|
Kimdir bu Karadut ?Kategori: Unutulmayan Yapıtlar | 0 Yorum | Yazan: Onur Ayangil | 10 Nisan 2014 01:37:03 Karadutum, çatal karam, çingenem / Nar tanem, nur tanem, bir tanem / Ağaç isem dalımsın salkım saçak / Petek isem balımsın ağulum / Günahımsın, vebalimsin. / Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan / Yoluna bir can koyduğum / Gökte ararken yerde bulduğum / Karadutum, çatal karam, çingenem / Daha nem olacaktın bir tanem / Gülen ayvam, ağlayan narımsın / Kadınım, kısrağım, karımsın.
Karadut’un kimliğine geçmeden önce, gelin üç beş satırla şairini tanıyalım. Bedri Rahmi Eyüboğlu 1911 yılında Giresun’un ilçesi Görele’de doğmuştur. Bedri Rahmi beş çocuklu Eyüboğlu ailesinin ikinci çocuğudur. Ağabeyi Sabahattin İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde sanat tarihi dersleri vermiş ünlü bir yazar, küçük kardeşi Mualla ise, restorasyon alanında ünlenmiş bir mimardı. Bedri Rahmi 1929 da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girmiş ve burada Nazmi Ziya’nın yanında çalışmıştır, 1931 de okulu terk edip Fransa’ya göçmüş ve orada André Lhote atölyesinde çalışmaya başlamıştır. Gelecekteki eşi Eren’le de (Ernestine Letoni) bu atölyede tanışmış, 1936 yılında da kendisiyle evlenerek yurda dönmüş ve hem yarım bıraktığı Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenimini tamamlamış, hem de eşiyle birlikte D Grubu’na katılmıştır . Bedri Rahmi 1937 yılında öğrenimini tamamladığı Akademi’de, Léopold Lévy’nin yanına asistan ve çevirmen olarak girmiş ve 1975 yılında ölünceye kadar burada değişik öğretim kademelerinde görev yapmıştır. Önceleri Dufy ve Matisse etkisinde yapıtlar veren Bedri Rahmi, daha sonraları Anadolu halk sanatına yönelmiş ve bu sanatın motiflerinden esinle bir çok yapıt vermiştir. Sanatsal yaşamı eşi Eren tarafından alabildiğine desteklenen Bedri Rahmi çok sayıda yağlı boya tualleri yanında, otel ve hastane duvarlarını bezeyen freskleri, mozaikleri ve seramik tabak boyamalarıyla da tanınmaktadır . Türkiye’nin Bonn Büyük Elçiliği için yaptığı vitray, kompozisyon yönünden olduğu kadar, teknik açıdan da ilgi çekici ve eşi bulunmaz niteliktedir. 1940 lı yıllarda, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin Heykel Bölümü’ne esmer güzeli bir Ermeni kız konuk öğrenci sıfatıyla girer. Kayseri doğumlu bu kızın adı Mari Gerekmezyan’dır. Bedri Rahmi’nin önce yapıtlarının, tanıdıktan sonra da kendisinin etkisi altında kalan ve Türkiye’nin ilk heykeltıraşlarından olan Mari, sevdiği ustanın büstünü yapmak ister. Ve yapar da. Bu heykel seanslarında Mari’ye gönlünü kaptıran ressam da onun portrelerini çizer ve yukarıda okuduğunuz aşk dolu şiiri yazar. Böylece Rodin’le Claudel arasındaki aşka benzer bir karasevda başlamıştır genç heykeltıraşla usta ressam arasında. Bedri Rahmi Mari’nin bir çok yağlıboya portresini yapmıştır. Ustanın imzasını taşıyan “At üstünde aşıklar” adlı tabloda, at binen iki çıplak aşığı görüyoruz. Bu tabloda, atın üstündeki erkek Bedri Rahmi, terkisinde oturan ve saçları rüzgardan uçuşan güzel kadınsa Mari’dir. Ve mari sanatçıya yıllar boyu esin periliği yapmıştır. Kocasının bu yasak aşkından Eren’in de haberi vardı. Belki kocasını çok sevdiğinden, ama büyük olasılıkla büyük sanatçının esin kaynağını yok edip ona zarar vermemek özverisiyle bu aşkı görmezden geldi ve kanayan yüreğinin acısını içine attı. Sevdiği adama desteğini sürdürdü. 1946 yılında Karadut beynini de etkileyen bir tür tüberküloza yakalandı. Hastalığın tedavisi antibiyotiğe bağlıydı. Oysa antibiyotik o yıllarda hem güç bulunuyor, hem de çok pahalıydı. Bedri Rahmi ilaç temini için tablolarını satışa çıkarttıysa da, Karadut’u kurtarmayı başaramadı. Mari’nin ölümünden sonra da Eren, ustayı yalnız bırakmadı. Onu avutmak için çabaladı da çabaladı. Büyük yara almıştı Bedri Rahmi. Aşağıdaki şiiri o döneme aittir : “Türküler bittiEşinin maruz kaldığı bu travmayı atlatabilmesi için var gücüyle çalışan ve sonunda eşinin sanatıyla tekrar buluştuğuna inanmaya başlayan Eren, artık onun aşk acısını tümüyle atlattığını düşündüğü günlerde sürpriz bir durumla karşılaştı. Mari’nin ölümünden 3 yıl sonra, Büyük Kulüp’te bir akşam yemeğinde, arkadaşlarının ısrarı üzere Karadut şiirini okuyan sanatçı, şiirin yarısına geldiğinde gözyaşlarını tutamadı. Bu, Bedri Rahmi’nin hala Mari’yi unutamadığının şaşmaz kanıtıydı. Bu olay üzerine tüm gücünü yitiren Eren çareyi, oğlunu da yanına alıp Paris’e gitmekte buldu. Bir süre sonra da çok sevdiği kocasından ayrı yaşamağa dayanamayıp yurda, o çok sevdiği erkeğin yanına döndü. Böylesine aşklara, bu denli seven erkeklere, ölesiye aşık kadınlara, kişilikleri simgeleşmiş tiplere rastlamak ne kadar zor, sevgili okuyucular. Kerem ile Aslılar, Leyla ile Mecnunlar, Romeo ile Juliette’ler bilinir, okunur ve anlatılır. Ama çevremizde yaşanan böylesi güçlü sevgiler, böylesi dramatik yaşamlar da var. Hepinize esenlik ve sağlık diliyorum. Hoşçakalın…
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|