Bir süredir düşünüp duruyorum, ahlaklı insan nasıl yetişir? Hani dindar nasıl yetişiyor biliyorum. Ama ne yazık ki dindar olmakla ahlaklı olmak aynı anlama gelmiyor. Dünyada çok sayıda din, inanç öğretisi var. Tek tanrılı dinlerin yaşamın oluşması, insanın varoluşu, nasıl yaşaması gerektiği, yaşamın anlamına ilişkin sundukları açıklamalar, anlattıkları hikayeler çok benzer birbirine, öyle ki imgesel anlatımları geçince, bu dinlerin özünde, insanın yaşamı kavrayışının evrimini görmek olası.
Bir de diğerleri var, çok tanrılı ya da tanrısız inanç öğretileri. Ama konum dinler değil. Özellikle son yıllarda İslam coğrafyasında yaşananlar ile Türkiye’de yaşanan olaylar üzerinden vardığım bir kavrayışın beni zorlaması konum.
Din insanı ahlaklı yapmıyor. Yapması gerekir mi? Bu başka bir tartışma konusu.
Yaşananlar üzerinden, doğrudan gözlemlerim üzerinden gidiyorum. İnançlı, ibadetini yerine getiren, dini bütün dediğimiz bir kişinin Müslüman ya da Hristiyan olsun, aynı zamanda ahlaklı da olacağına güvenemiyoruz. Gözlemlediğim şu: İnsanlar, tanrı yoluyla ölümden sonrasını üstelik de sonsuza dek sürecek güzel bir yaşamı (cennet yani ) güvence altına almak, bu yaşamda da bulundukları topluma göre saygın bir konum belirleyip, sağlama almak için dindar oluyorlar.
Başka bir deyişle, dinler insanın tanrıyla pazarlığı üzerinden bir düzen kurmuş. Bu dünyada dinin emrettiği gibi yaşa, öbür dünyada iyi yaşa. Ya da dinin emirlerini yerine getirme, öbür dünyada gör gününü! 60-70 yıllık yaşamın karşılığında cehennemde sonsuza dek ızdırap çek.
Ama dediğim gibi konum din değil, dinleri, emirlerini, dayatmalarını tartışmak, yermek ya da iyileştirici önerilerde bulunmak değil. Ayrıca ne haddime!
Derdim şu. Ahlaklı insan nasıl yetişir?
Dünya üzerinde ne kadar farklı din olsa da insanı insan yapan evrensel değerler üzerinde dinli dinsiz tüm toplumlar en eski çağlardan beri anlaşıyor. Cana kıyma, yalan söyleme, hırsızlık yapma, iftira atma, çalışkan ol tembel olma, hak etmediğini alma. Zalime boyun eğme. Güçsüzü ezme. Çocukları koru. Emeğe değer ver, bilgeliğe saygı duy. Bencil, kibirli olma. Kin gütme. Sevgi dolu ol. Anlayışlı ol. Kimseyi küçük görme.
Evet, evet, dinler de bunları söyler gibi yapıyor ama uygulamalarında o kadar çok “eğer” kullanıyor; araya o kadar çok o dini herkesten daha iyi bilen din adamı ya da kadını giriyor; korkutma, ceza inanlarının davranışlarını belirlerken öyle etken oluyor ki, dinin baştaki sözleriyle sonunda yol açtığı davranışlar artık birbirini tutmuyor. Ama yinelemek istiyorum, konum din değil. Dindarların ahlaksızlığı da değil. Ahlakla ile din birbirinden bağımsız, farklı birer düzlem üzerinde yükseldiğini görüyor, “ahlaklı dindarların” nasıl yetişeceğini tartışmayı din insanlarına, felsefe ve sosyoloji ile uğraşanlara bırakıyorum.
Ve derdimi biraz daha deşiyorum. Ahlak nedir? Ahlaklı insan nasıl olunur? Ahlaksız biri birden ahlaklı olabilir mi? Ya da ahlaklı biri bir ahlaksıza dönüşebilir mi? Ahlakın temelleri nasıl atılır?
İçinden çıkılır mı çıkılmaz mı bu soruların hep birlikte göreceğiz. Yanıt ararken masallara dalacağım. Hala masal okur musunuz? Ya çocuklarınıza? Ezop, Dede Korkut, Sehrazat, La Fonten… Çok şenlikli, renkli, kıpır kıpır koskoca bir masal dünyası var.
Söz konusu ahlak olunca, insanlığa olağanüstü katkılarda bulunmuş bilgelerden de yardım almalıyım diye düşünüyorum. Sokrates, Eflatun, Çiçero, Yunus Emre, Mevlana düşünceleri, yakarışları ile bende en çok yer edenlerden… Olağanüstü güzellikte, şenlikli, insanlık ve bilgelik sevgisi ise aydınlanmış koskoca bir dünya var. Kapısını aralamak için tek bir kitap yetebiliyor. Sonrası derya deniz…
Masallara dalacağımız bir sonraki yazıya dek, hoşça kalın kitapsız kalmayın!