|
Şimdi Yağan Ruhumdur Kar YerineKategori: Berlin Günceleri | 1 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 16 Ocak 2008 09:54:36 Bu yıla kadar hep okulda yedik Noel yemeğini. Kaz ya da hindi alınıyordu. Müdür de kolları sıvıyordu mutfakta. Damak tadını bilen, midesine düşkün birkaç öğretmenle birlikte kırmızı lahana, patates, çeşitli mezelerle birlikte kazı, hindiyi hazırlıyorlardı.
Berlin Günceleri 15- 21 Aralık 2007 15 Aralık, Cumartesi Kardeş Fırtınalar’ımın başka kardeşleri de olacak: Sırada Kardeş Alevler var. Şiirin dışındaki eleştiri, inceleme yazılarımın toplamı. Resim yazıları da Kardeş Yazılar olarak kitaplaşsın istiyorum. Bu kitaba yeme-içme betimlemeleriyle ilgili yazılar da girebilir. Ayvalık kitabına Ankara dosyasını yayınevine yolladıktan sonra başlayacağım. Ayvalık’ın altına “Bir Sitenin Doğuşu ve Yükselişi” gelecek kapakta. Kitap yapma düşü hiç biter mi? Sonra ne güzel düştür o! “Hiçbir şey yazmadığım için, bu akşam çok yorgunum.” (A. Gide) 16 Aralık, Pazar Pazar günleri ya ben şair Acem Özler’e gidiyorum ya da o bana geliyor. Bu kez o bana geldi. Atatürk’ün Berlin’e gelişiyle ilgili yapacağım konuşmanın metnini yazdım, bitti. Raymond Caver. Amerikalı. “Kirli Gerçekçilik” akımının en önemli temsilcisiymiş. Kör bir adam ve evli bir çift arasındaki ilişkinin ele alındığı Katedral (Ekim 2007), uzun bir öykü. Tuhaf bir öykü. Yalnızlık, alkol ve televizyon üçgenine sıkışmış insanların dünyasını kavramaya çalıştım. Ne kadar kavradığımı bilmiyorum. Canım bir kadeh kırmızı şarap çekti. “İnsan bir yanınca kerem misali yanmalı, Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı.” (Dıranas, Büyük Olsun) 17 Aralık, Pazartesi Hava iyice ışımadan işe gidiyorum. Kuşlar bile uyanmadan. Kentin uğultusu kulaklarıma dolmadan. Uykumu iyice alamadan. Tertemiz havayı ciğerlerime çeke çeke. Yürüye yürüye. Kimi zaman öle öle. Kaçık Yara, metnini (roman mı yoksa?) Sel Yayınlarına yolladım. Yayıncı gözüyle neler söyleyecekler bakalım. Benimki de iyi cesaret hani! Fazıl Say’ın “kızımı alıp ülkeden gidebilirim” demesi ortalığı karıştırdı. Azınlıkta kalan aydınların düşüncelerini dile getirdi %70’lik dinci baskıya karşı. İstanbul’da “harembus”lar devri başladı. İlkokullarda ve orta öğretimde türban yavaş yavaş yerleşiyor. Yeni YÖK Başkanının “tüm yasakların kalkacağını” söylemesi, kimi üniversiteleri harekete geçirdi. Bu sözlere anında tepkiler geldi. Bir YÖK Başkanı Anayasadaki yasaklara aldırmazlık edebilir mi? Eder. Göreceğiz bunu da. Ülkemiz delindi. Her yerinden sarık, türban, din dökülüyor. Gide, 47 yaşında başlar çocukluk anılarını yazmaya. 18 Aralık, Salı Binbirgece’yi izlerken meyve yiyoruz. Birden Cahit Irgat’ın şu dizesini anımsayıveriyorum: “Ekmeğimi gözyaşıma bandım da yedim.” Dizileri uzatmak için ne çok olay, karışıklık, anlaşmazlık, yanlış anlama... buluyorlar! Julio Cortazar’ın Andrés Fava’nın Güncesi’ni (Ekim 2007) okudum yatmadan önce. Gide üstüne yazdıklarının altını çiziyorum: “Gide gibi bir yazarın ‘kariyerinin’ en özenilecek yanı, gün gelip esen yele bırakılacak yemyeşil, gür bir ağacı oluşturmak üzere bir araya gelen parçaların sürekli ve uyumlu gelişmesidir.” Bunun üzerine epeyce düşündüm. Bu bir eleştiri mi, ciddi bir gözlem mi? Anlayamadım. “Ve yüzünü alıp çıktım öğleye doğruydu Çıkrıkçılar yokuşuna yağmur yağıyordu” (İlhan Berk, Çıkrıkçılar Yokuşu) Kar sesi kulaklarımı sağır edecek. Çınlamanın önüne geçti. Ama kardan hâlâ hiç haber yok. 19 Aralık, Çarşamba Arife. Yarın hatlar dolu olacağından bugünden bayramlaştık tanıdıklarımızla, telefonda. İşte yine bir bayram daha; telefonlarla bayramlaşılan. Gurbet burası. 20 Aralık, Perşembe Bu yıla kadar hep okulda yedik Noel yemeğini. Kaz ya da hindi alınıyordu. Müdür de kolları sıvıyordu mutfakta. Damak tadını bilen, midesine düşkün birkaç öğretmenle birlikte kırmızı lahana, patates, çeşitli mezelerle birlikte kazı, hindiyi hazırlıyorlardı. Herkes birbirine armağan da alıyordu. Hatta küçük oyunlar oynanıyordu. Şampanyayla başlayan yemek bira, şarapla sürüyordu. Gece biterken de rakı içiliyordu “cila” niyetine. Rakı, “kaynak suyu”dur kimilerine göre. Yani, içimi öyle hoş! Bu yıl lokantada yendi Noel yemeği, bensiz. Sigara dumanlarının olduğu yere gitmiyorum çoktandır. Eskiden, beş altı yıl önce, Kurban ve Şeker bayramında Türk öğretmenlere de bayramın ilk günü tatil vardı. Sonra kaldırdılar bunu. Yalnızca Müslüman öğrenciler bu uygulamadan yararlanabiliyor. Onun için sınıfın yarısı yoktu bugün. Beni edebiyat dünyasıyla tanıştıran, elimden tutan Remzi İnanç Ağabeyle de bayramlaştım. Onun Zafer Çarşısı’ndaki kitapevin tam bir edebiyat okuluydu herkes için. Maksim Gorki’den yaptığım “Kız ve Ölüm” destan-şiiri yayımlatmıştı 1974’te. Gurbette bayram bir tuhaf oluyor! Sokaklar sessiz ve soğuk. Televizyondaki programlarda tat tuz yok. Metin Eloğlu’nun Toplu Şiirleri Bu Yalnızlık Benim’e girmeyen, dergilerde kalan ve dostu Uğur Hacıhanefioğlu’daki şiirlerden, desenlerden oluşan İbresiz Bir Pusula’yı (Ekim 2007) okuyorum yeniden: Altını çizdiğim kimi dizeleri ezberliyorum: “Fena bir dünyada yaşıyoruz”, “Umutluyuz, garibiz, yoksuluz şimdi”, “Kargaşalığın biriyim ben”, “Sanki kan-ter içinde bir Türkiye türküsü” Durup dururken Tarancı: “Yeryüzünde hemşeri bildim sizi; Günümü aranızda geçiririm; Gurbet yok benim’çin ölümden gayri.” (C.S. Tarancı, Kış Güneşi) 21 Aralık, Cuma Bugün, 14 Ocak’a kadar sürecek yeni yıl tatiline girdik. Bunun sevincini benden başka kimse bilemez. Öğleden sonra, Emre’nin arabası BMW’yi havaalanına kadar sürdüm. 7-8 aydır araba kullanmıyordum. Hem de ilk kez başka bir araba, uzun yıllar Polo kullandım, kullanınca başlarda biraz Emre’nin yüreğini ağzına getirdim. Dönüşte daha rahattım, hele otobanda arabanın keyfini iyice çıkardım. Bayramın 2. günü. Telefonlar işleyip duruyor. Aşağıdaki komşumuz kahveye çağırdı. Farklı bir bayramlaşma. Yeğenimin sesini Ankara’dan duyunca dizlerimin bağı çözüldü. Dirim’le kız arkadaşı geldi, yemeği birlikte yedik. Tavuk pirzola, şehriyeli pirinç pilavı, kalamar, havuç salatası ve kırmızı şarap. Daha ne olsun! Armağanlar da alınıp verildi. “20 yaşındayken kendini tanımak, saçmadır. Ama, 60 yaşındayken kendini tanımaya kalkmak, tehlikelidir.” (A. Gide) Günlerdir bu cümleyi düşünüyorum. Bir yıl önce bugün kürden gelmiştim. Kulak çınlamam geçmedi ama bir ay içinde Çınlama’nın şiirleriyle uzunca bir günlük de benimle birlikte geldi Berlin’e. “Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine.” (C. S. Tarancı, Kar ve Ben)
Yorumlarnihat ziyalan
{ 19 Ocak 2008 23:25:51 }
ELINE SAGLIK
Diğer Sayfalar: 1. berlin gunceleri`ni okumaktan bikmiyorum. bal serbet bir dil. derinlikli yorumlar. gultekin emre`nin guncelerinin tiryakisi oldum. tesekkurler guzel insan. nihat ziyalan
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|