|
Resimlerde Hıristiyanlık tarihi ve öğretisi (1)Kategori: Unutulmayan Yapıtlar | 0 Yorum | Yazan: Onur Ayangil | 05 Ocak 2014 12:05:52 Batı resim sanatında, Bizans’tan başlamak üzere, Ortaçağ, Gotik dönem, Erken Rönesans, Rönesans ve Barok dönem resminde, hatta çok az da olsa Modern Çağ’da bile Hıristiyanlık tarihini ve öğretisini ele alan resimler yapılmıştır. Bu resimler genelde Kanonik İnciller denen, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerindeki anlatılardan esinlenerek betimlenmişlerdir. Söz konusu İncillerdeki anlatıları gerektiği gibi bilmeden, bu resimleri anlamak olanaksız olduğundan, bu yazımda Hıristiyanlıkla ilgili kalıplaşmış konulardaki önemli resimlerin İncil anlatıları ile açıklamalarını vermeye çalışıyorum.
Hıristiyanlık tarihi İsa’nın doğumu ile başlar. Ancak İsa’nın annesi Meryem’in Tanrısal iradeyle hamile kaldığı ve doğacak çocuğun Tanrı’nın oğlu olarak kabul göreceğinin haberi kendisine LUKA 1:26-33 ye göre şöyle duyurulur : “Altıncı ayında, Allah tarafından Cebrail melek, Galile’de Nasıra denen kentte, Davud evinden Yusuf adındaki adamla nişanlı olan bir kıza gönderildi.Kızın adı Meryem idi. Melek onun yanına girip dedi: selam ey nimete eren kız, Rab seninledir. Ve Meryem bu sözlere çok şaşırarak, bu nasıl selamdır diye düşünüyordu. Melek ona dedi: korkma Meryem, çünkü Allah önünde lütuf buldun. Ve işte, gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın, ve adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, ona Yüce Allah’ın oğlu denecek. Rab Allah ona babası Davud’un tahtını verecek. Yakub’un evi üzerinde sonsuza dek saltanat sürecek ve onun egemenliğinin hiç sonu olmayacaktır.” İşte bu anlatı resim sanatına “DUYURU” adıyla yansımıştır. Bir çok sanatçı tarafından işlenmiş bu konuya örnek olarak da Vinci’nin bu addaki yapıtını veriyoruz. Aslında İsa’nın net olarak ne doğum yeri, ne de doğum tarihi bellidir. Kimileri Nasıra olduğunu, kimileri de Beytlehem olduğunu ileri sürerler. Doğum yılı İ.Ö 9 ila 2 arasında değişmektedir. Doğum yılının İsa takviminin başlangıç yılından önce olması çelişki gibi algılansa da, bu tarih sisteminin XI. yüzyılda kabul edildiğini düşünürsek, çelişkiyi ortadan kaldırmış oluruz. Doğum günü için de 25 Aralık ve 6 Ocak arasında kararsızlık vardır. İsa’nın doğumu LUKA 2:4-7 de şöyle anlatılmıştır: “Yusuf da Davud evinden ve onun soyundan olduğu için, Galile’deki Nasıra kentinden, Yahudiye’de Davud’un kenti olan Beytlehem’e nişanlısı Meryem ile beraber, nüfus sayımında orada yazılmak üzere yola çıktı. Meryem gebe idi. Ve vaki oldu ki, orada bulunurlarken doğum günü geldi. İlk oğlunu doğurdu, kundağa sardı ve onu bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa onlara yer yoktu.” Bu anlatı resim sanatına “İSA’NIN DOĞUMU” adıyla yansıdı. Örneğimiz, Sırbistan’da Studenica Manastırı’ndan bir Bizans resmi : İsa’nın Doğumu. Anne Meryem’le oğul İsa’nın resimleri, Hıristiyan dünyasında en çok yapılan resimlerden biridir. İsa’nın masum bebek yüzüyle betimlendiği bu resimlerde Meryem her zaman İsa’ya anne şefkatiyle sarılmaktadır. Bazı ressamlar anne Oğul’un yanında melekleri ya da azizleri betimlemişlerdir. Örnek olarak size Fra Angelico’nun “MERYEMANA VE ÇOCUK” adlı yapıtını sunuyorum. İsa öğretilerini, otuzlu yaşlarındayken, toplum bireyleriyle yaptığı birebir sohbetlerin dışında, öğrencilerine verdiği vaazlarla da gerçekleştirmiştir. Bu vaazlardan biri, öğrencileriyle birlikte inzivaya çekildiği Galile’de Taber dağı tepesinde onlara verdiği vaazdır. Bu vaaz MATTA 5:1-10 da şöyle anlatılmaktadır: “ Ve İsa kalabalıkları görüp, dağa çıktı. Oturunca öğrencileri yanına geldiler ve ağzını açıp, onlara öğreterek dedi: ne mutlu ruhta fakir olanlara; çünkü göklerin egemenliği onlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara; çünkü onlar teselli edilecekler. Ne mutlu uysal olanlara; çünkü onlar yeri miras alacaklar. Ne mutlu iyiliğe acıkıp susayanlara; çünkü onlar doyurulacaklar. Ne mutlu merhametli olanlara; çünkü onlara merhamet edilecek. Ne mutlu yüreği temiz olanlara; çünkü onlar Allah’ı görecekler. Ne mutlu sulh edicilere; çünkü onlar Allah oğulları diye çağırılacaklar. Ne mutlu iyilik uğrunda acı çekmiş olanlara; çünkü göklerin egemenliği onlarındır.” Bu özel vaaz sahnesini betimleyen “DAĞDAKİ VAAZ” adlı tabloyu Carl Heinrich Bloch’un fırçasından izliyoruz. Ressamlar arasında sık işlenen konulardan biri de Maria Magdalena’nın (Mecdelli Meryem) doğru yolu bulmasıdır. Hıristiyan inanışına göre Maria magdalena bir fahişeyken, trajik bir öykü sonucu, İsa sayesinde doğru yolu seçmiş,onun peşinden gitmiş, O’na inanmış ve onun sevdiği kadın mertebesine ulaşmıştır. İşte o trajik öykü YUHANNA 8:3-12 de şöyle anlatılmaktadır: “Yazıcılar ve Ferisiler zina yaparken yakaladıkları bir kadını getirdiler: Onu ortaya koyarak İsa’ya dediler: Öğretmen bu kadın zina işlemekteyken tutuldu. Musa şeriatta bu gibilerin taşlanmasını öğretmişti bizlere. Sen bu işe ne dersin? İsa’yı suçlu çıkarmak için kendisini denemek amacıyla böyle dediler. Fakat İsa eğilmiş, parmağıyla yere yazı yazıyordu. Ve kendinden sormaya devam etmeleri üzerine doğruldu ve onlara dedi: kadının üzerine, içinizde günahsız olan kişi ilk taşı atsın. Ve gene eğilip, yere yazı yazmayı sürdürdü. Bunu işittikleri zaman, ihtiyarlardan başlamak suretiyle, sonuncu kişiye kadar birer birer çıktılar. İsa’yı yalnız bıraktılar. Kadın da ortada idi. İsa doğrulup ona dedi: kadın, onlar nereye gitti? İçlerinden kimse sana şeriat uygulamadı değil mi? Kadın: kimse ya Rab dedi. İsa: ben de seni yargılamam. Git ve artık bundan sonra günah işleme dedi.” İşte bu öykünün en güzel betimlemelerinden birini sunuyoruz: Veronese’den “MARİA MAGDALENA’NIN DOĞRU YOLU BULMASI”. İsa, çevresindekileri Tanrı katından geldiğine inandırmak, onları Hıristiyanlığa çekebilmek amacıyla değişik yerlerde bir çok mucizeler göstermiş, bu mucizeler de bir çok yapıtın konusu olmuştur. İşte bunlardan bir tanesi YUHANNA 2:1-11 de şöyle anlatılmakta: “Üçüncü gün Galile’nin Kana kentinde düğün oldu. İsa’nın anası da oradaydı. İsa ile öğrencileri de düğüne çağırıldı. Şarap eksilince, İsa’nın anası ona dedi: şarapları yok. İsa ona dedi: kadın benden ne istiyorsun? Saatim daha gelmedi. Anası hizmetçilere dedi: size ne derse onu yapın. Yahudilerin temizlik adetlerine göre, orada her biri 80 ya da 120 litre alan altı taş küp vardı. İsa hizmetçilere dedi: küpleri suyla doldurun. Onları ağızlarına kadar doldurdular. Ve hizmetçilere dedi: Şimdi alın ve ziyafet reisine götürün. Onlar da götürdüler. Ziyafet reisi şaraba dönüşmüş suyu tattığı zaman onun nereden geldiğini bilmiyordu.Fakat suyu dolduran hizmetçiler biliyordu. Ziyafet reisi damadı çağırıp, ona dedi: herkes önce iyi şarabı, ve çok içtikleri zaman kötüsünü kor. Sen iyi şarabı şimdiye kadar sakladın. Kendi işaretlerinin bu başlangıcını İsa Galile’nin Kana kentinde yaptı ve yüceliğini gösterdi. Öğrencileri de ona iman ettiler.” Bu olay, resim sanatında “KANA DÜĞÜNÜ” adıyla anılır. Çok sayıda sanatçı tarafından ele alınan bu konuya örnek olarak Tintoretto’nun Kana düğünü adlı yapıtını veriyoruz. İsa’nın körlere şifa vermesi de mucizelerinden biri olarak kutsal kitapta anlatılmaktadır MATTA 9:27-30. “Ve İsa oradan geçerken, iki kör: Ey Davud oğlu, bize merhamet eyle, diye seslendiler ve onun ardından yürüdüler. Ve eve varınca yanına geldiler. İsa onlara dedi: bunu yapmağa kudretim olduğuna inanıyor musunuz? Körler kendisine: evet, ya Rab, dediler. O zaman İsa: sizin inancınıza göre olsun, diyerek gözlerine dokundu. Onların gözleri açıldı.” Aynı mucize bir başka yerde şöyle anlatılmıştır YUHANNA 9:1-7. “Ve geçerken, anadan doğma kör bir adam gördü. Öğrencileri ondan sordular: Rabbi bu adamın kör doğması için kim günah işledi? Bu mu yoksa anası, babası mı? İsa yanıt verdi: ne kendi günah işledi, ne de anası, babası. Ancak Allah’ın işleri onun üzerinde gösterilsin diye oldu. Beni gönderenin işlerini ancak gündüzken yerine getirmek olasıdır; gece olduğunda hiç kimse bu işleri yapamaz. Ben dünyada oldukça, dünyanın nuruyum. Bunları söyledikten sonra yere tükürdü, tükürükle çamur yaptı, çamuru körün gözlerine sürdü ve ona dedi: bana gönderilmiş olan kişi, git havuzunda yıkan. O da gidip yıkandı ve görmekte olarak döndü.” Bu mucizeyi anlatan bir çok yapıt arasında belki de en görkemlisi olan, El Greco’nun “İSA KÖRE ŞİFA VERİYOR” adlı tablosunu veriyorum. Bir başka mucize kutsal kitapta şöyle anlatılmaktadır MARKOS 8:1-8 : “O günlerde gene büyük bir kalabalık oldu. Ve onların yiyeceği olmadığından, öğrencilerini yanına çağırıp onlara dedi: halka acıyorum. Zira üç gündür benimle beraberler, ama yiyecek bir şeyleri yok. Eğer onları evlerine aç salıverirsem, yolda bayılırlar. Üstelik bazıları da uzaktan gelmişler. Öğrencileri O’na yanıt verdiler: burada ıssız yerde bunları ekmekle doyurman ne mümkün? Onlara sordu: kaç ekmeğiniz var? Onlar da : yedi dediler. Yere otursunlar diye halka emretti ve yedi ekmeği alıp şükrettikten sonra böldü. Önlerine koymaları için öğrencilerine verdi. Onlar da halkın önüne koydular. Birkaç tane de küçük balıkları vardı. Şükran duasını ettikten sonra, bunları da önlerine koymalarını buyurdu. Yediler ve doydular, artan parçaları yedi sepete koyup götürdüler.” Bu öykünün “BALIK EKMEK MUCİZESİ” adlı betimlemesini Lambert Lombard’ın fırçasından izliyoruz. İsa, ilki İS 29 yılından başlamak üzere her yıl Paskalya yortusunda Kudüs’ü ziyarete giderdi. Bu ziyaretlerden amacı, özellikle Yahudiliğin ağır bastığı Kudüs’te, öğretisini yayma çabasıydı. O’na göre Kudüs, ihanetin, kavganın, dinsel fanatizmin ve kinin kol gezdiği bir kentti. Kudüs’ün görkemli mimarisi de onda kendini beğenmişlik ve kibir duyguları uyandırıyordu. Ama Kudüs ziyaretlerinde, kentin görkemli tapınağında kalmaktan ve ondan yararlanmaktan vazgeçemiyordu. O’nun, Paskalya (Pesah) nedeniyle toplanan halka, tek ereği olan TANRI’NIN KIRALLIĞI bildirisini iletmek amacıyla yaptığı son Kudüs ziyareti sonun başlangıcı oldu. Şeriat tanımaz düşünce, davranış ve deyişlerinden rahatsız olan Ferisiler’in kışkırtması, Roma’ya bağlı yönetimim saldığı ağır vergi konusunda, “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” fetvasıyla Roma yanında yer alıyor görünmesine rağmen,Roma yönetimi tarafından, yok edilmesi yönündeki kararlılık ve kendi havarilerinden birinin ihaneti ile kaçınılmaz son geldi. İsa’nın son Kudüs gezisinde, kente girişi MARKOS 11:1-11 de şöyle anlatılmıştır: “Yeruşalim’e (Kudüs) ve Zeytinlik dağında Beytfaci ile Beytanya’ya yaklaştıkları zaman öğrencilerinden ikisini gönderip, onlara dedi: karşınızdaki köye gidin. Hemen oraya girince, daha kimse üzerine binmemiş, bağlı bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin. Eğer biri size: niçin bunu yapıyorsunuz derse, Rabb’in buna gereksinimi var, işi bitince hemen onu buraya gönderir deyin. Gittiler. Yol üzerinde, dışarıda, kapının yanına bağlı bir sıpa buldular ve onu çözdüler. Orada bulunanlardan bazısı dediler: sıpayı çözüp ne yapıyorsunuz? Öğrenciler de, İsa’nın söylemiş olduklarını aynen onlara aktardılar. Ve adamlar onları bıraktılar. Sıpayı İsa’ya getirdiler. Üzerine giysilerini koydular. İsa da üzerine bindi. Bir çokları kendi giysilerini, başkaları da tarlalardan dallar keserek yola serdiler. Önünden gidenler ve ardından gelenler bağırıyorlardı: bize lutfet! Rabbin isminde gelen kutsaldır. Yani babamız Davud’un kudreti kutsal demektir. En yücelerdeki bize lutfet! İsa Yeruşalim’e tapınağa girdi ve çevresindeki her şeye baktıktan sonra, zaten akşam vakti olduğundan, Onikiler’le (Havariler) Beytanya’ya gitti.” Bu öykü de “İSA’NIN KUDÜS’E GİRİŞİ” adlı tablolarla ölümsüzleştirilmiştir. Sizlere bu addaki tablolardan, örnek olarak, Giotto’nunkini veriyoruz. Kaçınılmaz sonu öne çeken, Ferisileri kışkırtan olaylardan biri de, hiç kuşkusuz, MARKOS 11:15-17 de anlatılan öykü olmalı: “Yeruşalim’e geldiler. İsa tapınağa girip, tapınakta olan satıcıları ve alıcıları dışarı atmağa başladı ve sarrafların masalarını ve güvercin satanların iskemlelerini devirdi. Kimsenin tapınak içinden bir kap geçirmesine izin vermedi. Ve öğretip, onlara diyordu: tüm uluslara hitaben, benim evime dua evi denecek diye yazılmış değil midir? Fakat siz onu haydut ini yaptınız.” İsa’nın dinsel ve kutsal bir yapının ticari amaçla kullanılmasına karşı yaptığı bu eylem, bakınız LUKA 19:45-47 de daha yalın bir üslupla nasıl anlatılmış: “İsa tapınağa girip satıcıları dışarı atmağa başladı ve onlara dedi: benim evim dua evi olacak diye yazılmışken, siz onu bir haydut inine çevirdiniz.” İki incilde de detaylı anlatılan bu olay, ressamlar tarafından sıklıkla ele alınmış ve “İSA’NIN TÜCCARLARI TAPINAKTAN KOVMASI” adlı yapıtlar üretilmiştir.Örneğimiz, El Greco’nun bu addaki yapıtı. - İkinci bölüm için tıklayın
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|