1924'te Sovyet devrimin lideri Lenin ölüyor ve yerini Stalin alıyor. Stalin rejimi hızlı sanayileşme adına ülkede açlık ve kıtlığa neden oluyor. Mustafa Kemal tarımı modernleştirerek halkını doyurma derdinde. 1930'da Mussolini Il Duce - Patron sıfatını alıyor ve sloganları "Il duce her zaman haklıdır" ve Credere,obbedire, combattere yâni "İnan, itaat et ve dövüş" oluyor. Mussolini Vatikan'ı da yanına alıyor.
Giderek faşizmin ne olduğu deşifre oluyor. Sermaye-emek çelişkisini reddeden kapitalist sistemi, emeğin sömürülmesini kurumlaştıran, dini kullanan, savaşı ve emperyalizmi savunan ve bütün bunları zorbalıkla yapan bir system olduğu, Hitler’in de Mussolini faşizminin ilkelerini benimsemesiyle apaçık ortaya çıkıyor. Mussolini Etiyopya’ya saldırıyor, antik Roma’yı canlandırma hayalleriyle yaşıyor.
Hitler kendi üstün ırkına daha fazla toprak sağlamak için Çekoslovakya, Avusturya, Polonya darken II. Dünya savaşını başlatıyor.
V4
Bu dönemde Mustafa Kemal ne diyor:
“Yurtta sulh, cihanda sulh”!
Atatürk faşist miydi sorusunun yanıtı sanırım bundan daha net verilemez. Önce Çanakkale kahramanı, sonra da Kurtuluş Savaşı kahramanı olarak ünlenen Mustafa Kemal bu otoritesini kullanıyor ve diktatörce diyebileceğimiz kararlar alıyor. Harf devrimi, tevhid’i tedrisat (eğitimin birleştirilmesi) kadınlara eşit haklar tanınması, mecelle yerine medeni hukukun getirilmesi, kıyafet devrimi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, halifeliğin kaldırılması… Bunları kamuoyuna, referanduma sunsaydı hangisi evet oyu alırdı sanıyorsunuz?
Hiçbiri! Evet Atatürk bunları yaparken diktatörlük etmiş ve iyi ki de etmiş. Saltanatın kaldırılmasını bile “bu kanun çıkar ama bu arada bazı kelleler gider" gibi bir tehditle meclise sunmuştur. Evet Atatürk bir diktatördür. Napolyon, Mussolini, Stalin, Hitler, Franco ve Salazar gibi. Hepsiyle ortak noktası; mutlak gücü elinde bulundurmasıdır.
Ama benzerlik orada bitmektedir. Şahsi bir servet sahibi olmak, yandaşlarını kayırmak, halkına zulüm etmek ve halkını geri bırakıp iktidarını sağlamlaştırmak yerine; cahil olan halkını ileriye götürmek için radikal kararlar alan ve halkının menfaatleri doğrultusunda başarılı ve barışçı bir dış siyaset yürüten bir diktatördür.
II. Dünya savaşı öncesi Avrupa’da durum şöyle 1922’de İtalya’da Mussolini’nin, 1932’de Portekiz’de Salazar’ın, 1933’te Almanya’da Hitler’in 1938’de İspanya’da Franco’nun faşist rejimleri var, Stalin kendi halkına 1924’ten beri terör estiriyor.
Mussolini “İnan, itaat et ve dövüş” derken
Atatürk bakın ne diyor: “TÜRK! ÖVÜN, ÇALIŞ, GÜVEN! Ve bunu şöyle açıklıyor, 1 Kasım, 1934:
Türklük esastır. Bu mevcudiyeti, tarih içinde araştırmak, müselsel (birbirine bağlı olarak gelen) bir tarih içinde, tespit edilecek Türk medeniyeti ile övünmek, yerinde olur. Fakat bu övünmeye layık olmak için bugün çalışmak lazımdır. Her sahada, bilhassa medeniyet alemine eser vermek için çalışkan olmayı hedef tutmalıdır.”
Şimdi Türklük esastır dediği için Atatürk’ü ırkçılıkla suçlayanlara şunu hatırlatmak isterim. Daha Osmanlı’nın Avrupa’yı kasıp kavurup haraca bağladığı zamanlarda Osmanlı geliyor değil, Türkler geliyor denerek korkulurdu. İronik olan şudur ki “Osmanlı geliyor” sözü çoğu Türk olan Anadolu halkı tarafından Osmanlı’nın yine ya haraç ya asker almaya geldiğini ifade etmek için kullanılırdı. Osmanlı’nın gözünde ise Türk “etrak-ı bi idrak” yâni idrakten, anlayıştan yoksun Türkler’di.
Herkesin anlayacağı bir dilde olmuş. Zamanın olaylarıyla karşılaştırılmış, liderler mukayese edilmiş. Bence çok başarılı olmuş. Emeğinize sağlık. Savaş döneminde, faşistlerin arasından sıyrılan Atatürk'e sonsuz şükran.