Yine aynı kanalları izleyip, hayatında değer atfettiğin her şeye sövülmesini istiyorsan Acunn kod adlı uyuşturucunu almaya devam edebilirsin. Her kanalda sana anlatılan yalanlara inanmak da bir tercih olabilir. Hatta zorlarsan kendini, Erdoğan’ın bu ülkeye demokrasi(!) getirdiğine inanmakta da serbestsin.
Peki, çok değil, birkaç ay önce yaşananları unutursan ne olacaksın?
İnsan kalabilecek misin?
Demokrasi soslu şarlatanlıklarla ne kadar avutacaksın kendini?
Gezi Parkında kurulan özgürlük çadırlarının yakılması emrini vereni nasıl unutacaksın?
Haziran ayı boyunca sana küfredenler bugün nerede?
Yalan üstüne yalan uyduranları, bir halkın topyekûn mücadelesini iftira yüklü “ayakkabı” ve “türbanlı geline saldırı” düzlemine mahkûm edenleri ne yapacaksın?
Gözlerini kapatsan da gözlerini kaybeden çocukları unutabilecek misin?
Diktatörlerin ağzına layık tehditleri, firavunlara özgü ölüm emirlerini verenleri nasıl görmezden geleceksin?
Ülkenin başkentinde, güpegündüz kafasına sıkılan kurşunla toprağa düşen Ethem kardeşinin mezarında ona ne anlatacaksın?
“Acunn izliyordum, kafam dumanlıydı!” mı diyeceksin?
Söylesene sen kimsin?
Hayatında ilk kez, neden gaz maskesi aldığını hatırlamaz mısın?
Sokağa çıkarken, pantolonundan önce kaskını kontrol ettiğini unutmak için mi kurşunların, gaz bombalarının üzerine gittin?
Ali İsmail’i öldürenlerin ekmek satan vampirler; vampirleri yöneteninse üniformalı zalimler olduğunu unutacak mısın?
Yoksa her şey yalan söyleyen, iftira atan, kan ve nefret kusan adamları aklamakla ömür tüketen diplomalı satılmışların anlattığı gibi “dış mihrakların”, “faiz lobisinin” ve bir avuç “marjinalin” marifeti miydi?
Zulme sessiz kalan şeytanların gazetelerinde gösterilen fotoğraflar mı etkiledi seni?
Kafasına yağan binlerce gaz bombasından yayılan zehri, kolunun gücü kadar uzağa atmaya çalışan o zayıf, fakir, ezilmiş çocukların gerçekten “Vandal” olduğuna mı inandın?
Berkin’in, ekmek almak için yürüdüğü yolda, sırf marjinallik olsun diye, gaz fişeklerine kafa attığı için uyumayı tercih ettiğine mi kandın?
Yoksa Antakya’da, Dikmen’de, Gazi’de, Mamak’ta aşırılığın ötesinde yapılan polis saldırılarının bir Hollywood filminin sahnesi olduğuna mı inandın?
Söylesene kimsin sen?
Senin evladını daha 20’sinde toprağın içine sokanların demokrat olduğu yalanı ruhunu mu çaldı?
Adı “demokratikleşme” olunca 11 yıldır süren zulüm ve küfür düzeni bitecek mi sandın?
Ergenekon, Balyoz, KCK… “Olmadı Karargâh Evleri verelim sana!” diyen Kenan Evren müsveddelerinin zorbalığı, dedenin anlattığı bir hayal ürünü müydü?
“Destan” adlı insan avında seni kovalayanların hamamlarda “kırk tas” su dökünüp arındığını mı düşünür oldun?
Günler boyunca, bir tebessümle ölümleri durdurabilecek körlerin “Birkaç çapulcu istedi diye!” nakaratları yer mi etti kulaklarında?
Abdocan, Mehmet ve Ahmet hayali çocukluk arkadaşların mıydı yoksa?
Kim olduğuna karar ver Allah aşkına!
Seni asla unutmayacak olanların yalanlarıyla unuttun mu yaşadıklarını?
Yoksa gözlerini kapatınca huzurla uyuyabileceğini mi sandın?
Ben unutmadım!
Katillerden hesap sorulmadan, sokağa çıkmamızın sebebi olan bu vahşet sonlanmadan, ak donlu gericilik yargılanmadan unutursam kanla ödenen bedelleri; benim için toprağa girenleri: “Kalbim kurusun daha iyi.”
Not: Bu yazı tamamen kendime yaptığım bir hatırlatmadır. Hiç kimseyi hedef almayan, sadece kendime yazdığım bir yazıdır. Siz bu yazıyı okurken ben de olmam gereken yerde, en güzel anılarımın yaşandığı ODTÜ’de olacağım.
#direnODTÜ