|
|
Türkiye'yi kurtarmak Çarşıya mı kaldı?Kategori: Söyleşi | 0 Yorum | Yazan: Ferruh Dinçkal | 14 Ekim 2013 12:58:48 Beşiktaş'ta hüzünlü bir eylül günü, akşam üzeri beş suları. Hüzün benden mi İstanbul'dan mı yoksa bugün bir çınarı yolcu etmekten mi bilemiyorum. Bu öğlen Tuncay Kurtiz'i son yolculuğuna gönderdi İstanbul. Beşiktaş'a Çınaraltı Çaybahcesinde, o alçak tabürelerde oturarak, neredeyse üst üste kahve içiyor, yan masalara kulak kabartıyorum.
Lise arkadaşım Doğan’ı aradım. Doğan eski Beşiktaşlı kombineden, telefon kartından değil, nufüs kağıdından Beşiktaşlı hem de. Çarşı grubunun sözcülerinden Bülent (Ergenç) ile bir söyleşi ayarlayacaktı. Telefonda Bülent e ulaşamadığından yakınıyor. Ben geleyim de bizimkilerin takıldığı yerlere bakalım diyor. Yaklaşık yirmi dakkika sonra geliyor, Çarşı’nın takıldığı yere gidip iki bira söylüyoruz. Grup sözcülerinden Cem ile tanışıyorum. Aradan 10 dakika geçmiyor ki, sokaktan Bülent geçiyor. Doğan’la selamlaşıp konuşuyorlar. Bülent bizim masaya oturuyor, tanışma faslı filan derken derdimi anlattım, sağ olsun kırmadı. Tam 3 saat Çarşı, Türkiye, Taksim, 80 öncesi, Enver hoca, Çavuşesku, sosyalizim, kapitalizm filan derken anılarımızı tazeledik. Ve sonra baktık ki bunca yıldır ne yaptıklarımızı değil de ne yapamadıklarımızı konuşmuşuz. Bu tatlı muhabbetten kopamadığımızdan dolayı bizim söyleşi yalan oldu. Ama Bülent’in söylediği bir söz söyleşinin başlığına oturdu “TÜRKİYE’Yİ KURTARMAK ÇARŞlYA MI KALDI?” Cumartesi akşam üzeri Çarşı’da aynı mekanda Cem ile buluştuk yanında Özgür. Cem, abi dedi soracağınız her soruya Özgür yanıt versin, daha iyi olur. Gerçekten de iyi oldu. Bu söyleşi için başta çabalarından dolayı Doğan’a, o güzel sohbet için Bülent’e, yakın ilgisinden dolayı Cem’e ve elbette söyleşiden ve içtenliğinden dolayı Özgür’e teşekür ederim.. - Çarşı nasıl kuruldu? - Beşiktaş semtinde yaşayan gençler var. Sene 80-81 bu gençler bu semtte yaşıyorlar, Beşiktaşlılar ve maçlara gidip geliyorlar. Bu gençler söyle bir şeye karar veriyorlar. Ya biz zaten maçlara gidip geliyoruz, bir taraftan da arkadaşız, kendimize bir isim verelim diyorlar. Tamamen bildiğimiz formlar dışı bir hareket. Yaşları 16-17 olan birkaç gencin bir araya gelip kendilerine isim verme hali. Tabi bu hal 80 darbesi ve Beşiktaş’tan bağımsız değil. Sosyokülturel ve psikolojik olarak bölgeden bağımsız bir tavır değil. Aslında bütün hikaye bu… Başlangıçta daha derin bir durum yok - Futbol idare edenler tafından afyon olarak algılanırken bugün başta Çarşı olmak üzere Türkiye’de idare edenlerin elinde kalan bir bomba gibi. Siyaset stadlara tasındı mı, ne düşünüyorsun? - Siyaset statlara taşınmadı hocam, bu ilk kezde olmadı. Bu dünya tarihinde futbolunun kitleler tarafından benimsenmesi, sevilip kitlelerin kendisini onda tarif ettiği andan beri aslında siyaseti üreten bir şey.. Şöyle bir örnek verebiliriz belki. Liverpool'da, 1800 küsürlerde İngiliz İşçi Partisi, İngiliz Kominist partisinin etkinliği olan liman işçileri sendikasının kurduğu Liverpool günlük yaşamda kendini buldu. Kop türbünü bugün kendini bir yerde tarif ediyor. Siyaset dediğin şey futbolun kitleselliğinden dolayı bir şekilde içinde oldu zaten. Senin sorduğun bağlamda bugüne döndürürsek olayı Biz siyaset yapmadık. Çarşı siyaset yapmıyor. Çarşı'nın şöyle bir duruşu ya da iddiası yok. Çarşı, bir tarafta durup ona göre davranan bir yapı değil. Çarşı, bir ceşit ahlak ve vicdan hareketi, doğal ve refleksi olan bir hareket, ahlaki olan bir refleks.. Bunun bugünki karşılığı litaratürde sol olabilir ama bu bizim ile ilgili bir şey değil litaratür ile ilgili bir şey. - Yani siz yaptığınız eylemleri sol olduğunuz için yapmıyorsunuz? - Evet tam o. Biz ahlaken yapıyoruz. - Benim bildiğim Çarşı’nın bir çok sosyal sorumluluk projeleri var. Kan bağışı, özürlü sandalyesi benim anımsadıklarım .. Birkaç örnek daha verebilir misin? - Abi çok fazla var.. Yakın tarihten geçmişe doğru gideyim daha iyi hatırlanıyor. Van’da deprem oldu. İki üç ay geçti, insanlar depremi unuttu dedik.. Birileri ne yapalım insanlara hatırlatmak için dedi.. Bak abi, birileri dedi. Bu önemli. “Birileri” diyor “belli birileri” karar vermiyor. Biri çıkıp soyunalım dedi örneğin. “Biri” diyor! Anomim olmanın karşılığı böyle bir şey. Biri Van’ın plaka nosu 65, o dakikada soyunalım dedi. İyi soyunalım, dedik. Aylardan Aralık filan. Van’dakiler üşüyordu çünkü. Onlar üşüyor biz de üşüyelim. Sonra onlara atkı gönderelim. Nasıl? Atkıları sahaya atalım.. Bu bütünü ile bir refleks. Yane şöyle işlemiyor. Üç kişi beş kişi oturup biz Çarşı’yız, sosyal sorumluluklarımız var, haydi bir şey yapalım gibi bir sistematik yok. Tamamen refleks. - O yüzden Taksim olaylarına iyi oturdu Çarşı diyebir miyiz? - Aslında Taksim, Çarşı oldu. Yani millet Gezi modu yapıyor ama, aslında Gezi Parkı Çarşı oldu. Çarşı, Gezi Parkı değildi. Biz zaten yıllardır öyle yaşıyorduk. Biz trübünde zaten söyle yaşıyorduk. Sağcısı, solcusu, faşisti, milliyetçisi, İslamcısı, sucusu bucusu, gol olduğunda sevinip birbirimize sarılıyorduk. Bu kendi gerçekliğimiz. - Çarşı’nın logosundaki A, Anarşizimin A’sı mı yoksa bazıların dediği gibi Asinin A’sı mı? - Yok, Anarşizimin A’sı bilerek konuldu. Bizim bir Engin diye ağabeyimiz çizdi. 1995’lerde Forsa diye bir dergi çıkardık, onun için çizildi. Anlayacağın Çarşı’ya bir logo yapalım diye çıkmadı. - Çarşı’nın, güncel söyleyiş ile marka değerinin klübe bir katkısı var mı? - Var. Son on yıldır yeni Beşiktaşlı olan herkez Çarşı nedeni ile Beşiktaşlı oldu. Böyle bir değeri var. - Ekonomik değeri yok mu? - Ekonomik değeri bizim için yok. Onlar (klüp) bazı ürünler çıkardılar Çarşı diye ama çok saçmaydı. - Taksim olaylarının içinden biri olarak sence olaylar bir direniş miydi yoksa ayaklanma mı? - Gezi süreci, Taksim süreci ben buradayım, ben de varım haliydi. Bunun adı direniş midir tartışmaya açık. Kendi adıma Türkiye'de insan hayatına müdahale edildiğine filan pek katılmıyorum… İnsanlar bir şekilde yaşıyorlar. Söyle bir hikaye yok, sen şunu yapıyordun da artık yapamıyorsun!! Sadece şu vardı Taksim'de. “Ben de varım!” - Şunu söyleyebilir miyiz? İnsanlar birey olduğunu farkına vardı. - Evet. Birey olma hali ve o bireyin diğer bireyler ile güçlü olduğunu hissetme hali. Ben bir bireyim, varım ve birileri ile daha güçlü varım. Yoksa direniş ya da ayaklanma filan, benim bireysel olarak o tür kavramlar ile ilgili sorunum, abi. Sonuç olarak birileri, ben bu ülkede yaşıyorum, varım, ben kendimim dedi Taksim'de. - Çarşı Taksim olaylarına nasıl katıldı? - Abi bak hikayeyi anlatıyorum (karşı masayı göstererek) şurada oturuyorduk. Gece sabaha karşı parka saldırmışlar, çocukların üzerine gaz sıkmışlar. . Abi, Taksim’de böyle bir şey olmuş filan, aramızda konuşuyoruz. Gitmek lazım filan… Bu kadar! - Yine vicdan devrede ya da gelenek. - Zaten abi, ben olduğum için gitmek lazım diyorum. Ben derken, öyle bir “insan” olduğu için gitmek gerek diyor. Ve sen sadece şöyle bir şey söylüyorsun orada: Çocukları dövdüler, gitmek lazım. Hadi gidelim. Şöyle bir şey değil. Siyaset yapmak, bir sonraki adımı planlamak ve kendini konumlandırmaktır. Bizim durumumuz öğle bir şey değil ki, biz burada oturuyorduk. Olaylar kendini planlayan bir şeydi. Kendini, o an üreten bir durumdu. Biz de öyle var olduk bu durumda. - Taksim sonrası Çarşı taraftarı olarak bir baskı hissediyor musunuz? -Evet hisediyorum ama baskıyı devletten değil bu taraftan hissediyorum yani Gezi tarafından, muhalefetten ya da neyse adı. Abi, şöyle düşün. Benim kişisel olarak duruşum, siyasi tarihim başka bir şey. Biz taraftarız, Beşiktaşlıyız, işimiz güçümüz Beşiktaş. Bunu konuşuruz. Bugün saat 7de maç mı var, abi biz 1 de buluşuruz içmeye başlarız. Sonra maça gider onu yaşar ve dağlırız. Bu arada şöyle bir şey var artı olarak ekliyorum Çarşı’yı oluşturan bireylerin hayata karşı bir duruşları olduğundan, olaylara karşı bir duruşu, duyarlılığı olur. Örnek Hasan Keyif’e dokunma pankartı açarız, 1 Mayıs’a gideriz, Trabzonspor’a deriz ki HES yapma filan... Bunlar günlük hikayelerdi. Abi, Gezi’den sonra şuna döndü. Her olaydan sonra şimdi Çarşı ne yapacak? Abi, bir gün bana bir soru geldi. Adamın biri . Soru şu: demokrasi mücadelesinde Çarşı ne yapacak. Dedim ki bir şey yapmayacak. - Dün Bülent (Ergenç) ile konuşurken, Türkiye’yi kurtarmak Çarşı’ya mı kaldı demişti, sanırım gelinen nokta bu. -Abi, Çarşı bir şey yapmayacak. Çarşı’nın demokrasi mücadeleşinde bir yeri yok. Demokrasi mücadelesi, dernekler, örgütler, partilerin sorunu. Bu Çarşı’nın derdi değil. Abi, bunu siz çözün diyorum hep. Bunu kendinize sorun. Sen kırk yıllık partiyim, örgütüm de sonra beceremediğin şeyi Çarşı’ya nasıl yüklüyorsun abi??? Bunu dön kendine sor. Ben senin ile şunu yaparım, kendimi anlatırım. Ben, 1 Mayısta onbin kişi yürüyorum, atmış yıllık parti elli kişi yürüyor. Benim sorunum mu bu? - Peki Polis taraftar ilişkisi? - Türkiye’de taraftar olduğun an, hele de böyle harbi taraftar, KESK'lerden daha çok gaz yemişsindir, HES’ciden daha çok jop yemişindir. Futbolun bir küt olduğu dünyanın her yerinde taraftar ile polisin arası açıktır. Ve bu açıklığın taraftarın politik hali ile bir ilgisi yoktur. Lazzio taraftarı faşisttir, onlar da polis ile çatışır. Taraftar olduğun zaman dünyanın her yerinde polis ile çatışırsın abi. Hikaye budur. - Sizin bir dezavantajınızda muhterem (Başbakan) size komşu. - Oho abi.. onun refleksi var, filan… 1 Mayıs’ta burada çatışmalar sabah sekizde başladı akşam beşe kadar sürdü. 11 Mayıs’ta Geçlerbirliği maçıvar, polis havaya ateş açtı. Çatışmalar sabah başladı akşama kadar sürdü. Anlayacağın taraftar olma halinin otorite ile çatışma hali var. Son yaşanan süreçte kritik noktaya, abi sana bir örnek vereceğim. Bundan bir bir buçuk ay önce bizim Avrupa şampiyonu olan çocuk dopinkten ceza aldı. Nevin Yanık. Spor bakanı açıklama yapıyor abi, durumu söyle açıklıyor. Bizim diyor, ödül sistemimiz çok yüksek, madalya kazanan sporculara çok ödül veriyoruz, 300 altın 500 altın neyse, o yüzden dopink yapıyorlar. Ödül sistemini yeniden düzenleyecek. Kafa bu abi. Aynı kafa Çarşı için, iki yüz lira para aldı diyor. Bu bakış ile ilgili abi, o kafa buna bakıyor, adam kendini böyle varetmiş. Adam, örgütlenme hali ve var oluşunu çıkar ile tarif etmiş. Şöyle tarif etmiş Sen bizden ol, seni müdür yapacağız, seni belediyeye alacağız. Adamın kendi durumu da bu, o yüzden kavrayamıyorlar. Vijdanı, gönüllülüğü anlamıyorlar. Herif şunu anlamıyor, bilmem ne halkevi eylemlere katılanlara burs veriyormuş, efendim burs verdikleri için eylemlere katılıyorlarmış. Ulan ölüyor adam, öldü öldü!!! Burs aldığı için katılıyor dediğin adam öldü… İşte Nevin Yanık’ın durumunu açıklayan kafa var ya abi, aynı kafa başka bir şey olabileceğini kavrayamıyor. Çünkü ona birileri zamanında demiş ki üniversiteye giderken, okulu bitir gel işin hazır. - Çarşı’nın diğer taraftar gurupları ile ilişkisi nasıl? 1 Mayıs’ta filan kolkolaydınız. - Abi söyle bir şey var… Birbirimizi sevmiyoruz. Sokak birleştirince yürüyoruz. O kadar. - Fenerliyim ya da Galatasaraylıyım, yükselenim Çarşı söylemi benim çok hoşuma gitmişti. Bu konudaki düşüncen? - Bizi yoruyor ama… İşin bu yanı bizi yoruyor. Biz taraftarız. İşi bu basitlikte kavramadıkça durumu anlamıyorsun ve başka bir şeye dönüştürüyorsun. Bu duruş dünden oluşmadı 30-40 yıllık bir gelenek. 1453 de Beşiktaş taraftarı Karagümrük de… Ama bir gelenek yaratmışsın bir davranış şekli, kökenleri 80 öncesine dayanan, semte dayanan… Sene 91-92-93 abi. Bölgede çatışmanın yoğun olduğu dönemler, psikolojik harbin başladığı ve faşistlerin trübünlerde örgütlendiği dönemler. Güven Sazak Fenerbahçe başkanı, tüm klüplerde psikolojik harb işliyor. Ne yapılıyor abi? Her trübünde bir şeyler oluyor. Her maçta İstiklal marşı okunmaya başlandı falan. Trübünlerde bozkurtlar yapılıyor. Tabi bizim trübünde de bozkurtlar yapılıyor, sonra birileri müdahale ediyor, bozkurt engellenip yerine bir şey konuyor. İşte Kartal Pençesi. Bizim trübünde hala Kartal Pençesi yapılır İstiklal marşı okunurken. Bu bir gelenek oldu. İdeolojik hegamonyayı bilirsiniz hocam. Hani İdeolojik hegamonya hali vardır ya hocam evet bizim trübünde ideolojik hegemonya vardır. Sen faşistin, Karagümrük’sün, Asya’sın, 1453’sün, sayın da çok az değil ama yapamıyor abi. Hala bozkurt yapamıyorsun. Neden çünkü geleneksel olarak ideolojik hegemonya var. Semte uymuyor, bu espriyi anlamayınca durumu kavrayamıyorsun. Yoksa bizim trübünde daha az faşist yok daha az sağcı yok. Mesela bizim trübüne Che li atkı ile girmek mesele değil. Ya da giren ben Che atkısı ile girdim diye övünmüyor. Niye ideolojik hegemonya. Che, Galatasaray trübününde bir şey. Ama bizde değil, doğal yani. 1453 gibi 50 tane grup var ama onların da bu kadar şişsmesinin sebebi solculardır. Solcular bu kadar konuşmayaydı ciddiye bile alınmazlardı. Millete adres gösterdik. Ben devrimciyim Özgür olarak. Bu trübünde o kadar rahatım ki. Nedeni o hava. Bunun da hikayesi 80 öncesi ve semt ile ilgili… Abi semt solcu ve Çarşı’yı kuran çocukların hepsinin devrimci ağabeyleri var. Bunların solculuğu lümpen solculuk değil, başka bir şey. Ordan bir kültür almışlar, mahalle kültürü almışlar, bir ağabeylik kardeşlik hikeyeleri almışlar.. İşte o yüzden ahlak ve vijdan. Abi düzgün adam olmazsan, abi olabilir misin? Ahlaklı olmazsan adaletli olmazsan? Ancak patron olursun, reis olursun. Biz de yemiyor. - Peki, Başbakanın İstanbul mitinginde açılan Çarşı bayraklarına de diyorsun?(Çarşı’nın A’sı normal yazılmıştı) - Açanlar semten abi, tanıdığımız adamlar, trübünden. Millet onu bilmiyor. Açanları tanıyoruz ama bizim A’yı koyamaz, olmaz ya da yapamıyor. Bizim trübünde la ilaha illallah atıldığı zaman da oldu. Demin bahsettiğimiz hegemonya olmasa üst kültür altında olanlar diğerlerini ezmeye kalkar, hala bunu ister ama yapamıyor. Herkez konuşuyor abi, üzerine konuşması kolay… Takvim gazetesi son Galatasaray maçından sonra başlık atmış abi.. Hedefleri önce stadı sonra şehri karıştırmaktı. Ulan normal koşullarda bile staddan şehre gelemiyorsun. - Vedat helikopter kullanmayı öğrendi mi? - Abi, Vedat ağabeyi tatile gönderdik sizin oraya Bondai plajında…
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|