Siz bakmayın o bindirilmiş kıtaların doldurduğu meydanlara. Hitler de doldururdu vakti zamanında. İşin gerçeği şu: "Halk Erdoğan'ı sevmiyor!" Bunu en iyi bilen de Erdoğan zaten. Bu yüzden etrafında yüzlerce korumayla dolaşmak zorunda kalıyor. Aslında içten içe halk kendisini sevsin istiyor ama bu da mümkün değil! Çünkü sevmek istediğinde beceremiyor.
Kibri her şeye galip geliyor.
Tepkilerinin bu denli uçlarda olmasının sebebi de bu zaten. Küçük bir tebessümün aslında ne kadar sevgi dolu olabileceğinden haberdar değil.
Kindar gençlik yetiştirme hevesine o kadar kaptırmış ki kendini, herkesi “küçük askerleri” olarak görüyor.
Bakmayın siz “askeri vesayeti” kaldırıyorum söylemlerine, aslında Erdoğan da biliyor içinde tam bir otoriter kişiliğin olduğunu.
Örneğin Gezi Direnişi günlerinde sözüm ona “Direniş Temsilcileriyle” görüşme adı altında yapılan toplantıda bir kadın sendikacı, olayın “sosyolojik” bir vaka olduğunu söyleyince bir anda otoriter kimlik ortaya çıkıyor.
Başlıyor yüzü kızarmaya, gözleri açıldıkça açılıyor.
“Sosyolojiyi de biliriz!” diye kükremesinin sebebi de bu zaten.
Kendisini tartışılamaz, dokunulamaz, eşitlenemez görmenin doğal sonucu olarak duygusal patlamalar yaşıyor.
Haziran Direnişi günlerinde 15 yaşındaki çocukların “karizmasını çizmesine” polis kartıyla cevap vermesi de bundan.
Oysa o çocuklar yapmaları gerekeni yaptı. Sürekli kendilerine parmak sallayan birine “Kral Çıplak” dedi.
Onları ebeveynlerinden ayıran da buydu. Anneleri babaları korkarken onlar “Kral Çıplak” demeyi becerdi.
Kitlesel eylemleri getiren de buydu.
Bir kez dokunulunca dokunulamaz olana, büyü böyle bozuldu.
O sihirli dokunuş aslında halkın Erdoğan’ı sevmediğinin de ispatladı.
Apar topar gittiği Kuzey Afrika dönüşü kimsenin onu karşılamaması halkın sevgisizliğindendi.
Seven insanların “Ne olursa olsun!” tavrından uzak, küçük kalabalıkları toplayabildi binbir zahmetle. Kendini sevdirmeye çalışan Erdoğan’ı gördük sonrasında.
Toplumu bölmek pahasına en olmayacak sözleri söyleten şey de “sevilmediğini” bilmekti.
Erdoğan da en güçlü olduğu yere kapağı atmakta beis görmedi bu yüzden.
Olmasan da “güçlü görün”, inanmasan da “yenilmez” gibi davran…
Erdoğan bunu hepimizden iyi biliyordu.
Ama Erdoğan’ı sevmeyen Türk Halkını AKP’nin peşinden sürükleyen başka bir duygu vardı.
O da korku!
Sevmediği halde korku yüzünden Erdoğan’ın peşinden gitti yüzbinler.
Gezi Direnişinin başında yaşanan sessizliğin sebebi de olayları tartmaktı.
Ona oy veren kitle durup bekleyerek aslında güç testine tabi tuttu Erdoğan’ı.
Sevmediği ama korktuğu liderin gücünü test etti ilk günlerde.
Şiddetin dozu yükseldikçe çelişkisi de arttı. Yenilmez dediğinin yenilebileceğini görünce evinde oturmayı ve izlemeyi tercih etti insanlar.
%50’yi sokağa davet etmesinin sebebi güçlü görünme arzusuydu.
Ama Erdoğan bir kez daha sevilmediğini anladı.
Bu yüzden en iyi bildiği şeyi yaptı ve daha güçlü görünmek adına şiddeti çoğalttı.
Sonunda Erdoğan kaybetti; Haziran Direnişçileri kazandı.
Erdoğan’ın sevilmediğini 15 yaşındaki kızlar ispatladı.
Bakmayın siz Erdoğan’ın naralarına! Bunu o da biliyor.
Bildiği için hep güçlü görünmenin, hep genç kalmanın yollarını arıyor.
Ama hiç unutmamalı! Ana-babaları korkutabilirsin ve güçlünün yanında olmaları için sahte gülüşlerle de olsa onları yanında tutabilirsin. Fakat gençlerin “Kral Çıplak” demesini, “Seni Sevmiyoruz!” demesini engelleyemezsin.
Ve bir gün sevgisizlik içinde yıkılır gidersin.