|
Gülümsedi diye cezalandırılan kadınlarKategori: Günün içinden notlar | 0 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 30 Eylül 2013 18:09:56 Kimi zaman, kimi kadınların gülüşü cezalandırılır. Gülüşü cezalandırılan, güldüğü için cezalandırılan çok kadın vardır da, ben şimdi bir tanesinden söz edeceğim. Kanadalı yazar Margaret Atwood’un, Moral Disorders adlı kitabındaki My Last Duchess (Son Düşes’im) adlı öykü beni kitaptaki diğer öykülerin çoğundan daha fazla etkiledi. Bir edebiyat dersi, derste bir şiirin yorumlanışı, genç bir kızın yaşamının bunlardan dolayı değilse bile bunlarla birlikte şekillenişi...
Öykü, on dokuzuncu yüzyılda yaşamış İngiliz şair Robert Browning’in aynı adlı şiirinden yola çıkıyor ve edebiyat öğretmeni Bayan Bessie’nin, şiirin ilk mısrasını okuyuşuyla başlıyor. Bu son Düşes’im, resmi duvarda boyanmış Hep birlikte şiiri tartışıyorlar sınıfta. “Son Düşes...” diyor Bayan Bessie, “son. Ne demek son? Ne anlatılmak isteniyor ‘son’la?” Çocuklar düşünüyorlar. Son düşes olunca ilk düşes de var demektir. Hatta birkaç düşes var demektir. Ya da geçmişte kalmıştır, artık düşes olmayan bir düşesin resmidir bu. (İngilizcede ‘son’un Türkçedeki ‘eski’ anlamında kullanılışı). Margaret Atwood öyküye devam ederken şiiri bildiğimizi var sayıyor. Google’da buluyorum. Bu son Düşes’im, resmi duvarda boyanmış, Bakıyor sanki yaşıyormuş gibi. Ben bu esere Bir mucize derim, işte: Fra Pandolf’un elleri Bütün gün çalıştı, ve o dikiliyor orada. “Bakıyor sanki yaşıyormuş gibi” diyor. Demek ki, resimdeki Düşes artık yaşamıyor. Peki neden? Ciddi bakışındaki derinlik ve arzu, Bana doğru yöneliktir (çünkü sizin için açtığım Bu perdeyi, benden başka hiç kimse açamaz) Ah beyefendi, o hiç şüphesiz gülümserdi, Ben geçer geçmez yanından; fakat kim geçerdi ki yanından Hemen hemen aynı gülüş olmadan. Ben emirler verdim, Sonra tüm gülümsemeler durdu hep birden. “Ben emirler verdim, sonra tüm gülümsemeler durdu.” diyor Dük. Gülümseyişler cezalandırılmalı mıymış? Üstelik, yazgı tarafından da değil, Dük tarafından? Bu arada Google’da, şiiri okuyan (Robert Browning’in onun ağzından yazdığı) Ferrara Dükünün çok büyük olasılıkla Alfonso Il d’Este olduğunu, 25 yaşındayken 14 yaşındaki Lucrezia di Cosimo di Medici ile evlendiğini, Lucrezia’nın 17 yaşındayken öldüğünü, zehirlendiğine dair büyük kuşkuların olduğunu okuyorum. İşte gülümseyen Düşes’in resmi. Belli belirsiz, küçük bir gülümseme dudaklarında. Bir kalbi vardı—Nasıl söyleyeyim?—çok çabuk memnun edilen, Çok kolay etkilenen; Severdi Baktığı herşeyi, ve bakışları heryere giderdi ’Hepsi birdi!’ Beyefendi. Göğsünün üstünde bana karşı taşıdığı sevgi, Batıda gün ışığının düşmesi, İşgüzar bir aptalın onun için meyve bahçesinden kestiği kiraz dalı, taraçanın etrafında bindiği beyaz katır—hepsi ve her birisi Öykünün anlatıcısı genç kız, zavallı Düşes diye düşünüyor, zavallı kadın, bütün bunlar biraz çokça gülümsediğin için oldu. Sonra yeniden düşünüyor az önce okuduğu mısraları. Diyor ki kendi kendine, onunki öyle sıradan bir gülümseme değil. Derin ve coşkuyla ve hep gülümsemektedir Düşes. Birden Dük’ün açısından görüyor her şeyi... Sağa, sola, herkese, her şeye aynı coşkuyla gülümseyen, komik bir şey olsun olmasın gülümseyen bir eş. Son derece can sıkıcı, sinir bozucu olmaz mıydı? Herkes kendisini sevsin isteyen, herkesi memnun etmeye çalışan, gülümseyip duran bir kadın. Dük’e hak veriyor, eh sinir etmiştir tabii Dük’ü. Margaret Atwood gibi, kendini feminist olarak tanımlamak istemeyen ama kitaplarında erkek egemen toplumdaki kadınların sorunlarını çokça anlatan bir yazarın, öykü kahramanını, çok gülümsüyor diye karısını öldüren bir kocaya hak verdirtmeyeceği açık. Margaret Atwood burada mesajını, öykü kahramanını, sürekli olarak çevresindekileri, özellikle de erkekleri memnun etmek için uğraşan, dudaklarında yapmacık bir gülümsemeyle dolaşıp duran kızlardan hoşlandırmayarak veriyor. Kadın dergilerinin yap dediğini yapan sıkıcı kızlar diyor. “Gülümsemenin cazibesi... Gülümse... Gülümsemek en güzel makyajdan bile çekicidir...” Peki, öyküyü ve şiiri okuyunca geldiğimiz bu noktada, yalnızca iki seçenek mi var? 1 –Son Düşes sürekli gülümseyen, yalnızca şirin görünme çabasındaki o anlamsız kadınlardandır. Bu nedenle ölüm hak edilmez ya, dükü sinir etmiş olabilir. (Öykünün anlatıcısı genç kızın düşüncesi) 2- Kadıncağızın hiç bir kabahati yoktur, yalnızca biraz çokça gülümsemiştir ama Dük karısından kurtulmak istiyordur. (Genel olarak edebiyat yorumcularının düşüncesi) 1500 lerde Kuzey İtalya’da şatoların duvarlarının ardında neler olduğunu bilemeyiz ama ben başka gerçekler de olabileceğini düşünüyorum. 3 – Düşes, soyluluğuyla ve zenginliğiyle övünüp duran Dük’ün bu kendini beğenmiş ve kibirli tavırlarının ardında sakladığı zavallı kişiliğini görüyor, ona belki biraz acıyor, belki de onunla içten içe dalga geçiyordu. Dudaklarındaki hafif gülücük ondandı. 4 - Düşes her şeye güler yüzle bakan, insanları ve yaşamı seven, duygulu, evrenle uyum içinde, kendiyle barışık, renkli bir kadındı. Dük kendi ağzıyla söylemiyor muydu zaten? Bir kalbi vardı—Nasıl söyleyeyim?—çok çabuk memnun edilen, Çok kolay etkilenen; Severdi Baktığı herşeyi, ve bakışları heryere giderdi. ’Hepsi birdi!’ Beyefendi. Göğsünün üstünde bana karşı taşıdığı sevgi, Batıda gün ışığının düşmesi, İşgüzar bir aptalın onun için meyve bahçesinden kestiği kiraz dalı, taraçanın etrafında bindiği beyaz katır—hepsi ve her birisi İşte bence asıl gerçek bu dördüncüydü. Dük de işte buna bozuluyordu. Not: Şiirin çevirisi Vehbi Taşar’a ait.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış
|
| Tüm Yazarlar |
|