|
|
"Yetmez Ama Evet"çileri pişman.Kategori: Söyleşi | 0 Yorum | 09 Ocak 2013 09:19:20 Tunus'ta başlayan Kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya yayılan olaylar silsilesi özellikle bir takım sol çevreler tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Yaşananları devrim olarak nitelendiren bu kesimlere göre, en kötü demokrasi en iyi diktatörlükten daha iyiydi. İki yılın ardından bölgede yeni diktatörlükler oluşurken yetmez ama evetçi solcuların büyük kesimi pişmanlıklarını dile getirmeye başladı. Araştırmacı Yazar Faik Bulut bu konuyla ilgili BirGün gazetesinden İbrahim Varlı'ya konuştu.
İşte BirGün’de yayınlanan o röportaj.... - İki yılın ardından bölge yeni bir dalga ile karşı karşıya? Evet, Tunus ve Mısır’da yeni bir dalga geliyor. Mısır’daki biraz farklılık arz ediyor. Liberaller, demokratlar, Nasırcı gruplar ve bunların çatısı altındaki sosyalist-marksistlerden kurulu bir platformdan söz edilebilir. Keza Tunus’ta da sosyalistler komünistler, sendikalar, bilumum sol çevreler ayakta. - Bu dalgayı öncellerinden ayıran nedir? Ben bu gelen dalganın biraz daha demokratik ve sola açık olabileceğini düşünüyorum. Belki de bir devrimsel süreçten bahsedeceğiz ve işin ilginç tarafı bunlar bu sefer devrimin kaymağını yiyen gruplara da karşı. Bu yönleriyle takdire şayanlar. Yani yeni yeni sınıf mücadelesi iki yerde de başlıyor. - Müslüman Kardeşler birçok yerde iktidarlar. Gidenleri aratır durumdalar! İslamcılar Fas, Tunus, Mısır gibi ülkelerde bir kısmında koalisyon da olsa iktidarlar. Ekonomik anlamda halka hiçbir şey veremiyorlar. Adil düzenlerinin “İslam çözümdür, İslam her şeyi çözer” sloganlarının halk nezdinde inandırıcılığı kalmadı. Mursi 100 günde yeni projelerini açıklayacağını vaat etmişti ama tek yaptığı Mübarek döneminin ekonomik projelerine sarılmak oldu. - Kitlelerde bir hayal kırıklığı var mı? Halkın en az yarısı bunları Mübarek’ten ya da Bin Ali’den farklı görmüyor. Her itiraz edene “Bunlar dine imana karşı çıkıyorlar, İslam’a itiraz ediyorlar, bunlar ateist gruplar” demeye başladılar. Tunus’ta iktidardaki İslamcılar sokak hareketlerini bastırmak için devrimi koruma güçleri adı altında milis grupları oluşturdular. - Hani demokrasi ve özgürlük getireceklerdi? Sadece vaatlerinin boş olduğu ortaya çıkmadı. Aynı zamanda özgürlükçü değil baskıcı, polis devleti olma yönünde hızla yol alıyorlar. Kendi vesayet sistemini kurma yönünde önemli oranda ilerliyorlar. - Tüm bu süreci alkışlayan solcular vardı, şimdi ne düşünüyorlar? Oranın da “yetmez ama evet”çileri oldu. Tunus’ta ve Fas’ta solcular İslamcılara evet diyerek koalisyon ortağı oldu. Şimdi koalisyon ortakları bas bas bağırıyor “yandık allah yandık” diye. Tunus’un başkanı bile –Marzuki- “Ben hiç böyle tanımıyordum Nahda’yı. Bu kadar gerici, rezil olacağını bilmiyordum” diye söyleniyor. - “Yetmez ama evetçiler” pişman yani? Evet, Tunus’unda Fas’ın da Mısır’ın da “yetmez ama evet”çileri pişman! Çünkü Mursi’nin seçiminde Türkiye’deki referanduma benzer şeyler oldu. Halk “Siz ordunun yanında mı kalacaksınız, sivil bir yönetime mi oy vereceksiniz?” şeklinde bir iklimle baş başa bırakıldı. Millet, yani o liberaller, birtakım solcular kerhen “Tabi ki orduya vermeyeceğiz, sivil bir Mursi her şeyin en iyisidir” dediler. Ancak onlar bile bin pişman. - Bu yetmez ama evet tavrı onlara bir karabasan olarak geri mi dönüyor? Tabi yani, giderek muhafazakarlaşma, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, yargı sisteminin tümüyle değiştirilmesi… Türkiye’de olan aşağı yukarı orada da işliyor. Yargının dönüştürülmesi, operasyonlar birebir benzer özellikler arz ediyor. - Ayaklanmalar neden Katar, BAE, Suudi Arabistan’da değil de Tunus, Libya Mısır vb ülkelerde başarılı oldu. Ne dersiniz? Buna ilişkin çok değişik analizler var. Bir kısmı bu durumu sadece o bölgelerde zenginlik ve istikrarın olmasına, petrodolar zenginliğinin olmasına bağlıyorlar. Fakat bunlar çok yüzeysel analizler bana sorarsan. Esas olarak şuna bağlanıyor? - Evet? Emperyalizm, özellikle Amerika henüz monarşilerin yerine daha iyisini bulamadı. Katar olsun, Suudi Arabistan olsun, Ürdün olsun bunlar Amerika’nın sıkı işbirlikçileri. İkincisi olarak petrodolar zengini bu monarşiler en azından ekonomik anlamda kitle önderlerini kanaat liderlerini ve topluluğu harekete geçirecek belli dinamikleri satın aldılar, körelttiler. - Müslüman Kardeşler monarşilerle anlaşabilecek mi? İçten içe hatta açıkça bir rekabet ve çekişme var. Birleşik Arap Emirlikleri’nin emniyet istihbaratı Müslüman Kardeşler örgütlerinin hemen hemen hepsini başta Mısır olmak üzere hain, düşman ilan etmiş durumda. Suudi Arabistan’ın Selefileri desteklemesi nedeniyle Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütüyle arası limoni. Katar, Suudilerle rekabet içerisinde ve Müslüman Kardeşlere oynuyor aynı zamanda. - Tüm bunlar neden? Bunların korkusu şu, eğer bu İslamcı iktidarlar, özellikle Selefiler değil de İhvan-ı Müslimin eğer bunlar bir müddet daha böyle devam edip iktidarda kalırlarsa belki liberalizm yüzünden bizi yıkamayacaklar ama İhvancılık yüzünden bizi yıkarlar. - İhvanla Vahhabilik arasında bir çekişme mi var? Vahhabilik ile İhvancılık arasında önemli bakış açısı, farklar var. İhvan’ın etkinlik kazanması başta Suudiler olmak üzere Körfez ülkelerini tedirgin ediyor. Bu nedenle bu ülkelerde ciddi bir korku, endişe hatta ona ilişkin parasal ve güvenlik tedbirleri var. Suudi Arabistan ve bütün Körfez ülkeleri ve Yemen aşağı yukarı dahil Kaidecileri Suriye’ye transfer ettiler, hapistekiler dahil. Yani kendi üzerine gelebilecek bir belayı Suriye’ye ve hatta Ürdün’e atmak istiyorlar. - Sol ne durumda? Sokağa çıkanlar arasında solun gücü ve etkisi nedir? Dipten gelen dalga sol Nasırcı grubun çatısı altında toplanıyor. ABD bu dalgadan ciddi şekilde korkuyor. Tunus’ta da artık şimdilik muhalif güçlere oynamıyor. Olsa olsa eski Bin Ali’ci güçleri zaman zaman harekete geçirmeye çalışıyor, ama esas olarak Gannuşi ile yetinmeye çalışıyor. - Suriye’ye gelirsek? Suriye’deki muhalefet meselesi ve kriz tümüyle yönetimle halk arasında bir kriz ayaklanma olmaktan çıktı. Kriz artık uluslararası düzeyde pazarlığın ve de kapışmanın bir aracı olmuştur. - Suriye bölgesel/küresel kapışmanın av sahasına mı dönüştü? Silahlı çeteler, gruplar Suriye’de cirit atıyor. Çatışmalarda siviller, bombalamalarda masum insanlar ölüyor demek işin hümanist, insani yönü. Ama artık esas olarak Batı’nın Amerika’nın, Türkiye’nin gösterdiği şekilde bir tarafta silahı olmayan masum insanlar, diğer tarafta silahıyla, topuyla rejim var demek bence tamamen bir efsane, bir hurafedir artık. Halk, ayaklanmanın ilk sekiz ayından sonra genel anlamda evine çekildi. Kriz mezhepsel soruna dönüştürüldü, mahalleler, alevi sünni diye ayrıldı. Hristiyanlar zaten göç ediyor. Ermeniler Ermenistan’a, Çerkezler Kafkasya’ya göçtü. - Suriye neden diğer ülkeler gibi erkenden çözülmedi? Suriye’yi özel kılan ne? Suriye’yi özel kılan tamamen bulunduğu jeopolitik konum. Bu aslında Suriye’ye üçüncü müdahale, ilk müdahale değil. Hariri suikastında Suriye’ye müdahale etmek istediler ama uluslar arası dengeler buna müsait değildi. İkincisinde Irak Savaşı’nda Suriye’yi bitirmeyi düşündüler çünkü bütün o Kaideciler dahil Arap milliyetçileri Irak’a gidip direnişe katılıyorlardı. Oralarda başarılı olamayınca üçüncü müdahaledir bu. - Başarılı olabilecekler mi peki? Suriye’nin çatışma yoluyla düşmesi ya da askeri müdahalenin olması halinde Suriye meselesinin Suriye meselesi olarak kalmayacağı çok açık. Bu Lübnan’a sirayet edecektir nitekim ediyor da. Irak’a farklı şekilde tezahür ediyor öte yandan İran’la çok yakından bağlantılı bu patriotlar konusunda filan baktığınızda Suriye’nin sadece Suriye meselesi olarak kalmayacağı çok açık. - Türkiye’ye nasıl sirayet edecektir? Türkiye’nin canının çok yanacağını söyleyebilirim. Her tür müdahale de Suriye’nin bütün problemleri Türkiye’ye taşınmış olur. - Bir müdahale olasılığı var mı? Görünen o ki Suriye yönetimini siyasi, ekonomik ve diplomatik bakımdan tecrit etmek istiyorlar. Batı’nın ciddi bir müdahale planının henüz olmadı görülüyor. Müdahale olasılığını yarı yarıya görüyorum. Olursa şayet baharda olacağını düşünüyorum. İki nedenle: Birisi, Obama yeni hükümetini kuracak, diğeri de körfezdeki iki savaş da baharda oldu. - ABD neden geri planda durmayı yeğledi şu ana kadar? Amerika’yı tereddütte sevk eden Irak ve Afganistan’daki başarısızlıklarıdır. Bir de tabi içine düştüğü ekonomik çıkmazı da unutmamak gerek. - İsrail bu olayların neresinde? İsrail bu olayda pasif duruyor, çok tereddütlü. Karar veremiyor acaba gidenler mi bana hayırlıydı yoksa gelecek olan mı diye. Gelecek olanlara ilişkin çok tereddütleri var ama orada da tartışıyorlar. - Suriye sonrası için oklar İran’ı gösteriyor. Bir sonraki hamle İran mı olacak? Hemen İran’a saldıracaklarını düşünmüyorum. Şimdi zaten İran’a olabilecek herhangi bir saldırı karasal bir saldırı olmayacak. Siyasi ve ekonomik kuşatmaya aldıkları İran’a dair bu sefer de anti İran haberleri izleyeceğiz. İran’ın dondurulmuş muhalefeti var, bunlara ek olarak oradaki Azerileri, Belucileri, Arap azınlığını belki Kürtleri filan ön plana çıkarıp ne kadar ezildiklerini baskı altında olduklarını vs vs dillendirecekler. Uygun gördükleri zaman da vurma harekatı yapabilirler. KÜRTLER ASIL KAZANAN MI? - Bütün bu sürecin herhalde en büyük kazananı bir şekilde Kürtler mi oldu? O isyan, ayaklanma, çatışma kriz dalgaları deyimi yerindeyse Kürtleri sahile çıkardı. Kürtler artık bir aktör. Eskiden pasif aktördü, kullanılabilecek türden bir aktördü fakat şimdi aktif bir aktör. Herkes tarafından kullanılmayacak ama herkesin deyimi yerindeyse el attığı bir konu haline geliyor. Ben Kürtlere bire bir yaradığı düşüncesinde değilim. - Neden? Neden değilim derseniz, Kürtler bir yerde aynı politikayı yürütmüyorlar. Irak Kürdistan’ında farklı, Suriye Kürdistan Bölgesi’nde ayrı, Türkiye’deki Kürtler’in politikaları ayrı hatta öncelikleri ayrı, ittifak politikaları ayrı. - Arap coğrafyasında yaşanan süreci nasıl tanımlıyorsunuz? Yaşananları Arap Baharı olarak tanımlamıyorum. Arap gazetelerinin, yazarlarının çoğu da Arap baharı tanımlamasında bulunmuyorlar. Onların bir kısmı devrim bir kısmı da halk ayaklanması diyor. Ben ise yaşananları devrimsel bir süreç olarak tanımlıyorum.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|