Başbakan Erdoğan'ın Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgili açıklamaları gündemdeki sıcaklığını koruyor. Erdoğan'ın "Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni, öyle bir Sultan Süleyman tanımadık" şeklindeki açıklamasına Zaman gazetesi yazarı İhsan Dağı farklı bir soruyla karşılık verdi: "Peki, ecdadın İstanbul'u bu muydu?" Zaman yazarı İhsan Dağı köşesinde Başbakan'ın Muhteşem Yüzyıl dizine yaptığı eleştirilere gönderme yaparak şöyle dedi:
“Muhteşem Yüzyıl’daki Süleyman bizim bildiğimiz ‘ecdadımız’ Kanuni değilse, köprülerle, gökdelenlerle silueti bozulan bu İstanbul bize ‘ecdad’ın bıraktığı İstanbul mu?”
İşte İhsan Dağı’nın köşesinden çarpıcı bölümler:
“(…) Şimdi bu miras hovardaca harcanıyor, hem de muhafazakâr bir partinin iktidarında, hem de bu partinin yirmi yıldır yönettiği bir şehirde. Kim, nasıl İstanbul’un siluetiyle oynamaya cüret edebilir, buna izin verebilir? Sanırım İstanbul’u ve Türkiye’yi yönetenlerin ‘muhafazakâr kimliği’ İstanbul’a müdahaleyi kolaylaştırıyor. Bir tür ‘sahiplik’ duygusu; ‘İstanbul Osmanlı’nın mirası, biz de onun meşru mirasçılarıyız, dolayısıyla bu mirası harcama beratımız var,’ havasındalar. Fatih’in, Kanuni’nin mirasçıları olarak kendilerinde İstanbul üzerinde tasarrufta bulunma hakkını görüyorlar sanki... Öyleyse çok yanılıyorlar demektir. (…)
BÜTÜN HİZMETLERİ GEÇERSİZ KILAR
Başbakan’ın İstanbul’a büyük değer verdiği biliniyor. ‘Ecdadı’na gerçekten sahip çıkacaksa ecdadın bıraktığı İstanbul’un siluetini bozan gökdelenleri ve köprüleri durdurmalı. 1994 yılından beri, yani 20 yıldır İstanbul’a büyük hizmetler yapıldı. Ama İstanbul’un tarihî siluetinin bozulması yapılan bütün hizmetleri ‘tarih’ ve ‘muhafazakârlık’ adına geçersiz kılar. Muhafazakârlığın tarihe, geleneğe ve mirasa bakışları Taksim’de içi alışveriş merkezi ve buz pateni alanı olarak tasarlanan Topçu Kışlası’nı yeniden inşa etmek düzeyinde olamaz. Bu düzeyde tarih, bizzatihi tarih olduğu için değil, bize verdiği kimlik için önemli. Biz kimliğimizi edinmiş isek gerisi dert değil. Birisinin önünü kapatır, ötekinin arkasına bir hayalet diker, sonra da kimliğimizin köklerini teşhir etmek için başka bir yere taklidini yaparız!
MUHAFAZAKARLIK KAVRAMINDA MI SORUN VAR
Bir yandan İstanbul’un tarihî siluetini boz, öte yandan da kabahatini örtmek için Çamlıca’ya daha büyüğünü dik! Olmaz... Geçenlerde Taraf’tan Andrew Finkel çok çarpıcı bir gözlemde bulunuyordu; ‘Gerçek bir Sinan camisinin manzarasını imha edip sonra da karşısına onun taklidini diken bir şehir,’ daha doğrusu bu şehri yöneten ‘muhafazakârlık’ nasıl bir şeydir? UNESCO çırpınıyor. Belki de İstanbul’u ‘dünya miras listesi’nden çıkaracak. Temel kaygısı da tarihî siluetin korunması. ‘Elin UNESCO’sunun’ İstanbul için gösterdiği hassasiyeti bu şehri yirmi yıldır yöneten ‘muhafazakârlar’ göstermiyorsa, göstermemiş ve silueti bozmuşlarsa söylenecek söz yoktur. ‘Muhafazakârlar’ değilse kim ‘muhafaza’ edecekti İstanbul’un siluetini? Ya muhafazakârlık kavramında bir sorun var veya İstanbul’da çok ‘rant var’. İstanbul’un bozulan siluetinin kefareti Çamlıca’da ‘çakma’ bir tarih inşa etmek olamaz.”