Sivil toplum kuruluşları Arap Baharı sonrası Mısır'da kadınların eşit haklara kavuşamadığını vurguluyor. Hatta geriye doğru adımlar atılması endişe ediliyor. Ülkelerinde demokratik bir dönüşümün sağlanması için Arap Baharı'nda erkeklerle yan yana mücadele eden kadınlar eşit haklara kavuşabildi mi? Birleşmiş Milletler'in cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlendirilmesi için kurduğu "BM Kadın" organizasyonundan Dagmar Schumacher bu soruya şu yanıtı veriyor:
“Durumdan çok endişeliyiz. Arap Baharı’ndaki devrime yoğun olarak katılan kadın blog yazarları bir kenara itildi. Anayasa çalışmalarıyla ilgili olarak bir anda ‘Cinsiyet eşitliği bizim önceliğimiz değildir’ denilmeye başladı. Bu da kadınlarda büyük hayal kırıklığına yol açtı. Buna karşı bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.”
Öte yandan Arap Baharı’nın yaşandığı Mısır, Tunus ve Libya'da kadınlara yönelik şiddet de ortadan kalkmış değil. Dagmar Schumacher kadınların durumunda büyük iyileşmeler kaydedilmediğini vurguluyor:
“Bölgedeki birçok meslektaşımdan şunu duyuyorum. Örtünen kadınların sayısında bir artış var, kamusal alanda kadınlara yönelik cinsel saldırılar artıyor. Tüm bunların kadınlar açısından Arap Baharı öncesindeki durumdan daha geriye doğru bir adım haline gelmemesi için yapmamız gereken çok şey var.”
Kız çocuklarının sünnet edilmesi
Mısır'da ayrıca kız çocuklarının sünnet edilmesinde de artış söz konusu. Ülkedeki din adamlarının İslamiyet'e uygun olmadığı yönünde açıklamalar yapmasına ve dört yıl önce yasaklanmasına karşın vakaların artması endişe veriyor. Mısır’da kimi siyasetçiler kadın sünnetinin tekrar yasal hale getirilmesini savunuyor.
35 yıl önce bu uygulamaya maruz kalan Ümmü Muhammed, Kahire’de kadın sünnetinin artışını şu sözlerle anlatıyor:
“Önceden insanlar ceza almaktan korkuyordu. Ancak şimdi bizim yaşadığımız yerde doktorlar bunu gizlice yapmıyor. Gün içinde erkek çocuklarını sünnet ediyorlar. Geceleri de iki kat ücrete kızları… Ve herkes bunu biliyor. Şikâyette bulunmak için polise gittim ama bana ilgilenecek daha önemli sorunlarımız var dediler.”
Ev içi şiddet sorunu
Savaşlar ve silahlı çatışmalar sonrasında toplumların yeniden düzenlenmesi sırasında kadınlar sık sık mağdur oluyor. 1993 yılında Bosna Savaşı sırasında kadınlara yönelik şiddete karşı kurulan yardım kuruluşu Amica’dan Heide Göttner bunun Arap ülkelerine has bir durum olmadığını vurguluyor. Kadınların savaşlar sırasında erkeklerin boş bıraktığı alanlarda sorumluluk aldıklarını, ancak savaş sonrasında iş dünyasında tekrar erkeklerin egemen olduğunu, kadınların da ev ve çocuklarla ilgilenmeye döndüğünü belirtiyor.
Amica'dan Heide Göttner özellikle ev içi şiddete dikkat çekerek yaptıkları çalışmaları şöyle anlatıyor:
“Ev içi şiddet ailelerde yaşanan bir sorun ve bu sorun alenen tartışılmıyor. Polisin ve makamların verdiği tepkiler de bununla uyumlu. Bu yüzden projelerimiz arasında polis, yargı, sağlık ve sosyal makamlarda kilit pozisyonlarda bulunan görevlilerin eğitime tabi tutulması da var. Ve ayrıca siyaset düzleminde yuvarlak masa toplantıları yapmaya ve dinî liderleri de bunlara çekmeye çalışıyoruz. Zira işimizi yapabilmek için toplum tarafından kabul görmeye ihtiyaç duyuyoruz.”
Tüm bu çalışmaların başarılı olabilmesi için sivil toplum kuruluşları bir noktayı öne çıkarıyor: O da çatışma dönemleri sonrasında kadınların da müzakere masasında yer alması ve kendileri açısından önemli konuları gündeme getirmesi.
Kaynak : Deutsche Welle Türkçe