|
|
Temsili olarak öldü, kendini sulara gömdü!Kategori: HES | 0 Yorum | 14 Kasım 2012 23:09:46 "Çoruh'a gerdanlık takan ilk hükümet biziz" diyen Bakan Eroğlu bu gerçeği biliyor mu? Başbakan ve iktidarın bakanları zaman zaman yaşam alanlarını savunan halka karşı ötekileştirici ve suçlayıcı açıklamarıyla gündeme geliyor. Kentsel dönüşümden tutun da kırsal yaşamı altüst eden HES ve madencilik yatırımları karşısında en doğal tepkilerini gösteren insanlara yönelik "vatan haini" suçlamasından tutun da "bunlar doğal gaz lobisne çalışıyor" ve "bazı seyyar gruplar" gibi ağır ithamlarda bulunulması, iktidarın uyguladığı yıkım politikaları karşısında gösterilen demokratik refleksin nasıl algılandığını göstermesi bakımından önemli.
Öte yandan, yıllarca ‘muktedir olamamaları’ hamasetiyle halka dönük ‘mağduriyet’ edebiyatı yapan iktidarın bakanlarının kullandığı dilin satır aralarında ülke insanına ve coğrafyasına nasıl baktıklarını gösteren çarpıcı detaylar dikkat çekiyor. YIKIM VE SÖMÜRÜYÜ YASALLAŞTIRMAK Batılıların 18. ve 19. yüzyıl boyunca sömürge ülkelerine yönelik kullandığı “medeniyet götürme aşkıyla kaynaklarını sömürme” yöntemi, bir bakıma kendi ülkesine ve sömürge muamelesi yapan iktidar mensuplarınca da uygulanır hale geldi. Yıkım ve sömürüyü yasallaştıran politikalara kamuoyundaki tepki ve karşı reflekslere yönelik yapılan ‘meşrulaştırma’ açıklamalarında kullanılan dil, tıpkı bir zamanlar batılıların kullandığı dille de parallelik gösteriyor. YAŞAMI TERBİYE ETME İDDİASINDAKİ İKTİDARIN ERKEKSİ DİLİ Ayrıntıları uzatmayalım; egemen ve otoriter anlayışın tüm toplumu kendi düşünce alanına göre dizayn etmeye kalkışmasında baskıcı ve yaşamın tüm alanlarına hükmetme iddiasını taşıyan ‘erkeksi’ bir dil kullanılıyor. Yaşamın tamamını ‘terbiye’ etmeye yönelik bir iddiayı da taşıyan bu dil aynı zamanda doğayı ve coğrafyayı üzerinde yaşayan tüm varlıklarla birlikte ‘dişil’ ve edilgen olarak görüyor. Türkiye’de sömürge çağından buyana değişmeyen ilerlemeci paradigmanın, İslam ve geleneksel baskıcı tutumun yanında İslam’ın en katı yorumlarından biri olarak Kabul edilen Vahabi anlayışıyla harmanlanmasından oluşan ve giderek ziftli bir bulamaca dönüşen bu anlayış, Anadolu’nun binlerce yılda yarattığı hümanist temelli yaşama biçimini de geri dönüşümsüz biçimde yok ediyor. FERHAT İÇİN ŞİRİN YA DA ASLI FARK ETMİYOR, DİŞİ OLSUN YETER Daha iki gün önce Başbakan Erdoğan, memleketi Rize’de yaptığı konuşmada, kendilerini ‘dağları delen Ferhat, milleti ise Aslı gibi’ gördüklerini söyledi. Ferhat’ın Aslı ile bir ilgisi olmadığı ayrıntısının bilgi hatası ya da yanlışlık olup olmamasını bir önemi de yok. Zira önemli olan Eril, iktidar, erk olmak. Karşısındaki ‘dişil’in Şirin ya da Aslı olmasının, Ayşe ya da Fatma olmasının bir önemi yok. BAKAN ÇELİK: ‘ÇORUH ARTIK BİZİM İSTEDİĞİMİZ GİBİ AKACAK!’ İktidarın adı en çok tartışılan bakanlarından biri olan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun zaman zaman akıllara zarar boyutlara ulaşan açıklamalarında da benzer bir dil kullanması şaşırtıcı değil. Geçtiğimiz 24 Şubat tarihinde ‘Türkiye’nin en büyük barajı’ olarak takdim edilen Artvin’deki Deriner Barajı’nın su tutma töreninde kanuşan Eroğlu ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Çoruh nehrine yönelik benzetmeleriyle tarihe geçmişlerdi. Törende konuşan Bakan Çelik, yapımına başlanacak olan ve biten barajlarla birlikte Çoruh'a ‘beşi bir yerde’ takmış olacaklarını belirterek, "Bu 3'üncü gerdanlık oldu. İnşallah Artvin ve Yusufeli barajları ile Anadolu'da 5'i birlik olarak bilinen 5'i birliği de bu vadiye kazandırmış olacağız. Yılarca nehirler aktı, baktık. Çoruh aktı biz baktık. Artık Çoruh istediği gibi değil bizim istediğimiz gibi akacak” ifadelerini kullanmıştı. BAKAN EROĞLU: ‘ÇORUH’A GERDANLIK TAKAN İLK HÜKÜMET BİZİZ!’ Aynı törende konuşan Bakan Eroğlu, çok zor bir proje olduğunu dile getirdiği Deriner Barajı’nı bitirmekle Türkiye’de destan yazdıklarını öne sürmüş, “Çoruh'a gerdanlık takan ilk hükümet biziz” cümlelerinin dikkat çektiği uzun konuşmasının ardından “kapaklar kapana, sular tutula” diyerek butona basmıştı. VAAD ET YAĞMALA, İSTİHDAM YARAT ÖLDÜR! Türkiye’nin geleneksel sağ siyasi söyleminde halk nezdinde kabul gören ‘yatırım’, ‘istihdam’ ve ‘kalkınma’ argümanlarının Menderes’ten bugüne kadar hemen her lider tarafından ilgi avlama aracı olarak kullanıldığını söylemek yanlış olmaz. Menderes’in, üzerinde barajlar, yollar ve fabrikaların bulunduğu kartpostalları, 1980’lere kadar kamyonların, otobüslerin ve taşrada evlerin duvarlarını süslemiştir. Öyle ki, yaşadığı coğrafyanın değerini barındırdıklarıyla değil, kimi zaman yıkıcı sonuçlar doğuran yatırımların yapılabilirliği üzerinden ölçen kırsal nüfusun çaresizliği, bu çaresizlikten beslenen siyasilerin en büyük dayanaklarından biri olmuştur. Vaad et, yağmala. İstihdam yarat, öldür! 50 MİLYAR DOLARLIK YIKIM PAZARI İktidar bakanlarının şehvetli konuşmalarına sahne olan törenlerle, maketlerle ve bolca hamaset eşliğinde sürüp giden yıkım madalyonunun öbür yüzünde ise Anadolu tarihinin en ağır travmaları yaşanıyor. Bakan Eroğlu’nun verdiği rakamlara göre ülke genelinde müracaat edilen 1653 HES’in 1490’ının işlemleri yürüyor. Eroğlu, HES konusunda Türkiye’de 50 milyar doların üzerinde yatırım beklendiğini söylüyor. MADALYONUN ÖBÜR YÜZÜNDE NELER OLUYOR? Peki bunca beklentiyle sunulan HES madalyonunun öbür yüzünde neler yaşanıyor. Bu sorunun yanıtını binlerce örnekle vermek mümkün ancak son günlerde sessiz bir drama sahne olan Artvin’deki Sirya köyünde yaşananlara bir göz atmak durumu bir çırpıda özetleyebilir… Tekin Üstündağ, yeni adı Zeytinlik olan Sirya köyünde doğup büyüyen aydınlardan biri. Artvin Kültür Yardımlaşma Derneği Başkan Yardımcısı kimliğinin yanında gerçek bir yaşam savunucusu olan Üstündağ, yıllardır Bakan Eroğlu’nun, “kapaklar kapana, sular tutula” emriyle su tutmaya Deriner Barajı’nın sularına gömülen Sirya köyü ve çevresinin değerlerini korumak için mücadele veriyor. Önce bölgede bulunan tarihi Berta Köprüsü, ardından da bin yıllık Selçuklu kümbetlerinin Deriner Barajı’nın sularına gömüldüğü sürecin en yakın tanıklarından biri olan Üstündağ, bu tanıklığı gün gün fotoğraflayarak da belgeliyor. TÜRKİYE’NİN ARTVİN’DEKİ ‘KARA KUTU’SU Artvin 08 Haber Gazetesi yazarı Sami Özçelik’le birlikte Deriner’in sularının yarısına kadar ulaştığı Selçuklu kümbetlerini ziyaret eden Üstündağ, gelecek kuşaklara ulaşması için içinde, çok sayıda mektup, belge, yazı, şiir, gazete küpürleri, kitap ve fotoğrafın bulunduğu vakumlanmış sandığı sulara gömdü. Deriner’in sularına gömdüğü sandığın gelecek nesiller tarafından bir gün mutlaka bulunacağına inandığını söyleyen Üstündağ’ın, Artvin 08 Gazetesine yaptığı açıklama, siyasetin sahte gündemine kilitlenen Türkiye’nin gözlerden uzak tutulmaya çalışılan öteki gündeminin ‘kara kutu’su niteliğinde: TAŞA TOPRAK, TOPRAĞA EKMEK EKENLERİN COĞRAFYASI “Benim köyüm hemen karşımızda duran köydür. Köyümde cıvıl cıvıl yaşamlar vardı. Hayat bir nehir gibi kesintisiz akardı. Her evin bacası tüterdi. Tandır yapan annelerimiz, yün eğiren ninelerimiz, zeytin dikmek için sırtında taş, toprak taşıyan dedelerimiz, babalarımız vardı. Buradaki insanlar taşa toprak, toprağa ekmek ektiler. DÜNYANIN EN GÜZEL ŞARAPLARI SİRYA’DA YAPILIRDI Benim köyüm insanların kendi elleriyle nakış nakış işleyerek oluşturdukları inanılmaz güzel bir yerleşim alanıdır. Burasının adı ‘Sirya’ dır. ‘Zeytinlik’ adıyla değiştirdiler. Gerçi onu da anlamış değilim. Sirya adını neden değiştirdiler? Sirya, şarap demektir. Burada Türkiye’nin en iyi üzümleri yetişirdi, dünyanın en güzel şarapları belki de burada yapılırdı. Lakin tanıtamadılar, anlatamadılar, markalaşamadılar. KÖYÜM ŞİMDİ ÖLÜ, SEVENLERİN HABER YOK YA DA AFYONLU! Köyüm şimdi ölü. İçinde binlerce anılar feryat ederken sessiz, bir şey yapamamanın tarifsiz hüznüyle baş başayım. Beni asıl kahreden ise sevgili gidiyor da, sevenlerin haberi yok, ya da afyonlu! BİN YAŞINDAKİ İKİ SEVGİLİYİ SULAR AYIRDI Köyümün karşısında iki sevgili dururdu. Bir tanesi Çoruh’un kıyısında güzel bir kız, bir tanesi 150 metre yukarısında onu gözetleyen yakışıklı bir erkek. Onlar bin yaşındaydılar. Onlar yine de çok taze sevgiyle doluydular. Zaman bayatlamıştı, insanlar bayat, taşlar çürüdü, toprak oldu belki, bu iki sevgili ilk günkü gibi dimdik. Görebilmek için birbirlerini hep başlarını çevirmişler yüz yüze. Ama bugün kız olan yarı beline kadar suya gömülmüş, feryat ediyor. Bu, başlı başına bir insanlık suçudur. Bu baraj bu kadar yüksek yapılmak zorunda değildi. Tüm insan yaşamının izlerini bu şekilde yok ediyorlar. Baraj 249 değil de 70 metre- 80 metre de yapılabilirdi. DUYARSIZ YETKİLİLERE CAN YÜCEL ŞİİRLERİ GÖNDERİYORUM Bugün buraya gelmemin nedeni bin yıllık tarihi 40-50 yıllık bir plan gereği acımadan gömenleri kümbetlere şikayet etmek için geldim. Medeniyetler insanlığın ortak değerleridir. Ben bu bilinçle 1000 yıllık kümbetlere üzüntülerimi bildirmek için buradayım. Kümbetler canlıdır. Onların ruhları var. Ancak iki ayaklı gezen ölüler de var! Bir kutu hazırladım. İçinde önemli Artvin bilgileri var. Şiirler ve yazılar var. 100-200- 400 yıl sonra şayet bu kutuyu bulan olursa içinde bu bilgilerle beraber 10 TL´de para bulacak. Belki de çok şaşıracaklar. Ben bu tarihi eserler konusunda duyarsız kalan, bana göre de hiçbir şey yapmayan yetkililere, görevlilere Can Yücel’in şiirlerini gönderiyorum. Can Yücelce sesleniyorum. Burada yazdığım mektup var. Bugün görev addettiğim kümbetleri ziyaret edip, bu etkinliği yapma düşüncemi gerçekleştirdiğim için çok mutluyum. Bugün kutunun içinde sulara Artvin’i gömdüm. Kendi cesedimi gördüm. Bugün ben burada temsili olarak öldüm. SİRYA’DA BİR KÜMBET, MEZAR TAŞI SU… Üstündağ’ın Deriner’in sularıyla boğduğu kümbete gömdüğü sandıkta bulunan şiirlerden biriyle bitirelim. Ruhan Odabaş’ın, “Ölüm Uykusu” adlı şiiriyle: Rüzgâr kelepçeleri olur dağların; ılık seslerin tuluma, akordiyona karıştığı. Kuzuları olur baharda, çiçekleri yaşama umut. Güneşi olur, üzümü, inciri, ayvası, narı ve çiçeği olur, Kırmızı, mor, yeşil, sarı… Duruşu olur adam gibi, ellerinin mengenesi emeğe. Kavgada yumruğu, sevdada yüreği olur ki, ne Ferhat’a benzer, ne Şirin’e, Ne Kerem yanmıştır öyle, ne de Aslı; pür sevinç bir yanı bir yanı yaslı. Olur da tüm güzellikler, nedendir bilinmez; Çoruh’u, Artvin’i alır bir ölüm uykusu… Sirya’da bir kümbet, mezar taşı su… Yusuf Yavuz
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|