A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Yasaklamak yasak olacaktı her şey yasak oldu!

Kategori Kategori: Söyleşi | Yorumlar 0 Yorum | 05 Kasım 2012 08:18:02

Ruşen Çakır, iktidarda 10 yılı geride bırakan AKP'yi değerlendirdi. Geçtiğimiz hafta, ölüm eşiğine dayanan açlık grevlerinin ve 29 Ekim yasaklarının yol açtığı tartışmalar, AKP'nin 10 yıllık iktidarının bir özetini sundu adeta. Zira Kürt sorunu, demokrasi, otoriterleşme, laisizm, muhafazakârlaşma, Gül - Erdoğan çatışması, basın ve ifade özgürlüğü AKP'li yıllar boyunca sıklıkla gündem olan konulardı.

AKP’nin iktidardaki 10 yılını değerlendirmek üzere bir araya geldiğimiz Gazeteci Yazar Ruşen Çakır’a göre “laiklik AKP’nin zayıf karnı değil.” Türkiye’deki İslami hareketler konusunda önemli araştırmalar yapan Çakır, AKP’nin son dönemdeki temel tutumunun “yasaklamak” olduğuna işaret ediyor. Çakır’ın yanıtları, AKP’nin neden 10 yıldır iktidarda olduğunun ipuçlarını da veriyor aslında.



29 Ekim yürüyüşünün yasaklanmasının CHP’yi değil AKP’yi güçlendireceğini, AKP’nin bundan kazançlı çıkacağını yazdınız. Yasak nasıl oluyor da kazanca dönüşüyor?

Ne diyorlar, “darbeci, Ergenekoncu vs. çevreler hâlâ demokratik olmayan yollarla demokratik sürece müdahale etmek istiyor.” Yürüyüş de bunun göstergesi olarak algılatılıyor. CHP bu imkanı hükümete verdi. ‘94 yerel seçimlerinden itibaren Türkiye’de kendini “laikliğe duyarlı” diye tanımlayan kesimlerin yaptığı tüm kampanyalar, orta ve uzun vadede İslami, muhafazakâr yapıların işine yaradı. Bunun örneği AKP’nin tek başına iktidara gelmesi, 10 yıldır da bu ülkeyi yönetmesidir. Medya muhafazakâr bir çizgiye doğru koşar adım gidiyor, asker kabul etti, iş çevrelerinin büyük kısmı keza böyle, merkez sağ diye bir şey kalmadı… Ulusalcı faşist yapıların bunu yapması anlaşılır, Atatürk vs. üzerinden kendilerine bir alan açmaya çalışıyorlar. Ama CHP’nin ya da kendini sosyalist gören insanların böyle bir şey yapması, oyunu iktidar partisinin alanında oynaması demektir. Sanıyorlar ki laiklik bu hareketin en zayıf karnı. Tam tersine kendilerinin en zayıf karnı.

Laiklik AKP’nin en zayıf karnı değilse, neden yasaklıyor?

E çünkü biliyor ki, böyle bir takım şeylerle tahrik ederse, karşı taraf böyle tepkiler verecek, bu tepkilerin sonucunda da kendisi kârlı çıkacak. Yasaklıyor, çünkü her şeyi yasaklıyor. Kürtlere yasak, işçiye yasak, öğrenciye yasak, gazeteciye yasak, her şeye yasak. Yasak tutumu AKP’nin özellikle son dönemdeki temel davranışı. AKP kuruluş perspektifleriyle tamamen farklı bir noktada. Kurulurken, “yasaklamak yasak olacak” sloganıyla ortaya çıktılar. Şimdi her türlü muhalefeti yasaklamakla, sindirmekle gidiyor ve bunu yapabildiği için, açıkçası Kürt hareketi dışında bu iş herkese söktüğü için, kolayına geliyor.

“Yasaklamak yasak olacak” söyleminden” her şey yasak” tutumuna geçişin miladı neydi sizce?

Demokratikleşme perspektifi büyük ölçüde darbenin önünü kesme perspektifiymiş. Askeri darbelere, askeri vesayete karşı olmanız demokrasi için olmazsa olmaz şart. Ama yetmiyor. Onlar askeri darbenin önünü kesildiği andan itibaren artık demokratikleşmenin bir yerde durması gerektiğini, aksi bunun kendilerini zorlayacağını düşünmeye başladılar. 2007’deki 27 Nisan meselesi en büyük kritik dönüm noktasıdır. Erken seçime gidilmesi, sonra 22 Temmuz seçimlerine gidilip orda yüzde 47 oy alınması ve Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olması ile beraber büyük ölçüde rahatladılar. Ardından Ergenekon, Balyoz vs. oldu. Askerler tutuklanmaya başlayınca ve buna karşı ciddi bir dirençle karşılaşmayınca o andan itibaren, diyelim son 2- 3 yıldır, rahatlamayla, aşırı özgüvenle birlikte demokrasinin daha fazla sürmesine gerek duymadılar. AB süreci de aynı tarihlerde durdu. Bunda Avrupa’nın da rolü var ama belli bir aşamadan sonra çok da ihtiyaç kalmadı.

EN YANLIŞ, EN SAKİL SLOGAN

O halde, “AKP’nin demokrasi diye bir derdi olmadı. Kendi önünü açmak, iktidarını güçlendirmek için demokrasi dedi” tespitine katılır mısınız?

Soruların böyle sorulmasının çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Dindar kesimlerin bütün anlamıyla çoğulcu bir demokrasi savunusuna geçmesinin önü neden tıkandı, bunun önü nasıl açılabilir meselesi önemli. Eğer ülkede güçlü, doğru soruları, doğru eleştirileri yapan bir muhalefet olsaydı, AKP demokraside ısrar etmek zorunda kalırdı. Eski statüko heveslileriyle, yeni kurdukları statükoyu korumaya çalışanlar arasında bir rekabet yaşanıyor şimdi. Şu anda AKP’yi demokrasi konusunda eleştirenlerin büyük bir çoğunluğunun demokrasi diye bir derdi yok. Mesela Ankara’da gaz yiyenin, “bunu Kürtlere sıkın” dediği anda, neyin demokrasisi?

Böyle sorular anlamlı değil dediniz ama bazı aydınlar, liberal kalemler “Hayal kırıklığı yaşadık” diyor…

O onların sorunu. Ben Allaha çok şükür tarif ettiğiniz anlamda liberal değilim. Özellikle Ergenekon, Ahmet, Nedim olayında vs. AKP’nin otoriterleşme çizgisine ilk saptığı andan itibaren yapılan eleştirilerin hepsini Ergenekonculukla eşitleyenler esas onlardır. Onların entelektüel medya desteği olmasaydı, AKP bu kadar fütursuzca bu noktaya gelemezdi. “Yetmez ama evet” sloganı, Türkiye’de yakın tarihimizde duyduğum siyasi olarak en yanlış slogandı ve bunu sahiplenen insanların hepsi Türkiye’deki en entelektüel, en liberal geçinen insanlardı. Erdoğan dün neyse bugün de o. Değişen, insanların Erdoğan’a bakışı. Yani Erdoğan somut koşullara göre siyaset geliştirirken, bir takım insanlar Erdoğan’a göre siyaset geliştirmeye başladılar; sorun orda.

AKP’DEN BDP’YE GİDEN ÇOK KİŞİ OLACAK

HAS parti ve DYP’nin ardından AKP’ye yeni katılımlar olacak mı?

Olur. Kapıyı açsa çok kişi üşüşecek. Ama kendi seçmek istiyor. Öyle herkesi almaya niyeti yok. Soldan da çok insan gider. Çok kişi derken, mesela HAS partiden 100 kişinin gitmesi azdır, CHP’den 5 kişinin gitmesi çoktur. Mesela ülkücü hareketten çok insan niyetli gitmek için. Kürt hareketini kopartamaz, çünkü Kürt hareketi çok güçlü. Orada tersi olabilir; AKP’ye yakın olup BDP’ye giden çok kişi olacak.

EN BÜYÜK SORUN OTO SANSÜR

AKP’nin medya üzerindeki baskısının etkilediği isimlerden biri olarak, otoriterleşmenin medyadaki yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Basın özgürlüğü anlamında en kötü dönemini yaşıyor Türkiye. İyileşeceğe de pek benzemiyor. AKP’nin medyanın siyasete müdahalesinin kapılarını kapatmış olması çok takdire şayan. Yani geçmişte medya patronları siyaseti dizayn ediyorlardı. Bu anlamda çok iyi oldu. Ama şimdi kendileri medyayı dizayn etmeye başladı bu da çok kötü. Buradan çıkışı kolay görmüyorum. Olsa olsa sosyal medya bir kapı aralar. Şu anda oto sansür en büyük sorun. Eskiden gazeteci taraflı diye eleştirilirdi şimdi tarafsız diye eleştiriliyor. Gazetecinin sivil ve tarafsız olanı herkesten dayak yiyor. Bu çok tehlikeli!

CEMAAT HÜKÜMET KAPIŞMASININ ANA ALANI KÜRT SORUNU

Erdoğan’ın hedeflerine ulaşması, “2023 vizyonuna varabilmesi” için Kürt sorununu çözmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Dönem dönem beklenti yaratıyor, ancak bunun karşılığı yok. Son olarak açlık grevleri karşısında aldığı tutuma baktığımızda da bunu görmüyoruz. Erdoğan, ne yapmak istiyor?

Erdoğan bu sorunu çözmeden, kafasındaki hayalleri gerçekleştirmesinin imkânsız olduğunu biliyor, kabullenmek istemiyor. PKK ile Kürt sorunu iç içe geçmiş olduğu için zorlanıyor. Eğer PKK gibi bir tehdit olmasaydı, Kürt sorunun çözümüne İslami unsurları da katarak, inkardan vazgeçip kademeli bir takım düzenlemelerle, ana dilde eğitimin belki 15- 20 yılda gerçekleşeceği bir süreç yapabilirdi ama şu anda tek aktör kendisi değil. Ve Kürtlerle doğrudan ilişki kurma kapasitesi ve yeteneği giderek azalıyor. PKK’nın kitlesel desteği ise giderek artıyor.

İkincisi; Kürt hareketinin dışarıdaki bir takım güçler tarafından manipüle edildiği konusunda çok güçlü inanışları var. Taşeronluk falan laflarını ederken, inanarak ediyor.

Ve önünde dev bir sorun var; Abdullah Öcalan olayı. Olayın düğüm noktasının orası olduğunu onlar da biliyor. PKK meselesinde ne yapmak gerektiği konusunda çok ciddi bir kapışma da var. KCK operasyonları, Öcalan’la görüşme, PKK ile doğrudan görüşme olaylarında farklı eğilimler var ve bunlar çok sert çatışıyor. Açlık grevlerinin çözümünün Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması olduğunu herkes biliyor. Hükümetin büyük kısmı zaten bu noktaya yakın ama devletin içindeki bir takım başka unsurlar bunu engellemek istiyor.

Çatışma Kürt sorunu dışında başka hangi alanlarda var?

Kürt meselesi ana alan. Bunu uzun zamandır söylüyordum, başka söyleyenler de vardı ama insanlar inanmıyordu, MİT krizi çıkınca, birden herkesin jetonlar teker teker düşmeye başladı. Bir savcı kalkıp hükümetin siyasi iradesini yargılamaya çalışıyor ve tam da Başbakan’ın ameliyatı zamanında. Bu, savcının şövalyeliği falan değil, yani öyle bir şey olsa, zaten savcıyı görevden aldılar, olay kapanırdı. Öyle bir şey olmadı. Demek ki devletin içinde bir odak var; MİT üzerinden devleti, PKK ile görüştüğü için cezalandırmak istiyor. Bu kavga hala bitmiş değil.

İKTİDAR KAVGASI VAR

Gülen cemaatini mi kast ediyorsunuz?

Kim olduğunun önemi yok. Bir yerden sonra bunlar bizim kanıtlayabileceğimiz şeyler değil.

Ama yazılıp çiziliyor, siz de yazıyorsunuz. İsim söyleyebilirsiniz…

Cemaatle hükümet arasında bir iktidar kavgası olduğu kesin. Bunu yeni tip iktidar savaşları olarak tanımlıyorum. İsrail’e bakışta ciddi bir farklılık var, İran konusunda yer yer ayrılıklar var. Dolayısıyla Kürt meselesi çok ciddi bir alan. En son Gülen “beş yıl önce söylediklerimiz dikkate alınsaydı böyle olmazdı” dedi. Ciddi bir kapışma var, ama en çok Kürt meselesinde var. Diğer konularda kolayca benzeşebiliyorlar.

Mesela 29 Ekim meselesinde herkes CHP’ye karşı olmak konusunda birleşebilir. Ama Kürt sorununda birleşmiyor. Çok fazla yansımıyor ama açlık grevleri konusunda da aralarında fark olduğunu düşünüyorum.

Bunu biraz açar mısınız?

MİT’in içinde, hükümetin içinde bazıları Öcalan meselesinin bir şekilde çözülmesini istiyor. Hükümet görüşmeye Öcalan’ın kardeşini yollamak istedi ama PKK bunu istemiyor. PKK’nın dışında da başkaları, mesela kardeşi gidemiyor diye neredeyse bayram edecekler. Yani Öcalan’ın “tamam kardeşim, bu açlık grevi amacına ulaşmıştır, bıraksın arkadaşlar” demesini istemiyorlar. Çok ilginç bir şekilde PKK ile devlet içindeki kanatlardan birisi, yakın pozisyonlar alabiliyorlar.

Erdoğan’ın çözüm için kendisine acilen bir Kürt çözüm ortağı bulması gerektiğini yazdınız. BDP’yi muhatap almayacağını söylüyor. BDP olmayacaksa kim olacak?

Bulacak, yaratacak. Reel olarak bakarsak burada Öcalan’dır. Yani bu stratejik bir tercihtir. Bu tercihi daha önce yapar gibi yaptılar.

Açılımları mı kastediyorsunuz?

Yok, Öcalan görüşmeleri. Aslında açılımla iç içeydi onlar. Habur, Oslo süreçleri. Ama “mış” gibi yapıldı, belli bir yerden sora zaman kazanmak şu bu, iki taraf da birbirine güvenmiyor.

BAŞKANLIK SİSTEMİNE AKP’DEN DE ÇOK DİRENÇ VAR

Konuştuğumuz bütün başlıklarda AKP değil, Erdoğan diyoruz. 4. Kongrede de tek adamlığın altını daha kalın çizdi. Bu durum kibri de beraberinde getiriyor ve örneğin Arınç’ı bile ezmekte beis görmüyor. Ne dersiniz, söylendiği gibi Erdoğan kendi sonunu kendi mi getiriyor?

Bu hareketin dört temel aktörü vardı; Erdoğan, Gül, Arınç ve Abdüllatif Şener. Şener  yanlış tercih yaptı ve yolunu ayırdı. Gül cumhurbaşkanı oldu ve partiler üstü konumu benimsemeye çalıştı. Gül’den sonra Arınç’ın etkisi azaldı. Adım adım Erdoğan güçlendi. Yani dönüm noktası 2007’dir. Erdoğan’ın tek adamlığını vs. dile getiren insanlar onun siyaseti nasıl yaptığı ile ilgili çok kafa yormuyor. Erdoğan’ı daha il başkanı olduğu günlerden bilirim, ciddi bir ekip çalışması yapıyor. Yani “yapılıyor ama sonunda o karar veriyor” değil. Birçok isim Erdoğan istemese de aday olmuştur, istediği bir takım insanlar olamamıştır. Bazılarının söylediği gibi kendi kendini yok ediyor değil. Buradaki asıl şey, kendisi çıktıktan sonra partinin nasıl yürüyeceği.

Öngörünüz ne? Kongre sonrası oluşan yönetime baktığınızda ne görüyorsunuz?

İsimleri bildiğim için olabilecek en güçlü ekibi kurduğunu düşünüyorum. Şöyle demiştim; liyakat artı sadakat dengesini kurmuş. Sorun şu: Bir, Erdoğan köşke gittikten sonra partiler üstü konumda bir cumhurbaşkanı mı olacak? İkincisi, yerine kim gelecek? Bu mesele çok karışık ve şu günden verilecek yanıtların hepsi yanlış çıkabilir. Normal şartlarda ilk akla gelen Gül’le Erdoğan’ın yer değiştirmesi. Ama Abdullah Gül çok güçlü bir başbakan olabilir ve bu Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında kendisine biçtiği işlevle tam örtüşmüyor. O zaman gerçekten bugün gazetelerde olan iki başlılığı yaşayabiliriz.

Gül’le Erdoğan arasında bir çatışma yaşanmayacağını yazdınız. Peki, Erdoğan durup dururken çift başlılık ifadesini neden ortaya attı?

Çatışma olmaz ama bu mücadele olmayacağı anlamına gelmez. Mücadele var, rekabet var, farklı görüşler var hatta bunların altını kalın kalın çizmeler var. Yani birisi kalkıyor gazetelere yasak koyuyor kongrede, diğeri kalkıyor hiçbir şekilde basın engellenemez diyor. Bunlar çok önemli farklılar. Ama buradan “birbirlerine girecekler” diye beklemek olmaz, çünkü her ikisi de birbirine muhtaç olduğunu biliyor.

Tartışmaların diğer ucunda Erdoğan’ın başkanlık hayali var. Kolay görüyor musunuz?

Çok zor. Olacağını da sanmıyorum.

Neden?

Bir kere Gül buna karşı, Arınç karşı. Kendi partisinden de çok direnç var. Öyle kolay değil sistemi birden değiştirmek. Şu daha mümkün; bu statüyle cumhurbaşkanı seçilir ondan sonra becerebilirse sistem değişikliğini köşkte koordine eder.


Serpil İlgün | evrensel.net


RUŞEN ÇAKIR

GAZETECİLİĞE 1985 yılında Nokta dergisinde başladı. Sırasıyla Tempo, Cumhuriyet, Milliyet, CNN Türk ve NTV’de çalıştı. Halen Vatan gazetesinde yazıyor. Türkiye’deki İslami hareketler ve siyasi dönüşüme ilişkin birçok kitap kaleme aldı.
Ayet ve Slogan (1990)
Direniş ve İtaat (2000)
Derin Hizbullah (2001)
Nereye Gitti Bu Ülkücüler (2003)
Türkiye’nin Kürt Sorunu (2004)
“Mahalle Baskısı” Prof. Dr. Şerif Mardin’in Tezlerinden Hareketle Türkiye’de İslam, Cumhuriyet, Laiklik ve Demokrasi (2008).

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git