|
|
Arjantin'de adalet gecikmeli de olsa sonunda gerçekleştiKategori: Dünya | 0 Yorum | Yazan: Aynur Çağlı | 22 Ekim 2012 14:48:12 70'li yıllardaki askeri darbenin ardından insan hakları ihlallerinin tüyler ürpertici boyutlara vardığı Arjantin'de adalet nihayet gerçekleşti. Toplam 30 bin kişinin öldürüldüğü bu karanlık süreçte binlerce kişi kaçırıldı ve işkence gördü. Tutuklandığında hamile olan 500'den fazla kadın doğum yaptıktan sonra öldürüldü. Kimliği yok edilen bebekler işbirlikçi ailelere evlatlık verildi.
Evlatlarının akibetini yıllar sonra öğrenen aileler hiç yılmadan sonuna kadar mücadele ederek katliamın sorumlularının adalet önüne çıkarılmasını sağladılar. 1976’da iktidara el koyan General Rafael Videla, 1981 yılına dek Devlet Başkanı olarak görev yaptı. Yıllarca kimsenin dokunamadığı “Arjantin’in Hitler’i” Videla, 2010 yılında 31 kişiyi öldürmek suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 5 Temmuz 2012’de ise siyasi tutukluların hapiste doğurduğu çocukları ordu mensuplarına ve iktidara yakın ailelere vermekten suçlu bulunarak 50 yıl hapise mahkum edildi. Videla ömrünün sonuna dek hapiste kalacak. 2010 yılında yargılanan Arjantin’deki askeri diktatörlüğün en son Devlet Başkanı General Reynaldo Bignone ise, 56 kişiyi kaçırmak, tutuklulara işkence yapmak ve öldürmekten suçlu bulunarak 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şu an 84 yaşında olan emekli general de, ömrünün geri kalan bölümünü hapiste geçirecek. General Bignone, 1976’da binlerce kişinin işkence gördüğü ve yokedildiği “Campo de Mayo” gözetim merkezinin komutanıydı. Devlet terörizminin sembolü haline gelen iki önemli merkezden biri olan Campo de Mayo, ülkenin dört bir yanına yayılmış 339 toplama kampının başını çekiyordu. General Bignone’nin ölüm çemberinden geçen 5000 kişiden bir daha haber alınamadı. Sadece birkaç kişinin cesedi bulundu. Bunlardan birisi de tutuklandıktan sonra Campo de Mayo’ya götürülen genç bir Komünist Partisi üyesiydi. Bu gencin paramparça edilmiş cesedi tutuklandıktan bir ay sonra komşu ülke Uruguay’da deniz kıyısında bulundu. Askerler öldürdükleri vatandaşların cesetlerini askeri helikopterler ve uçaklarla denize atıyorlardı. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan 11 kişiden biri de “Sarışın ölüm meleği” lakabıyla anılan ordu mensubu Alfredo Astiz idi. Astiz’in kurbanları arasında iki Fransız rahibe ile gizlice aralarına sızdığı Plaza de Mayo Anneleri’nin kurucuları da vardı. Arjantin’deki kanlı “kirli savaş” sırasında hapiste doğan 500’den fazla çocuk annelerinin elinden alındı. Çocuklarının ve torunlarının akibetini belirlemek için uzun yıllar mücadele eden anneler ve büyükanneler sonunda 240 çocuğun izini buldu. Şu an 30’lu yaşlarda olan 107 çocuk DNA testleri sayesinde anne ve babalarının kim olduğunu öğrendi. Birçoğu varlığından dahi haberdar olmadıkları büyükanneleri, büyükbabaları ve akrabalarıyla tanışma şansına kavuştu. Yıllar boyunca düzenli olarak Arjantin’in başkenti Buenos Aires’deki “Plaza de Mayo” Meydanı’nda toplanarak suçluların yargılanmasını talep eden beyaz başörtülü anneler sonunda başarılı oldular. Kayıp çocuklarının katillerinden hesap soran “Plaza de Mayo’nun anneleri” adeta destan yazdı. İnsan hakları ihlallerine karşı yürüttükleri mücadele ile tüm dünyanın dikkatini çektiler. Önce evlatlarının hakkını aradılar, sonra da torunlarının. Kayıp anneleri olarak başladıkları adalet savaşına büyükanneler olarak devam ettiler. Onların kararlı mücadelesi sonucu, nasıl evlatlık verildiği belli olmayan çocuklar için DNA testi zorunlu hale getirildi. Akıl almaz öyküler ortaya çıktı. Generaller sayesinde servetine servet katan medya patronu Ernestina Herrera de Noble o dönemde biri erkek, diğeri kız iki çocuk evlat edinmişti. Bu çocukların 36 yıl önce siyasi toplama kamplarında dünyaya geldiğine inanılıyordu. Milyoner çocuğu olarak, ayrıcalıklı, sağcı ve burjuva değerlerle büyüyen bu iki genç DNA testine şiddetle karşı çıktılar. 2010 yılında onaylanan yasa ile bu tür itirazların dayanağı ortadan kalktı. Arjantin’in şimdiki Devlet Başkanı Cristina Fernandez, bu yasanın onaylanmasını torunlarına kavuşmakta ısrar eden büyükanneler açısından bir zafer olarak tanımladı. Kayıp aileleri bir DNA veri bankası oluşturarak şüpheli vakaların kolaylıkla incelenmesine olanak sağladılar. Medya patronunun çocukları Marcela ve Felipe Noble mahkemeye başvururak DNA testini engellemeye çalıştılar ama başarılı olamadılar. Geçtiğimiz günlerde yapılan resmi açıklamada, Marcela ve Felipe’nin DNA’larının veri bankasında kayıtlı DNA’lar ile uyuşmadığı belirtildi. Bu haber Plaza de Mayo’nun annelerine ve hükümete meydan okuyan Noble ailesini memnun etmesine karşın şüpheleri ortadan kaldırmadı. Çünkü kızları kaçırılan ya da tutuklanarak öldürülen birçok aile çocuklarının hamile olup olmadığından habersizdi. Veri bankası binlerce DNA örneğini kapsamasına karşın örnek alınmayan çok sayıda aile bulunuyor. Annelerin başlattığı eylem daha sonra ulusal bir kayıpları arama harekatına dönüştü. Elbirliği ile kimliği belirsiz mezarlarda ve şüpheli mekanlarda incelemeler yapıldı. Gerekli yasal düzenlemelerle suçluların yargılanmasının önü açıldı. Bu sayede 114 subay ağır hapis cezasına çarptırıldı. Aralarında askeri yönetimle işbirliği yapan sivillerin de bulunduğu 1500 kişi insanlığa karşı suç işlemekten yargı karşısına çıkarıldı. Katolik kilisesi başta olmak üzere bazı kesimler uzlaşma ve barış çağrısı yaparak yargılama sürecinin kapanmasını talep ediyor. Ama başta Devlet Başkanı Cristina Fernandez de Kirchner olmak üzere zalimlerden hesap sorulmasını isteyenler ağır basıyor. Davalar devam ederken, bazı mahkemelerin uzaması kurbanların yakınlarını haklı olarak huzursuz ediyor. Bu arada evlatlarının davasına sahip çıkan binlerce anne ve baba adalet yerini bulsun diye beklerken yaşlandı, kimileri öldü. Bazı suçlular ise hiç mahkemeye çıkmadan rahat ve huzur içerisinde, sıcak yatağında öldü. Ellerinde pankartlarla mahkeme salonlarını dolduran üzerinde çocuklarının adı yazılı beyaz başörtülü anneler ve büyükanneler “ Kayıpları nereye gömdünüz, söyleyin!” diye haykırıyorlar. Katliamdan sağ kurtulanlar tanıklık yapıyor. Mahkemeler yüzlerce insanın tanıklığına başvuruyor. Yargılama süreci Arjantin’in geçmişiyle yüzleşmesine ve gerçeklerin ortaya çıkarılmasına olanak sağlıyor. Arjantin halkı, tarihin tekrarını istemiyor. İnsanlık suçu işleyenlerin yargılanarak mahkum edilmesini ve adaletin her ne pahasına olursa olsun yerine getirilmesini talep ediyor. Arjantin bu kararlı tutumuyla, askeri müdahelelerin çok sık yaşandığı Orta ve Güney Amerika ülkelerine örnek oluyor. Hangi gerekçeyle olursa olsun insanlık suçlarının bağışlanamayacağını gösteriyor. Arjantin’de gecikmeli de olsa adalet yerine geldi. Askeri cuntalar döneminde binlerce muhalifin tutuklandığı, işkenceden geçirildiği ve faili meçhul cinayetlerin gerçekleştiği ülkelerin Arjantin örneğinden çıkaracağı dersler olmalı. Bazı ordular geleneksel “şerefli”, “yurtsever”, “halkın çıkarlarını gözeten”, “ilerici” ve “laik” gibi yakıştırmaların ardına gizlenerek zaman zaman kendi halkına karşı zulüm ve işkenceye başvuruyor. Çeşitli gerekçelerle binlerce insan tutuklanarak askeri ceza evlerine konulurken, binlercesi askeri mahkemelerde yargılanıyor. Bu ordular “terörle mücadele” adına hiçbir hasar almadan ve itibarları zedelenmeden yollarına devam ediyorlar. Hatta sürekli pozisyon değiştirerek sanki halktan ve demokrasiden yanaymış gibi bir tutum takınıyorlar. Sadece Arjantin ordusundan değil, insanlık suçu işleyen bütün ordulardan ve yönetimlerden hesap sorulmalı.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|