Uluslararası savaş tacirleri, Suriye'li Sünni ve Şii kesimleri birbirlerine karşı kışkırtarak silah sanayiinin kasalarını dolu tutmaya çalışıyor. Ancak bu aralar çok sık duyduğumuz "Suriyeli özgürlük savaşçıları" ya da "Vatanını savunan Suriyeli yurtseverler" gibi duygusal klişelerin arkasında nelerin yattığı, dünya kamuoyunun gözünden kaçırılıyor. Ayırımın temelinin mezhepsel olduğu çok iyi bilinmesine rağmen, buna temiz görünümlü misyonlar yüklenmesi herkesin işine geliyor.
Savaşın bu başlangıç dönemlerinde ulusararası medya ile birlikte Türkiye ve Avustralya medyasının da Sünni isyancılardan yana yavır koyduğu kolaylıkla görülebiliyor. Kendilerini siyasi olarak Rusya ve Çin’e yakın gören çevreler de Suriye hükümetini destekliyor.
Süper güçlerin desteğini “özgürlük savaşçıları” da, “yurtseverler” de saklamıyor zaten. Geçtiğimiz günlerde Melbourne ve Sydney’de Esad destekçilerinin düzenlediği mitinglerde “Rusya ve Çin’e teşekkürler” pankartı açıldı. ABD’den sınırsız destek alan karşıt gruplar da zaten aynı açık sözlülükle kime teşekkür edeceklerini çok iyi biliyor.
Esad yanlısı mitingden, medyada pek söz edilmedi. Ancak Avustralya kamuoyunun, barış yanlısı mitinglere rağbet etmediği düşünülmesin. 2003’de ABD’nin Irak’ı işgali öncesi yapılan barış mitinglerinde sadece Melbourne’da 150 bin kişi savaşı lanetlemişti. Dünya çapında 30 milyon kişinin katıldığı barış yürüyüşleri en büyük protesto eylemleri olarak tarihe geçti. Süper güçlerin mezhep ayrılıklarını kışkırttığı savaşlar ise toplum vicdanında ses bulmuyor, aynı ilgiyi göremiyor maalesef.
Suriye’de dışarıdan pompalanan iç savaşta haklı olan bir taraf yok. Her iki taraf da ülkeyi elbirliği ile kan gölüne çeviriyor. O güzel binalar, çarşılar ve doğa harabeye döndü, binlerce insan öldü. Bu arada asıl zararı, super güçlerin yerel temsilcilerinin arasında sıkışıp kalmış Suriye halkı görüyor.