Melbourne'da iki hafta kadar önce 29 yaşındaki bir kadın gece iki sularında yolda yürürken tecavüze uğrayıp öldürüldü. Zanlı kısa sürede yakalandı, ancak dünyanın en yaşanılır şehirleri arasında birinci seçilen Melbourne'da sokakların kadınlar için güvenli olmayışı herkesi öfkelendirdi. Kamuoyunun kendiliğinden gelişen tepkisi sonucu, olayın gerçekleştiği Sydney Road'da 30 bini aşkın bir kalabalık sessiz yürüyüş yaptı. Toplumsal tepkilerin abartılı olmadığı Avsutralya için bu büyük bir rakam.
Şık giyimli, genç ve evli bir kadının gecenin o saatinde bardan çıkıp sokakta neden yalnız başına yürüdüğünü ise, neyse ki sorgulayan olmadı Avustralya’da. Tam aksine, bunun kadınların en doğal hakkı olduğu vurgulandı. Bağnazlığın sesi her geçen yıl daha fazla kısıldığı için, kadınların bu özgürlüğünün de törpülenmesine kimsenin tahammülü yok.
Olayın ertesindeki bütün bu gelişmeler, Türkiye kamuoyu ve medyası için de önemli dersler içeriyor. Galeyana gelen küçük bir grubun Facebook’taki yorumları dışında kimse yakalanan sanığı suçlu olarak ilan edemedi. Çünkü birisi en ufak bir imada bulunsa, jürinin etki altında kaldığını iddia eden sanığın elini kolunu sallayarak mahkemeden çıkması işten bile değil.
Türkiye’de ise, halkın tepkisini çeken bu tür cinayetlerde zanlıların daha ilk günden medya tarafından suçlu olarak ilan edilmesi, hala gözlerden kaçan ciddi bir hukuksuzluk. Dilbilgisinden, toplum psikolojisinden, ve genel ahlak kurallarından habersiz medya, canının istediği herkesi suçlu ilan edebiliyor. Bu durum yargının da umurunda değil, belli ki..
Aynı şekilde, kadınları ilgilendiren her konuda katı bir muhafazakarlık devreye giriyor. Cinayet, tecavüz, sarkıntılık gibi olaylarda kadınlar bir şekilde hep suçlu gösteriliyor. Devletin, yargının, ve medyanın pompalamakta hiçbir kusur görmediği bu bağnazlığa, yüksek sesle karşı çıkmak neredeyse imkansız.
“Türkiye’nin şehirlerinde de kadınlar günün her saatinde sokakta korkusuzca yürüyebilmeli” şeklindeki bir talebin ifadesi ne zaman mümkün olacak acaba?