Independent yazarı Robert Fisk, Suriye'de ilk kez bir askerî cezaevine girdi ve bu ülkeye cihat için gelen biri Türk dört mahkûm ile görüştü. Türk mücahit Öztürk, 'pişman olduğunu' söylüyor. Independent'ın Ortadoğu uzmanı Robert Fisk, Suriye'deki "gezisini" sürdürüyor. Dışişleri Bakanı Muallim'in krizin başından bu yana konuştuğu ilk Batılı gazeteci olan Fisk, bu kez de Esed rejiminin askerî cezaevine giren ilk Batılı gazeteci oldu.
Burası Suriye’nin en korkulan hapishanelerinden biri. Fisk’in dört mahkûmla konuşmasına izin verilmiş. Mahkûmlar, ayaklanmanın başlamasından sonra Suriye’deki “mücadeleye” katılmaya karar vermelerini ve bu cezaevinde noktalanan süreci anlatıyor.
Şam’daki bir intihar saldırısına yardım etmekten mahkûm olan bir Suriyeli, Taliban kamplarında eğitim aldığını söyleyen bir Türk, 40’lı yaşlarında Cezayir asıllı bir Fransız ve bir imam bu cezaevinde tutuluyor. Kendilerine ilk günlerde zalimce davranıldığını anlatan mahkûmlar, “cihada” katılmaya karar verip Suriye’ye gelişlerini anlatıyor.
“Hapse girmek daha iyi”
Mahkûmlardan biri Muhammed Amin Ali El Abdullah, 26 yaşında Der Zor’da dördüncü sınıfta tıp öğrencisi. İkinci sınıfta ağır psikolojik sorunlar yaşayınca bir Şeyh’e gitmeye başlamış. Suriye’de isyan patlak verince de şeyhinin önerisi üzerine gösterilere katılmış. Cuma namazlarından sonra sloganlar atıyormuş; rejimin adaletsizliğini, kötü hayat şartlarını protesto ediyormuş. Diğer arkadaşları da “Allahuekber” nidalarıyla halkı cesaretlendirmeye çalışıyormuş. Sonra El Hecir adlı bir Selefi ile tanışmış. Katıldığı hücrenin El Kaide bağlantılı olduğunu sonradan fark etmiş ve “ne yaptığını tam da anlamadan” bir intihar saldırısının hazırlığına şahit olmuş. Şimdi çok üzgün. Muhaberat tarafından yakalanınca “çok mutlu olmuş”: “Daha fazla kan akmasına sebep olmaktansa böylesi daha iyi. Nasıl bu insanlara bulaştım bilmiyorum. Kendimi bir tür ‘geri dönüşüm kutusuna’ attım. Şimdi bir kitap yazmak istiyorum. Ama kalemim ve kâğıdım yok.”
Televizyonda görüp yola düşmüş...
Cezayir asıllı Fransız Cemil Amir El Hudud, Al Jazeera televizyonunda, Suriye’deki Müslümanlara yapılanları izlerken “birden gözü açılmış” ve kararını vermiş. Eşi ve çocuğu Marsilya’da yaşıyor. Fransa ordusunda görev yapmış. Uzun süre iyi bir iş bulamayan Hudud, Türkiye’ye gelerek mültecilere yardım etmeye karar vermiş. Kendine “ılımlı Selefi” diyen Hudud, bu kamplarda “kendisine cihat dersleri veren” Libyalı bir şeyh, birçok Yemenli ve Tunuslu imamla tanışmış.
Suriye sınırını, askerî kontrol noktalarına saldıran bir grupla elinde tüfekle geçmiş. Lazkiye’de terk edilmiş evlerde ve bir camide konaklamışlar. Fransız silahlarıyla eğitim aldığını söylüyor. Birkaç “korkunç” hafta sonrasında “Suriye’deki cihadın ona göre olmadığını” farketmiş ve önce Türkiye’ye sonra da Fransa’ya dönmeye karar vermiş. “Televizyonda izlediğimi Suriye’de görmedim” diyor. Ancak o sıralarda köylüler tarafından yakalanarak Halep’e götürülmüş. Oradan da helikopterle Şam’a...
“Cihatçı değil, katiller”
Suriyeli imam Şeyh Ahmed Galibo, farklı milliyetçi ve dinî hedefleri olan dört Suriyeli “militan grubu” birleştirme çabalarını anlatıyor. Ancak eski müftü olan Galibo, daha sonra, onların “cihatçı değil, hırsız, katil ve tecavüzcü” olduklarını fark ederek dehşete düşmüş. Bu gruptakilerin, kendilerine karşı gelenleri vahşice katlettiklerine tanık olmuş. Suriye polisi 15 nisanda onu tutuklamış ve o da her şeyi itiraf etmiş; “Çünkü bu militanlar bir ‘Hür Ordu’ değil” diyor.
Öztürk: Çok pişmanım
Türkiyeli Cuma Öztürk ise, Afganistan- Pakistan sınırındaki bir Taliban kampında aylar süren eğitimden sonra Gaziantep’ten Suriye’ye geçmiş. Hamile karısı Mayuda ve üç yaşındaki kızını geride bırakıp Şam’a gitmiş... Fisk’in ifadesine göre “cihaddan üstün körü bahsediyor” ve ondan, Türkiye-Şam arasında sınır boyunca insanların da rahatça geçişini sağlayacak bir “kaçakçılık” güzergâhı oluşturmasının istendiğini söylüyor. Halep’te kayınvalidesinin cenazesi sırasında gözaltına alınan Öztürk, şimdi “pişman olduğunu” söylüyor. Fisk’ten, kendisinin nerede olduğunu Türkiyeli yetkililere anlatmasını rica ediyor.