A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Olimpiyatlarda yarışan spor mu, yoksa bilim mi?

Kategori Kategori: Bilim | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Haberci | 11 Ağustos 2012 09:11:46

2012 Londra Yaz Olimpiyatları (resmi: XXX. Olimpiyat oyunları), 27 Temmuz'da başladı. 12 Ağustos'a kadar devam edecek olan oyunlarda yeni rekorların kırılması bekleniyor. Sporcular, antrenmanların yetersiz kaldığı durumlarda, bilimsel tekniklerden yararlanarak inanılması güç skorlara erişebiliyor. İşte bu yöntemlerden bazıları...

1- KAN DOLAŞIMINI ENGELLEYEREK KALBİ KORUMAK
2- DÜŞÜNCE KONTROLÜ İLE DOĞRU ZİHİNSEL YAPIYA KAVUŞMAK
3- DONDURMA TERAPİSİ İLE YENİDEN GÜÇ KAZANMAK
4- RÜYA KONTROLÜ İLE MORAL KAZANMAK
5- HER OYUNA UYGUN SPORCU TİPİNİ GENETİĞİNE GÖRE SEÇMEK
6- OYUNCU SEÇİMİNDE YAŞ FAKTÖRÜNÜN PERFORMANS ÜZERİNDEKİ ETKİSİNİ DİKKATE ALMAK
7- SPORCULARIN DOĞRU BESLENMESİNİ SAĞLAMAK

Saniyenin yüzde biri kadar kısa bir zaman dilimi, tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük fark yaratabiliyor. Bu, bir atletin Londra’da ülkesini temsil etme şansı ile evde kalması arasındaki farktır. Hatta daha da küçük bir zaman dilimi, sporcuya altın madalya kazandırabilir.

Her sporcunun gönlünde olimpiyatlara katılma arzusu yatar. Bunun için bugüne dek sporcular çok uzun bir yol kat ettiler. Modern oyunların 1896 yılında başlamasından bu yana, antrenörler sporcuya ekstra bir avantaj sağlayacağına inandıkları her türlü bilimsel tekniği denedi. Bu arada performanslarını hayranlıkla izlediğimiz sporcuların arkasında psikolog, fizyolog, mühendis, biyolog ve beslenme uzmanı gibi bir uzman ordusunun çalıştığını da unutmamak gerekir. Bu uzmanlar çalışmalarını çok gizli yürütür; uyguladıkları yöntemlerin başarılı olup olmadığını da ancak madalyalar sahiplerini bulduktan sonra öğrenebiliriz. Bugüne dek uygulanan yöntemlerin bazıları yararsız bulunup terk edildi. Ancak bilimsel gelişmeleri yakından takip eden spor adamları, “yok artık” dedirtecek yeni teknikleri denemekten çekinmiyor.

KOLLARDAKİ KAN DOLAŞIMINI KESEREK KALBİ KORUMAK

Kalp krizi geçiren insanların kollarına giden kanı kesme fikri ilk bakışta yanlışmış gibi görünebilir. Zira kanla beslenmeyen hücreler ölür. Fakat 2010 yılında bir grup kardiyolog, bu yöntem sayesinde kalbin daha az hasar gördüğünü keşfetti. İngiltere’deki Liverpool John Moores Üniversitesi’nden spor ve egzersiz bilimcisi Dick Thijssen bu bulgudan yararlanarak sporcuların dayanıklılığını artırmayı denedi.

Ba buluş, Aarhus Üniversite Hastanesi’nden Hans Botker’in liderliğinde kardiyologlardan oluşan bir ekibe ait. Kalp krizi geçirdiğinden kuşkulanılan bir hastanın kollarından birinin üst kısmına kelepçe takan doktorlar, içi hava dolu lastikten yapılmış kelepçeyi, beşer dakika aralıklarla şişirip söndürdüler ve bu işlemi üç kez tekrarladılar. Sonuçta kelepçe takılan hastanın kalbinin, kelepçe takılmayan hastaya göre daha az zarar gördüğünü fark ettiler.

İşte bu tekniğin sporcuların dayanıklılığını artıracağını düşünen Thijssen, “Bu teknik, kalbin hasar görmesini bu kadar belirgin bir şekilde engelliyorsa, atletlere de yarar sağlar diye düşündüm” diye konuşuyor. Bu tekniğin yararlı olup olmadığını öğrenmek için Thijssen ve ekibi IPC (Ischaemic PreConditioning) denilen bu yöntemi, 15 sağlıklı denek üzerinde denedi. Denekler 5 kilometre boyunca mümkün olduğunca hızlı pedal çevirdiler. Sonuçta sporcuların bu teknik sayesinde ortalamada 30 saniye gibi çok önemli bir süreyi kazandıkları görüldü.

Bu yöntemin elit atletlere de yarar sağladığı son günlerde ortaya çıktı. IPC yöntemini İngiltere’nin rugby takımına uygulayan Thijssen, oyuncuların hızında %1’lik bir artış saptadı. Kanada’da da Toronto Üniversitesi’nden Emilie Jean-St-Michel ve meslektaşları IPC sayesinde 100 metre yüzücülerinin 0.7 saniye kazandıklarını ortaya çıkarttı. 0.7 saniye, gerçek yarışlarda çok kritik bir rol oynar, çünkü, 2008 yılında Pekin’deki olimpiyatlarda 100 metre kadın yüzme yarışlarında bronz, gümüş ve altın madalya arasındaki fark yalnızca 0.3 saniye idi.

Bu tekniğin nasıl yarar sağladığı bilinmese de bir çeşit koruyucu faktörün salgılanmasını tetiklediği tahmin ediliyor. Ancak bugüne dek bunun ne olduğu bilmiyor. Tıp dünyası bir gün gelip IPC’nin kalp hücrelerini nasıl koruduğunu keşfederse, sporcular da bu yöntemden daha yaygın bir şekilde yararlanabilecek.

Olimpiyat sporcularını çalıştıran Kuzey İrlanda’daki Spor Enstitüsü’nden Phil Glasgow bu yöntemle ilgili şunları söylüyor: “Farklı spor dallarında çok sayıda atlet kan damarını bloke eden bu yöntemi denemeye can atıyor. Zaten % 0.1’lik bir fark yaratabilecek her şeyi denemeye hazırlar.”

DÜŞÜNCE KONTROLÜ İLE MORAL KAZANMAK

Sporcunun başarısı sakin, soğukkanlı, hesaplı ve hepsinden önemlisi odaklanabilme yeteneğine bağlıdır. Yarış sırasında doğru zihinsel yapıya kavuşabilmek için bazı sporcular beyin dalgalarını kontrol edebilmenin yollarını araştırıyor.

Bu tekniklerden biri olan sinir geribesleme (neurofeedback), hastanın kafasına elektrotlar yerleştirilerek beyninin elektriksel faaliyetlerini ölçmektir. Elde edilen veriler, bir bilgisayar ekranına yansıtılır. Böylece atlet gerçek zamanda bunları izler ve pratik yaparak bunları nasıl değiştirebileceğini öğrenir. University of London’dan John Gruzelier bu tekniğin aktör ve müzisyenlerin performanslarında belirgin bir düzelme yarattığını söylüyor.

Sporda neurofeedback tekniği, atletlerin bilinçli olarak dikkatlerini belirli bir noktaya odaklamalarına yardımcı oluyor. Aynı zamanda el-göz koordinasyonunu geliştirebiliyor. Gruzelier, cerrahların bu teknikle ellerini daha büyük bir hassasiyetle kullanabildiklerini ve daha başarılı ameliyatlar çıkarttıklarını belirtiyor.

Bugüne dek bu tekniğin sporda ne gibi yararlar sağladığına ilişkin bilimsel bir çalışma henüz yok.. “Bu henüz emekleme evresinde olan bir teknoloji” diye konuşan Kuzey İrlanda Spor Enstitüsü’nden Phil Glaskow, “Ancak bu demek değildir ki, kimse bu yöntemi denememiş ve olumlu sonuçlar almamış. Tahmin edeceğiniz nedenlerle bu yöntemi denemiş ve başarılı sonuçlar almış spor insanları, çalışmalarını kimseyle paylaşmaya yanaşmazlar” diyor.

YARALANMALARA DONDURMA TERAPİSİ

Yıllardır kadın ve erkek sporcular yaralandıkları zaman, hasar gören bölgeye buz kalıpları basarak enflamasyonu yavaşlatıp, ağrıyı dindirmeye çalışır. Kriyoterapi olarak bilinen bu yöntemde en son gelinen nokta şaşırtıcı boyutlarda. Çalışmalardan birinde atletler bir odaya kapatıldı ve üzerlerine –160 °C derece sıcaklıkta hava püskürtüldü Bu yöntem son olarak Welsh rugby takımına uygulandı; sporcular yoğun egzersiz sonrasında bu yöntemle rahatladıklarını belirttiler.

Kriyoterapinin amaçlarından biri, hasarlı kas dokusunda metabolizmayı yavaşlatmaktır. Hasarın oluşumundan hemen sonra hasarlı bölgeye kan hücum eder. Ancak daha sonra kan akışı engellendiği için lokal hücreler ölür. İngiltere’deki Ulster Üniversitesi’nden spor bilimcisi Chris Bleakley, kriyoterapinin mantığını şöyle açıklıyor: “Soğuk uygulama, bağışıklık sisteminin kimyasal habercilerinin faaliyetini yavaşlatarak, koruma sağlar.”

Hatta bazıları buzlu su banyosu yapanların enfeksiyonlara karşı daha büyük bir esneklik kazandıklarına inanıyor. Glaskow, soğuk suya girenlerin gribe yakalanma riskinin azaldığını söylüyor.

Fransa’daki Ulusal Spor Enstitüsü’nden Uzmanlık ve Performans Grubu (INSEP), bu konuda daha somut delillere ulaşmış. Ekip, yorucu bir antrenman sonrasında alınan soğuk duşun elit atletlerin bir sonraki performanslarında büyük fark yarattığını söylüyor. Ayrıca birbiri ardına alınan soğuk ve sıcak duşların, tek başına soğuk sudan daha yararlı olduğuna da dikkat çekiyor.

GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ RÜYAYI SEÇME OLANAĞI

Bir gece önce rüyanızda kâbus gördüyseniz büyük bir olasılıkla güne tatsız başlarsınız; daha büyük bir olasılıkla da bu tatsızlık gün boyu devam eder. Bu, olimpiyatlara hazırlanan bir atlet için felaket demektir, çünkü bir sporcu için bedensel güç kadar moral de önemlidir.

Münih’teki Max Planck Psikiyatri Enstitüsü’nden Victor Spoormaker, kötü rüyaları iyi rüyalara dönüştürmenin yollarını araştırıyor.

Spoormaker, lüsid rüya veya berrak rüya denilen yöntemle, tekrarlayan kâbusları yok eden yöntemler geliştiriyor. Berrak rüya, kişinin rüya gördüğü sırada, rüya gördüğünün farkında ve bilincinde olması halidir. Spoormaker, “Kâbus sırasında berrak rüyaya geçebilir ve rüyanızı istediğiniz bir şekle dönüştürebilirsiniz” diyor.

Keyifli bir rüya, atlete başarılı olması için ihtiyaç duyduğu morali sağlayabilir. 1970’li yıllarda yapılan bir deneyde, olimpiyatlara hazırlanan Amerikalı cimnastikçilere, cimnastik ile ilgili ne sıklıkla rüya gördükleri ve bunların ne tip rüyalar olduğu soruldu. 12 deneğin içinden olimpiyatlara katılma başarısını gösteren 6’sının, rüyalarında başarılı olduklarını gördüğü belirlendi.

Berrak rüya konumuna geçmeyi başarmak her babayiğidin kârı değildir. Bern Üniversitesi’nden Daniel Erlacher, bunun için çeşitli yöntemler deniyor. Son denemesinde Erlacher, denekleri sabahın erken saatlerinde uyandırarak, ne tip bir rüya görmek istediklerini sordu ve daha sonra yeniden yataklarına dönüp uykuya dalmalarını sağladı. Çalışmadan elde ettiği sonuçları geçen yıl Alman Uyku Derneği’nin yıllık toplantısında sunan Erlacher, “Başarı oranımız %50 civarında kaldı” diye konuştu.

Bir kez rüyalarınız üzerinde kontrol kurabilirseniz, daha iyisini de yapabilirsiniz. Rüyalarında metal parayı bir bardağın içine atmayı başaran insanların, gündüz saatlerinde uyanıkken aynı işlemi, rüyaları üzerinde kontrol kuramayan insanlara göre daha büyük bir başarı ile yapabildiği izlendi.

Aynı şeyi atletler de başarabilirse, geceleri rüyalarında ön çalışma yapabilirler.

Bu tekniğin atletlerin performansını yükselttiği yönünde ne yazık ki kesin kanıt yok; yalnızca duyumlar var. Ancak Erlacher çok sayıda sporcunun bu tekniği denediğini, bu konuda başarılı olmak isteyenlerin kapısının eşiğini aşındırdığını söylüyor: “800 Alman atletini bu konuda sorguladım. % 20’si sıklıkla berrak rüya gördüklerini ve bunun performanslarını olumlu etkilediğini belirtti.”

SPORCU SEÇİMİNDE KAZANMA GENİ TAŞIYANLARA ÖNCELİK

Spor yıldızları başarılarının büyük bir bölümünü ebeveynlerine borçludur. Başka bir deyişle ebeveynlerinden miras kalan genlerine borçludur. Maryland Üniversitesi’nden genetikçi Stephen Roth, “Sportif faaliyetlerde genetiğin çok önemli bir rol oynadığını düşünüyorum” diyor. Tek yumurta ve çift yumurta ikizleri üzerinde yapılan bir kalıtsallık deneyine göre atletik yetenek %80 oranında antrenmana değil, genetik yapıya bağlıdır.

Ancak spor karşılaşmalarında başarının hangi gen kombinasyonundan kaynaklandığı bilinmese de, yüksek performans sağladığı düşünülen bazı gen adayları var.

1998 yılında araştırmacılar, anjiyotensin dönüştürücü enzim adı verilen, kalp dokusunun egzersiz sonrası büyümesini sağlayan enzimden sorumlu genin iki çeşidi arasında fark olduğunu keşfetti. Gen çeşitlerinden biri maraton gibi dayanıklılığın yarıştırıldığı spor dallarında üstünlük sağlarken, diğeri ani güç patlamaları gerektiren spor dallarında yararlıdır; özellikle elit yüzücülerde görülür.

Diğer aday, ACTN3 adı verilen gendir. Kasları oluşturan lifler hızlı kasılan ve yavaş kasılan lifler olmak üzere iki çeşittir. ACTN3 bir kişide hangi liften ne kadar bulunduğunu kontrol eder. Yavaş kasılan lifler, uzun süre oksijen kullanımı sağladığı için dayanıklılık gerektiren sporlarda daha iyi performans sağlar. Oysa halterciler gibi ağırlık kaldıran sporcular, ani enerji patlamalarına gereksinim duydukları için hızlı kasılan kaslara ihtiyaç duyarlar.

Performans yalnızca kaslarla ilgili değildir. Aynı zamanda yağmurda, güneşin altında, ayakların su toplamasına, nasır tutmasına pabuç bırakmayarak, antrenmanları sürdürmek için de sağlam bir zihinsel yapıya da gereksinim vardır. Atletler bunu nasıl başarır?

University of London’dan Nicola Maffulli ve ekibi, sıradan insanlar üzerinde yürüttükleri bir araştırmadan bazı ipuçları elde ettiler. Günlük egzersizler arasındaki farklılıklardan genetik %30-60 arasında sorumluyken, spor karşılaşmalarındaki farkta genetiğin rolü %83 dolayındadır.

Bir olimpiyat sporcusu yaratmak için hangi gen kombinasyonunun gerektiğinin keşfi uzun zaman alabilir. Kuvvet, uzun boy, çeviklik ve koordinasyon bunlardan yalnızca bazıları. Ve bunların her birinin genetik bileşenleri farklıdır. Yalnızca boy uzunluğu yaklaşık 4.000 gen tarafından belirleniyor.

PERFORMANSTA YAŞ FAKTÖRÜNÜN ÖNEMİ

Yaşlanma genellikle performansı olumsuz etkiler, ancak bu, gençler her zaman kazanır anlamına gelmez.

Şimdiye dek olimpiyatlarda yarışan en yaşlı sporcu, İsveçli atıcı Oscar Swahn’dır. 64 yaşındaki atıcı, 1912 Stockholm Olimpiyatları’nda altın madalya kazanmış, 72 yaşında katıldığı 1920 Antwerp Olimpiyatları’nda da gümüş madalyanın sahibi olmuştu. Ancak bu herkes için geçerli değildir; sporcuların çoğunda yaşlanma performansı düşürür.

Avustralya’da Sydney Üniversitesi’nden Barry Baker, “İnsanlar performanslarının zirvesine 20’li yaşların başlarında erişir” diyor. Bu dönemden sonra yaşlanma yavaş yavaş başlar.

Kasları ele alalım. Bir insanın sahip olduğu toplam kas miktarı yaşlandıkça azalır. Ayrıca kasların yapısı da değişir. Kaslar yavaş kasılanlar ve hızlı kasılanlar olmak üzere ikiye ayrılır (Bknz: Kazanma geni). Yaş ile birlikte bazı kas lifleri hızlıdan yavaşa dönüşür. Buna bağlı olarak genç atletler kısa mesafe sürat koşularında daha başarılı olurken, daha yaşlılar maratonda daha iyi sonuç alırlar.

Atletler yoğun antrenman yaparak kas kaybını geciktirebilirler, ancak yaşlanmanın akciğerler üzerindeki etkisini azaltmak için yapabilecekleri bir şey yoktur. Baker, akciğer ka-pasitesinin yaşla birlikte azaldığını belirtiyor. Çünkü kaburga bağlantıları esnekliğini yitirir ve buna bağlı olarak göğsün genişleme yeteneği de azalır.

Bilişsel yetenek de yaşla azalır. Bu da atletlerin hareketlerini koordine etmesi ve çalışmaya odaklanma becerilerini olumsuz etkiler. Baker’a göre bilişsel yetenek ergenliğin sonlarında zirveye ulaşır ve bu yaşlardan sonra inişe geçer.

OLİMPİYAT MÖNÜSÜNÜN EVRİMİ

1896 yılında yapılan ilk modern Olimpiyat Oyunları’na katılan atletler, kültürel normlarına göre besleniyorlardı. Bol miktarda kırmızı et ve şarap tüketiyorlardı.Avustralya’daki Sunshine Coast Üniversitesi spor diyetisyeni Fiona Pelly, “Geriye dönüp baktığımızda bunun sağlıklı bir beslenme olmadığını görüyoruz. Çünkü o dönemlerde performans ile beslenme arasındaki yakın ilişki henüz bilinmiyordu” diyor.

Bugün protein açısından zengin gıdalar, kaslarını geliştirmek isteyen sporculara hâlâ tavsiye ediliyor. Ancak şarabın hiçbir yararının olmadığı artık biliniyor. O dönemde koşuculara yarış sırasında su değil, portakal suyu veriliyordu.

1932 yılında Los Angeles Olimpiyatları’nda sporcular için ilk kez bir Olimpiyat Köyü kuruldu. O dönemde Amerikan tipi beslenme yaygındı. Bu diyette sıcak yemeklere öncelik tanınıyordu; proteinin sporcu için en önemli besin maddesi olduğu düşünülüyordu. Bu oyunlarda ilk kez yarışmacıların su kaybına dikkat çekildi. 1936 oyunlarında uzun mesafe koşucularının her üç kilometrede bir su içmelerine izin verildi.

1972 Münih Olimpiyatları’nda sporcuların beslenmesi ilk kez bilimsel bir temele oturtuldu. Bu dönemdeki en önemli değişiklik karbonhidrat açısından zengin gıdalara öncelik tanınmasıydı. Çünkü karbonhidratların çok fazla oksijen tüketmeden bol miktarda enerji verdiği keşfedilmişti. Bu da dayanıklılık gerektiren spor dalları için çok önemliydi.

2000 yılındaki Sydney Olimpiyat Oyunları’nda protein açısından zengin gıdalardan karbonhidrat zengini gıdalara geçiş devam etti. Ve her öğünde karbonhidrat tüketilmesine özen gösterildi. Oyunlardan önce diyetisyenler, sporculara ne yemek istediklerini sordular. Tercihler genellikle az yağlı, karbonhidrat zengini gıda maddelerine yönelikti. Bunun yanında haşlanmış sebze ve süt ürünleri de tercih ediliyordu. Diyetisyenler bu sonuçları göz önünde bulundurarak bir mönü hazırladılar. Bu mönü daha sonra Avustralya Spor Enstitüsü tarafından da onaylandı.

Bunu izleyen oyunlarda diyetisyenler olimpiyat köylerinde beslenme rejiminin saptanmasında daha belirleyici bir rol oynaladılar. Ayrıca her yiyeceğin üzerine içeriğini de en ince ayrıntılarına kadar yazılması kuralını getirdiler. Bugün Londra’da yarışan atletler ne kadar protein, ne kadar karbonhidrat ve yağ yediğini artık biliyor.

Türkçesi: Reyhan Oksay

New Scientist, 21 Temmuz 2012

Kaynak :Odatv.com

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git