|
|
Çocuklara sorulan en aptalca sorular.Kategori: Özel Dosyalar | 2 Yorum | Yazan: Aynur Çağlı | 07 Haziran 2012 16:39:13 Ailesiyle, arkadaşlarıyla ve yakın çevresiyle iletişim kurmaya çabalayan çocuklar, "Ne oldu yine, ne biçim çocuksun sen?" sorusuna nasıl bir yanıt verebilir ki? "Hiçbir şeyim yok, sadece 4 yaşındayım!" ya da "Yaşımın gereği çocukça şeyler yapıyorum, biraz sabredin büyüyeyim, o zaman düzelirim." diyecek hali yok herhalde. İşte size birkaç soru daha:
Ne oldu? Kavgayı kim başlattı? Odanı toplamak bu kadar mı zor yani? Ne zaman öğreneceksin sen? Ne biçim çocuksun sen? Bu ne? Niye yaptın? Avustralyalı gazeteci Kylie Orr’un yazısında yer alan bu liste evrensel olmalı. Yazı bana iki gün önce süpermarkette dolaşırken tanık olduğum kardeş kavgasını anımsattı. Anne elindeki listeyle alışveriş yaparken onu arkadan izleyen iki küçük erkek çoçuğu aniden kapıştılar. Hışımla geri dönen genç kadın, “Ne oldu, kim başlattı kavgayı?” deyince ikisi birden motor gibi konuşmaya başladı. Ben daha önce birçok kez gördüğüm bu filmin sonunu iyi bildiğim için mahçubiyetle etrafa bakınan kadına “Boşver, aldırma” der gibi gülümseyip yoluma devam ettim. Bir an düşündüm, kimbilir kaç kez sordum bu soruyu kendi çocuğuma? İki çocuk kavga ettiğinde ne olduğunun, kavganın nasıl ve kim tarafından başlatıldığının ne önemi var? Bütün çocuklar oynayarak, kavga ederek, gülerek ve ağlayarak öğrenirler iletişimi. Müdahele edildiğinde çoğu paniğe kapılıp yalan söyler ya da kendi açısından haklı olduğunu kanıtlamaya çalışır. Ne olduğunu anlamak nerdeyse imkansızdır. Çocukların iletişim becerilerini geliştirmenin kuşkusuz çok daha mantıklı, cazip ve etkili yolları var. Çocukları 30’lu yaşlardaki kendi kuşağım adına konuşuyorum, genç yaşlarda anne olduk. Çocuklarımızla birlikte büyüdük, bu konular şimdiki gibi yazılıp çizilmiyordu, kendi annelerimizden gördüklerimizle, sezgilerimizi kullanarak, el yordamıyla öğrendik anneliği. Böyle bir liste karşımıza çıkmış olsaydı, eminim dikkat ederdik. Yine hata yapardık ama çok daha bilgili ve donanımlı olacağımız için hata oranı azalırdı diye düşünüyorum. İletişim çağının anneleri her türlü bilgiye anında erişiyor. Aramaları bile gerekmiyor, gazeteler, dergiler, televizyon ve radyo bu konularda haberlerle, uzman söyleşileriyle dolu. Eğitimli anneler daha avantajlı olabilir ama genelde herkes televizyon izliyor, şöyle hafiften kulak kabartsalar yeter. Dişini fırçalamayı, okul çantasını hazırlamayı, yatağını düzeltmeyi unutan veya beceremeyen çocuğa “Bu kadar mı zor yani?” diye çıkışmanın hiçbir faydası yok. Oysa bütün bunları eğlenceli hale getirmek, karşılığında rüşvet olarak algılanmayacak (fazladan bir öpücük, bir aferin ve başucundaki panoya bir yıldız iliştirmek gibi) minik ödüller sunmak çok daha etkili olabilir. Çocuklarınızla odalarını toplamadıkları için yaptığınız kavgaları anımsayın, şimdi hepsi derli toplu evlerde yaşıyorlar. Demek ki boşuna öfkelenmişiz. Aslına bakarsanız, psikologların dediği gibi çocuklarla kavgalarımızın çoğu onların hatasından değil bizim o andaki ruh halimizden kaynaklanıyor. İnsanlar eğer belli bir duygusal olgunluğa erişmemişlerse yorgun, gergin, hasta ve mutsuz oldukları zaman hırçın, huysuz ve geçimsiz oluyorlar. Bazen de aklınız erdiği halde öyle bir bunalıyorsunuz ki, en yakında kim varsa ona çatıyorsunuz. Çocuğa hiçbir zaman öğrenemeyeceğini söyleyip öz güvenini sarsmak, incitmek yerine öğrenmesini kolaylaştıracak yollar bulmak sadece öğrenme yetisinin gelişmesini değil, öğrenme merakının, ilgisinin artmasını ve giderek tutkuya dönüşmesini de sağlar. Her ne kadar adam olacak çocuğu kakasından anlayan “ermişler ve çok bilmişler” toplumundan gelsek de, çocukları pek iyi tanıdığımız söylenemez. Gerekçesi ne olursa olsun çocuğa beceriksiz ve aptal muamelesi yapmak haksızlık değil mi? Hepimiz biliyoruz ki, çocukların sınırsız bir öğrenme kapasitesi var. Beceriksiz olan yetişkinler aslında. İçindeki tehdit unsurunun çocukları ürküttüğüne hiç şüphe olmayan, “Bu ne, niye yaptın?” türünden sorgulayıcı, yargılayıcı soruların anlamsızlığı da apaçık ortada. Bazen yukarıdaki sözcükleri sarfetmesek bile aklımızdan geçiriyoruz veya bakışlarla, mimiklerle ve el kol hareketleriyle kızgınlığımızı ifade ediyoruz. Oysa çocuklar duyguları sözlerden de iyi ifade eden beden dilini hiç hayal edemeyeceğiniz kadar iyi anlıyorlar. Hafızanızı birazcık zorlayıp defalarca işittiğiniz ve sarfettiğiniz azarları, tehditleri, uyarıları ve rüşvetleri ekleyerek listeyi iyice uzatabilirsiniz. Ya da en iyisi “sil” (Delete) tuşuna basıp hafızanızı temizleyin. Çünkü çocuklar çocukça davranmaya, saçma sapan şeyler yapmaya devam edecekler. Siz de kendi yöntemlerinizle bu saçmalıkların giderilmesine yardımcı olacaksınız. İyi huylu, ağırbaşlı, uslu çoçukları büyütmek kolay. Haylaz, hareketli ve meraklı çocuklar yorucu olabilir ama o afacan çocuklardan ilerde ne cevherler çıkıyor. Bunu sakın unutmayın. Biraz sabır, biraz hoşgörü...derken bir bakmışsınız büyüyüvermişler.
YorumlarFunda
{ 27 Ağustos 2013 19:53:34 }
Kriz anlarında kendi çocukluğumuzu düşünsek, empati yapsak ve ufak şeyleri görmemezlikten gelsek daha iyi olur.
Yakın tanıdığım bazı yetişkinlerde sürekli kendini savunma, herşeyde bir açıklama yapma, suçladığını zannetme eğilimi görüyorum, hepsinin ortak özelliği özellikle çok sert mizaçlı babalara sahip olmuş olmaları. Sürekli sorgulanarak yetiştirilmişler. Çocukluk deneyimleri karekterimizi şekillendirir. edip
{ 10 Haziran 2012 18:14:47 }
Hamile kalan her anneye gelişim ve öğrenme dersi vermeliyiz. Babaya bu derslere ilave olarak psikoloji dersi de verilmeli.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|