Avustralya'ya son yıllarda göç eden Afrika'lılar, polisin onlara karşı kaba davrandığı ve ırkçılık yaptığını iddia ediyor. Polisin neler yaptığını tam olarak bilemesek de, Avustralya toplumunun Somali ve Sudan'dan gelen bu göçmenlere pek de sempatiyle yaklaşmadığını söyleyebiliriz. Toplumun büyük bir kesimi, Afrika'lı göçmenleri tanımaya çalışıp onlara daha iyi olanaklar sağlanması yönünde bir talepte bulunmuyor. Toplumun geneliyle hemen kaynaşmasınlar, fazla iyi mevkilere gelmesinler, kendi gettolarında marjinal bir azınlık olarak eşelensinler yeter.
Her yeni gelen gruba karşı gösterilen olağan bir refleks bu. Önce katolikler, ardından göç dalgalarıyla çalışmak için gelen Akdenizliler, Asyalılar, herkes sırayla nasibini aldı bu ırkçılıktan. Polis o zamanlar yolda gördüğü her Türk gencini, elindeki paketi nereden çaldığı konusunda sorgulamak için çevirirdi. O hoyratlık şimdi çok azaldı.
Bize o zamanlar en çok koyan, polisin değil Avustralya toplumunun yaptığı ayırımcılık oldu. Türkler ve öteki Akdenizli göçmen gruplar tuhaf mutfakları, kavruk görünümleri, ve hatta aile ilişkilerindeki yakınlık yüzünden horlandılar. “Bunlar bize benzemiyorlar, ama zamanla nasıl olsa uyum sağlarlar” denmedi o zaman.
İnsan hiç bir dönemde değişmek istemiyor ki. Toplumun geneli “Afrikalılar da bizim bir parçamız olacak” demeye yanaşmıyor. Vaktiyle horlanan bizim gibi eski göçmenler de, Afrikalıların çektiklerinin, aynı ayırımcılığın bir devamı olduğunu görmek istemiyoruz..