|
|
Amerika, Dolar ve III.Dünya SavaşıKategori: Dünya | 1 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 09 Nisan 2012 23:10:12 Irak neden bombalanıp Saddam rejimi devrildi, Saddam asıldı? Gaddafi rejimi neden sabote edildi, Gaddafi linç edildi? Sırada neden İran var? "Özgürlük, demokrasi" martavallarını aşıp elbette petrol için diyorsanız yine yanılıyorsunuz. Çünkü Saddam döneminde de, Gaddafi yönetiminde de büyük petrol şirketleri iş görüyordu, şu anda İran'da da Ulusal İran Petrol Şirketinin (NIOC) yanısıra Shell ve Total gibi yabancı şirketler zaten vardı ve var. Peki neden bu saldırılar, tehditler? Nedeni biraz karışık.
Birkaç adım geriden başlayalım. “Money makes the world go around” diye bir söz var. Yâni dünyayı döndüren şey paradır. Bildiğiniz gibi her ülkenin bir para birimi var. AB’nin oluşmasıyla Mark, Frank vs. kalktı yerini Avro’ya (Euro) bıraktı. AB’ye dahil olan her ülke, İngiltere ve Danimarka hariç artık Avro’yu kullanıyor. Avro’yu basma yetkisi 1998’de kurulan ve merkezi Frankfurt’ta olan Avrupa Merkez Bankasına (ECB) ait. 2004’te paranın ancak %8’ini basmışsa da üye ülkeler ancak ECB’nin izni ve yetkisiyle Avro basabiliyorlar ve bu ülkeler ECB’nin hisse senedi sahipleri. Yâni ECB özerk bir kuruluş olmasına karşın, AB üyesi ülkelerin denetimi altında. ECB’nin ana görevi AB’deki enflasyonu %2’nin altında tutacak para politikasını yürütmek. Türkiye’de para basma yetkisi Merkez Bankasına (TMB) ait. O da özerk bir kuruluş olmasına karşın devlete hesap vermek zorunda ve ana amacı fiyat istikrarını sağlamak, yâni ECB gibi enflasyonu asgarî düzeyde tutmak. Avustralya’da 1912’ye kadar para basma yetkisi özel bankalardan ve Queensland Hükûmetinden alınarak Maliye Bakanlığına verilmişti. 1911’de devlet bankası olarak kurulan Commonwealth Bank’e 1924’te para basma yetkisi devredildi. 1960’te bu yetki yeni kurulan “Reserve Bank of Australia”ya (RBA) devredildi. RBA de ECB ve TMB gibi özerkse de hükûmete ve parlâmentoya hesap vermek zorunda. Bu bankalara özerk statü tanınmasının nedeni hükûmetlerin açıklarını kapatmak için gelişigüzel para basmalarını önlemek içindir. RBA’nin amaçları “Avustralya’da paranın istikrarının sağlanması”, “tam istihdamın sağlanması, yâni işsizliğin önlenmesi” ve Avustralya’daki halkın refah ve esenliğinin sağlanması” olarak belirlenmiş. Bugün halâ tüm dünyada uluslararası ticarette en geçerli para birimi olan Amerikan dolarının öyküsü ise çok farklı. ABD’de para basma yetkisi “Federal Reserve” (FR) adındaki bankaya ait. Bu banka bir devlet bankası değil. Özerk bir banka da değil. FR özel bir banka. Ünlü Rothschild bankerler ailesi ve İngiliz Bank of England (BoE) gerek kendileri dolaysız hisseleri, gerekse New York’taki temsilcilikleri J. P. Morgan Co., ve Kuhn, Loeb & Co. şirketlerinin hisseleri yoluyla FR’ü idare ediyorlar. Örneğin J. P. Morgan kendi internet sitesinde 180’den fazla ülkede 135,000’den fazla şirket, finans kuruluşları, hükûmetler ve belediyelerin nakit işlemlerini yürüttüklerini belirtiyor. Bu şirketlerin Fransa ve Almanya’da da uzantıları var. Bu bağlantılara bir örnek vermek gerekirse Rothschild ailesinin kontrolünde olan BoE’nin 1973’ten 1983’e kadar başında bulunan Sir Gordon Richardson daha önce de New York’taki Schroder Bankasının, Londra’daki Lloyds Bankasının ve Rolls Royce şirketinin yöneticilerindendi. BoE’ın şu andaki genel müdürü Mervyn King ABD’deki Harvard Üniversitesinde öğretim görevlisiydi ve Massachusetts Institute of Technology (MIT)’de öğretim görevlisi iken şu anda ABD FR’ün başında olan Doçent Ben Bernanke ile aynı ofisi paylaşıyordu. Sanırım neden ABD ile İngiltere’nin dış politikada, başka ülkelere yapılan saldırılar ve istilâlarda neden hep bir arada olduklarına şimdi biraz ışık tutabiliyoruz. FR’e ve Amerikan dolarına geri dönelim. ABD hükûmeti para basılmasını istediği zaman bu özel bankaya, FR’e borç senedi veriyor. Diyelim 9 milyar dolar para basılmasını uygun buldu. ABD halkını güya temsil eden ABD hükûmeti bir özel bankaya 9 milyar dolar borçlanıyor, FR 9 milyar dolar basıyor ve hükûmetin adına A bankasına yatırıyor. ABD’de bankaların ellerindeki paranın 9’da birini bir kenara koyup geri kalanını kredi olarak verme yetkisi var. A bankası 8 milyar dolar kredi veriyor. Birilerinin eline geçen bu para B bankasına yatırılıyor. B Bankası 8 milyar doların 9’da birini bir kenara koyup 7.1 milyar dolarını başkalarına kredi olarak veriyor. Birilerinin eline geçen bu para C bankasına yatırılıyor. C bankası 7.1 milyar doların 9’da birini bir kenara koyup 6.3 milyar dolarını başkalarına kredi olarak veriyor. Ve bu böyle sürüp gidiyor. Sonunda o 9 milyar dolar yaklaşık 81 milyar dolar oluyor. Ve A, B, C, D vs. bankaları 81 milyar dolarlık kredinin faizini topluyor. Düşük bir faiz oranından (%5 diyelim) hareket edersek bu bankalar yılda 4 milyar dolarlık faiz topluyor. Diğer capitalist ülkelerde de bankacılık sistemi farklı değil. (Örenğin Avustralya’daki 4 büyük bankanın yıllık kârı 25 milyar dollar dolaylarında). Aradaki tek ama çok önemli fark FR’nin devlet kontrolünde olmaması. Bu örnekte ABD hükûmeti halktan topladığı vergilerle FR’e 9 milyar dolar borçlu, bu vergileri veren halk bankalara 81 milyar dolar borçlu. Şu anda Amerikan halkının toplam borcu 50 trilyon dolar civarında, bu da yaklaşık tüm dünyanın bir yıllık tüm üretimi değerinde. Peki ABD hükûmeti FR’e borçlanarak bastırdığı bu parayı ne yapıyor? 1. ABD’nin bugün 130 ülkede 700’ü aşkın askerî üssü var. Bunlara yılda yaklaşık 100 milyar dolar harcanıyor. Peki, ABD hükûmeti bu kadar parayı nereden buluyor? Bunun kaynağı, bir yandan halktan alınan vergiler, öte yandan (bildiniz!) FR denen özel bankaya borçlanıp bastırılan paralar. Amerikan halkının bundan kazancı ne? Kazanç bir yana, bu uzak savaşlarda gençleri ölüyor. Kazanan kim? Silâh şirketleri ve tabii ki silâh şirketlerine aktarmak üzere para alınan FR ve tüm bankacılık sistemi. Ardından, bir ülke Irak gibi yerle bir edildikten sonra onun yeniden inşası, yapılandırılması var. Bunu da yine bankalardan alınan kredilerle Amerikan şirketleri üstleniyor, hem o şirketler, hem de bankalar yine kazanıyor. Ekonomide benim bildiğim temel bir kural vardır: arz ve talep. Kasırgadan muz ağaçları yerinden sökülünce arz talebi karşılayamadığı için fiyatı 10 dolara çıktı, sonra arz arttı, fiyat 2 dolara düştü. Aynı kural para için de geçerli. Ortalıkta dönen para miktarı o ülkenin ürettiği tüm değerlerden fazlaysa paranın değeri düşer, enflasyon, hiperenflasyon ortaya çıkar. Bunca Amerikan doları basıldığı halde neden halâ dolar büyük ölçüde değerini koruyor? İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Uluslararası ticarette en geçerli para birimi halâ Amerikan doları ve Amerikanın Araplara ödediği petro-dolarlar yine ABD’de ve İngiltere’de yatırım olarak boy gösteriyor. Siz şimdi kalkıp “ben ticaretimi Amerikan doları üzerinden değil, Avro veya Yuan üzerinden yapacağım derseniz ABD ekonomisi iskambil kağıtlarından yapılmış bir kule gibi çöker, gider. Kasım 2000’de Saddam petrolü Avro karşılığında satacağını açıkladı. İşgalden hemen önce Irak sattığı 3.3 milyar varilin 2.3 milyarını ABD’ye Avro karşılığı satıyordu. Bunun üzerine daha 11 Eylül olayları olmadan Saddam’ı vurma kararı alınmıştı bile. Irak işgalinin nerdeyse ertesi günü ticaret derhal tekrar Amerikan dolarına çevrildi. Gaddafi tüm Afrika’da geçerli olacak altın dinar çıkartmak ve ticareti bunun üzerinden yapmak, petrolü altın karşılığı satmak planları yapmaktaydı. Bu amaçla 1996’da ve 2000’de birçok Afrika ve İslâm ülkesi liderinin katıldığı ve “Mathaba” (Merkez) adlı konferanslar düzenledi. Petrolü dolar veya Avro karşılığı değil de altın karşılığı satmak Amerikan dolarının, dolayısıyla gerek Amerikanın gerekse İngiliz-ABD bankacılık sisteminin ve bunların dünya hegemonyasının sonu demekti, buna izin verilemezdi. Ancak artık dünyanın değiştiğini ABD’nin kavraması ve Sovyetlerin başkalarına zarar vermeden çöküşü kabullenmesi gibi ABD’nin de dünyanın patronu ve jandarması olmayı sürdüremeyeceğini kabullenmesi gerekiyor. Daha geçenlerde dünyanın ABD ve Avrupa dışındaki güçlü ekonomileri Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika bir araya gelip artık dünya sahnesinde ağırlıklarını hissettirme kararı aldılar. İran 2006 yılında birçok ülkeye Avro karşılığı, Hindistan’a altın karşılığı, Çin’e yuan karşılığı petrol satmaya başladı. ABD’nin kadim dostu Suudiler bile artık dolardan vazgeçmeyi düşünür oldular. Çünkü Gaddafi’nin önerdiği gibi altın karşılığı petrol satarlarsa gümüş Rolls-Royce yerine altın Rolls-Royce sahibi olabilecekler. Amerikan halkı uyanmadıkça ve Saddamın sözde “Kitle İmha Silâhları” gibi İran’ın nükleer silâhlar sahibi olması masalına inanırlar ve “özgürlük ve demokrasi için” diye çocuklarını ölüme göndermeye devam ederlerse korkarım İran’a saldırı ile başlayacak III. Dünya savaşı yakın görünüyor. İran’ın nükleer silâhlar üretmeye niyeti olup olmadığını bilmiyorum ve mollaların elinde bu silâhların bulunması beni korkutuyor ama İsrail’in elinde de, Pakistan’ın, Hindistan’ın, en fazla da ABD’nin elinde binlerce nükleer silâh bulunması da beni çok korkutuyor. Günther Grass’ın önerisi akla yakın. İsrail’in ve İran’ın nükleer tesisleri eşzamanlı olarak uluslararası denetim altına alınsın. Bunu dediği için İsrail tarafından “istenmeyen adam” ilân edilen saygıdeğer Alman yazar 84 yaşındaki Günther Grass’ın önerisi. Kasım’da ABD’de yapılacak başkanlık seçimlerindeki Cumhuriyetçi Parti adaylarından birisi “aşırı sağcı” diye yaftalanan Ron Paul. Avustralya’da “sağ kanattan” sayılan Kevin Rudd’a yapılan darbe ile başa geçen “sol kanattan” Julia Gillard’ın nasıl maden şirketlerine ödün verdiğini, Amerikan askerlerinin Avustralya’da üslenmeleri için anlaşma yapıp Amerikan hayranı Bob Carr’ı dışişleri bakanı yaptığını unutmayalım. Diğer adayların “vatan, millet, Sakarya” söylemlerinin Amerikancası arasında Ron Paul tek aklı başında aday görünüyor. “Sol kanattan” Obama onca umuda karşın statükoyu değiştiremedi; umarım “aşırı sağcı” Ron Paul seçilir de III. Dünya Savaşına tanık ya da kurban olmayız.
YorumlarNebi yilmaz
{ 10 Nisan 2012 07:26:04 }
Doc.Dr.Yasar Onay'in Euro-Dolar Savasi...adli kitabinda da ayrintili anlatiliyor ama siz de oz ve anlasilirbir sekilde aciklamissiniz.Elinize,dilinize saglik.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|