Ezginin Günlüğü'nün uzun yıllar solistliğini yapan besteci ve yorumcu Hüsnü Arkan, Kırmızı Kedi Yayınevi'nden çıkan dördüncü kitabı Mino'nun Siyah Gülü'yle, adından yazarlığıyla da söz ettirdi. Hüsnü Arkan, toplum, müziğe ve edebiyata dair söyleştik
Kitap, darbelerin atmosferinde yaşanmış bir dönem romanı. (Mino’nun Siyah Gülü) Darbelere, özellikle 12 Eylül’e neden kadınların gözünden baktınız?
12 Eylül hakkında özellikle araştırma, anı tarzında çok şey yazıldı. Ama edebiyatın bakışı farklıdır, daha bireyseldir. Toplumdan daha da fazla bireylerin etkilenmeleriyle ilgilenir. Bu etkilerin erkeklere özgü bir algı yarattığı ne yazık ki doğru… Tarihin algılanmasında kadınlara yer yok. Bir anlamda buna itiraz etmek istedim. Kadınlar tarihin misafiri değildir. Onlar da erkekler gibi yaparlar ve yıkarlar.
Kitapta kendi besteniz olan 5 Mayıs adlı şarkı, kitabın içinde yer alıyor. Bu romanın ve bu şarkının ortaya çıkmasındaki dışavurum aynı mı?
Roman bir idamla başlıyor. Buna devletin nefret ve intikam duygularıyla adam öldürmesi denir. Adnan Menderes’i de, Deniz Gezmiş’i de, diğerlerini de aynı duygularla astılar. Bu durum, devletin tabiatına aykırı değil ama insanın tabiatına aykırı ilan edilmeli. “Nefret etmeyen bir devlet” ise, hayal edilmeyecek bir şey değil.
Müzik ve Edebiyatla ilgilendiniz. Hem roman yazdınız, hem şarkı bestelediniz hem de yorumladınız. Hangisine daha yakın oldunuz, müziğe mi, edebiyata mı?
Yakınlıkla ya da uzaklıkla ifade edilemeyecek bir şey. Karşı karşıya da konamazlar… Hasbelkader ikisiyle de uğraşıyorum.
"Mü
zik ve edebiyat, ikisi de bende bir ifadeye dönüşüyor"
Edebiyat ve müzik arasında çok ortak noktalar bulmuş olmalısınız, ( ya da bulacak olsanız ) bunlar nelerdi?
Ben sadece icraatçıyım. Müzik yapıyorum ve roman yazıyorum. Nasıl ki bir roman okuyucusu müzik dinleyicisi de olabiliyorsa, bu da olabiliyor. Bir okuyucu ve dinleyici olarak, edebiyatla müzik arasında nasıl bir kardeşlik buluyorsanız, ben de aynısını buluyorum. Sadece, farklı olarak, ikisi de bende bir ifadeye dönüşüyor.
Şairlerin şiirlerini bestelediniz. Şiire yakın durma çabanız, şarkılarınızı; hayata bakışınızı nasıl etkiledi. Romanlarınızda da şiire yakınlığınızın etkisini gördünüz mü?
Şiirin etkisi kendiliğinden bir etkidir. Herkes çocuk yaşta şiir okumaya başlamaz. Ama şiir, çocuk yaşta okumaya başlayanların ve sonra da okumaya devam edenlerin hayatını temelden değiştirir. Şiirden etkilenmeyenlerin hayatları hakkında bir fikrim yok. Felsefi düşünceye ulaşmak için oradan geçmek gerekiyor. Çünkü şiir bir bilinç biçimidir.
Darbeler (12 Mart, 12 Eylül) hayatınızı nasıl etkiledi, nelere sebep oldu, neleri değiştirdi ya da değiştirmedi?
12 Eylül’ün beni nasıl etkilediğinin önemli olduğunu sanmıyorum ama Türkiye’yi her anlamda yeniden biçimlendirdiğini söyleyebilirim. Hak arama bilincini yok ettiler. Grevleri yasakladılar, sendikaları kapattılar, çalışanların elinden toplu sözleşme hakkını aldılar ve bir daha da geri vermediler. Bütün bunları yapanlar daha sonra liberal ilan edildi ve o sahte liberalizm hâlâ sürüyor…
"Önemli olan sisteme itirazlarınızı dile getirme özgürlüğünüzü koruyabilmenizdir."
Romanınızda siyasal dönemlerin izleri görülüyor. Yıllarca üyesi olduğunuz Ezginin Günlüğü grubu da 90’larda kopuş yaşadı. Bunda da siyasal dönemlerin, ya da dönemlerin getirdiği popülizm ve apolitizm gibi yaptırımların izleri var mıydı? Değişen sistem, dayatılanlar sizin müzik ve çalışma anlayışınızı değiştirdi mi?
Ezginin Günlüğü’nden zamanım yetmediği için ayrıldım. Başka bir nedeni yok. Ezginin Günlüğü, grup olarak, popüler kültürün zaten çok içinde değil. Ama öte yandan, hepimiz zaten bu sisteme bağlıyız. Önemli olan sisteme itirazlarınızı dile getirme özgürlüğünüzü koruyabilmenizdir. Bunu her durumda yapabilirsiniz.