|
İkinci Troya KuşatmasıKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 17 Ağustos 2011 16:33:32 Altınoluk Şiir Akşamları ve Kaz Dağları kitapçığı 12-13 Ocak 2008'de gerçekleştirilen etkinlikte okunan şiirler ve sunulan bildirilerden oluşuyor. Kaz Dağları'nın delik deşik edilerek altın aramasına karşı bir teki bu etkinlik. Belediye öncülük etmiş "Kaz Dağları'ndaki sömürüye ve doğal ortamımızın kirletilmesine karşı" yürütülen kapsamlı kampanyaya, karşı çıkışlara.
1 – 7 Ağustos, 2011 1 Ağustos, Pazartesi Araştırma kitabı Geçmişten Günümüze Altınoluk kitabını hazırlayan M. Hıfzı Aksoy’un Günbatımı’nda topladığı şiirlerinin yanı sıra Zo, Karmakarışık, Arkadaşım Yalnızlık, İda’da Aşk kitaplarında bir araya getirdiği öyküleri de var. Öykücü yanı mı (daha fazla kitap yayınlamasına karşın) şair yanı mı daha ağır basmış henüz anlayamadım ama ikisini bir arada yürüttüğüne göre iki dalda da başarılı bir edebiyat adamı Hıfzı Bey benim gözümde. Bir de anılar kitabı var: Günaydınlı Yıllarım. “Gönlüm ören yerleri / Zaman gün batımı / Ne kaldı geriye”. Etkinliğe çağrılan Sökeli şair Talat Avcı da 163 sayıdır iki aylık kültür sanat dergisi Beşparmak’ı çıkarıyormuş da benim haberim yokmuş bir dergi fanatiği olarak. Yereli kent geneline yaymış Talat Avcı ve derginin çapını, alanını, şiir, öykü dünyasını zenginleştirmiş içine kapanmadan, bana verdiği dergilerden bunu anladım. Son şiiri kitabı Adresi Eksik’le onun şiirini bir parça da olsa tanıma olanağı bulacağım. Mustafa Kemal Destanı (1986) ve Sençekimi (1999) kitaplarındaki şiirlerini de okumak isterdim onu daha yakından tanımak için.”gitmelerin yılan hikâyesi / gelmelerin yalan”. Geçen yıl Altınoluk Şiir Günleri’nin konusu Şiir ve Mitoloji’ymiş. O etkinliğe katılıp bildiri sunan ve şiir okuyanların ürünlerini bir araya getirmiş Altınoluk Belediyesi. Kitapçıkta yer alan ürünler şiir ve mitolojiyi iç içe geçirmişler. İda’nın tarihsel mekân olarak seçilmesi şairlere yeni imgeler esinlendirmiş. 2 Ağustos, Salı Akif Kurtuluş’a Ece Ayhan’ın yazdığı on dokuz mektuptan oluşan Kardeşim Akif’i okuyorum yüreğim parçalanarak. Ece Ayhan, 1982’de 51 yaşında, 28 yıldır şiir yazan ve 9 kitabı yayımlanan bir şair. Ama hiçbir ödül almamış, kitapları ikinci basımı yapmamış, en az satan şair olarak seçkin yerini almıştır çoktan. Belli bir kesimin ilgisinin dışında geniş okur kitlelerinin ilgi göstermediği bir şairdir. Parasızlık çeker durmadan kitapları satmadığı için. Gümüşlük’te yaşıyordur bu mektuplar yazıldığında tek adam için kamuoyuna sunulacak Anayasa hazırlanıyordur. Ülkede işsizlik, soygun, baskı hiç hız kesmeden sürüyordur. Ece Ayhan Salı ve Cuma günleri Gümüşlük iskelesinde dört gözle postacıyı bekler; kitap, gazete, dergi, mektup bekler. Adam yayınları kitaplarını basmaya hazırlanıyordur o sıralar. “Yarım Meseller”le boğuşuyordur bir yanda da . Zambaklı Padişah’la Defterler Tan yayınlarından çıkmıştır para kazanamasa da. Özgün ve büyük bir şairin içler ürperten günlük yaşamı, ayakta kalma savaşımı bu mektuplardan nasıl da fışkırıyor yakınmaları, sızlanmalarıyla birlikte. 3 Ağustos, Çarşamba Ayvalık. Sıcak. Poyraz da kıramıyor sıcağın belini. Aynı fakültenin aynı bölümünden değişik zamanlarda mezun olmuşuz Bayram Bey ve Nursev Hanımla. Bayram Bey edebi ve ticari çeviriler yapmış. Altınova Belediye Başkanlığı görevinde de bulunmuş. Emekli. Yeniden edebi çevirilere soyunmak istiyor. Nursev Hanim, Moskovada’da mastırını yapmış. Çeviri yapmamış ama yapmak istiyor. Rusça basılan Roman Kahramanları Sözlüğü’nden söz etmesi beni heyecanlandırdı. Oradan seçeceğimiz kahramanları dünyada bir başka örneği olmayan Roman Kahramanları dergisinde yayımlayabiliriz diye düşündüm. Ayrıca enfes de bir kitap çıkar ortaya. Nursev de heyecanlandı. Kitabı Ankara’dan getirtecek. Bir de ben göreceğim kitabı. Sonra Çöp Madam’a ve sahafa götürdüm Nursev’i. Altınova’da olduğundan mıdır bilmiyorum Ayvalık’ı yeterince tanımıyor. O da benim gibi çöp toplayanlardanmış. Çöp Madam’ın atölyesi için çöpleri ayıracağız bundan sonra Yen heyecanlara ve kitaplara, çevirilere gebe bir gün geçirdim bugün. 4 Ağustos, Perşembe Altınoluk Şiir Akşamları ve Kaz Dağları kitapçığı 12 – 13 Ocak 2008’de gerçekleştirilen etkinlikte okunan şiirler ve sunulan bildirilerden oluşuyor. Kaz Dağları’nın delik deşik edilerek altın aramasına karşı bir teki bu etkinlik. Belediye öncülük etmiş “Kaz Dağları’ndaki sömürüye ve doğal ortamımızın kirletilmesine karşı” yürütülen kapsamlı kampanyaya, karşı çıkışlara. Bu yörenin ciğerini çok iyi bilen Mehmet Başaran “Kaz Dağı’ndan geçtim Yıllardan sonra Sesim çiylerle ıslak Kan sağıyor yüreğim Uzaklardan” diyor ya, bir de şunu diyor: “Ağaç değil Kaz Dağı’nın Yamaçlarında bir anıt Sudan ve taştan Yitik bir kentin Toprağında kökleri Yaşam kucaklayabilir ancak O koca gövdeyi”. Etkinliğe katılan Kemal Özer, “Bir fotoğraf kalacaksa bizden, biri ona baktığında Bizi birbirimize aşılayan ikiz duyarlığımızı görsün Sözün örtüsünü açıp eylemi çıkarmak için ışığa Her adımda sınavdan geçirilen alınyazımızı görsün Yıkımın çarkı kırılsın da acıdan arınsın diye dünya Onca çileye sabırla direnip kafa tutmamızı görsün”. Çiğdem Sezer ise “Dünyanın Kalbi İda” şiirini şöyle bitiriyor: “akan su değil benim kanım ben; dünyanın kalbi bin pınarlı İda’yım”. 5 Ağustos, Cuma Ayten Mutlu “Anlat İda” diyor ve şöyle sesleniyor bu efsaneler yatağı dağa: “Anlat bana güzel adlı Türkmenler dağı Ak ayaklı tanrıçalar sunağı, anlat bana Yitirdiğim ne varsa güzelliğin adına Devrilen ardıçların çığlıklarını Homeros’u anlat, gümüş sakallarından Güvercinler uçuran o şamanı”. Halim Yazıcı İda’da atlarını nasıl kaybettiğini şöyle şiirleştiryor: “atlarımı kaybettim su içiyorlardı göreniniz var mı fesleğen yapraklarından küçük evlere bağlamıştım taç yaprağından dizginleri vardı taylarımın elimden su içiyorlardı sağrısı deniz kızları tahtakuşlar’da sarı kızın gözlerine bırakmıştım su içinde yüzüyorlardı yelesinde gümüş kuş izleri orman uğulduyordu aç yoldaşlar gibi uzak iklimlerde kar uçuşuyordu duru boyunları aklım yılkıdaydı sen yoktun dağ yârim atlarımı yitirdim aklım yılkıdaydı dedim anla artık beni incir sütüyle damlayan yoksa gideceğim az kaldı buralardan”. Buralardan halkımızı kovacaklar, maden arayacaklar, ormanları yok edecekler, çıplak bırakacaklar her yeri; bizi oksijensiz bırakacaklar. 6 Ağustos, Cumartesi Yine İda! Yörenin dervişlerinden M. Hıfız Aksoy, “Altınoluk”un yüreğine iniyor dizeleriyle: “Ufuk kızıllıklar içinde Midilli adası anıyor sanki Dönülmez akşamın ufkundan Kızılın tonları yansıyor kadehime Altınoluk böyledir işte Yan masada bir kadın Hafiften yansıyan müziğe Tempo tutuyor elleriyle Bir şeyler düşlediği belli Benim düşlediklerimi Düşlüyorsa eğer Aşka gebe demektir Altınoluk geceleri”. Temmuz başında yitirdiğimiz Ahmet Uysal da “İkinci Torya Kuşatması” diyor İda’nın yağmalanmasına: “Bundan böyle şiir değil, Ezgi söylemeliyim İda için Yusuf’um şimdi ben; Gümüştendir bileziği, O karanlık kuyumun”. Bu yörenin doğasının, yaşamının, kültürünün, geleneğinin nabzını tutan Bülent Güldal, “İda’nin Dili”ni çözüyor yepyeni bir şiire evrilerek: “Bir yanım koca dağ derin deniz diğer yanım çiçek derseniz kızlar gelir pınarlardan sofralar kurulur aşkın dergâhında”. Atınoluk Şiir Akşamları’ndaki şiirlerde ağıt var, acı var, direniş var, aşk var, doğa var, bir şey yok, yılgınlık! 7 Ağustos, Pazar İstanbul’un başı ağrısa, artık bunu herkes biliyor, Ayvalık’ın ve tüm Ege’nin karnı ağrır. İstanbul öksürse, Ayvalık soğuk kusar, kara bulutlara sarılır, ha ağladı ha ağlayacak, patlayacak sanılır. Öyle garip bir hava, şorlar çıktı, uzun pantolonlar, eşofmanlar meydanda fink atıyor. Geceleri serin ne kelime, düpedüz soğuk! Sobamız olsa yakacağız. Bulutlar dağılıp dağılıp kucaklaşıyor. Güneş bulutların elinden kurtulmaya çalışıyor batmak için. Denizin hırçınlığı dinecek gibi değil. nasıl avutacağımızı bilemiyoruz dalgaları.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|