|
Pulbiber MahallesiKategori: Berlin Günceleri | 1 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 12 Ağustos 2011 07:03:47 Didem Madak'ı da kaybetmişiz. Hukukçu olduğunu bilmiyordum Pulbiber Mahallesi'nin şairinin. Kadının günlük dilini ve davranışını, dünyasını, sokağın benzersiz aksanını, hukukun katı, acımasız havasını... şiirlerinde yepyeni bir dille ele aldı Didem Madak. Onun yazdığı her şeyi okudum ve son kitabı üzerine de yazmıştım. Bu kaçıncı ölüm yurduma ruhen döneli beri?
18 – 31 Temmuz, 2011 18 Temmuz, Pazartesi Veli Usta’nın Yeri’nden gelecek düğün yemeği; tavuk sote, nohutlu pilav, salata, kabak çiçeği dolması, borani ve sigara böreği. Rahatladık böylece. Evlerde, komşularla hara güre bir şeyler hazırlama derdinden kurtulduk demektir bu da. Lokanta kendi ekibiyle gelecek ve porselen tabaklarda sunulacak yemekler. Komşularımız bardaklarını getirecekler yalnızca, bir de içeceklerini. Masa örtüleri hazırlandı. Soda şişesinden de tüllü, kırmızı kurdeleli vazolar da tamam. Masa sandalye toplayacak ekip belirlendi. Masa örtülerini de Sevim Hanım topladı. Komşum Ender de vazolar için çiçeklerden sorumlu kılındı. Müzisyen de ayarlandı. Doğal Kent sitesindeki dostum Atilla da fotoğraf çekecek. Perşembe günü kiraz, erik ve üzüm alacağız pazardan kasa kasa. Yani her şey hazır. Yüksel yok ve biz düğün eğlencesine hazırlanıyoruz! Ey hayat, ben seni ne yapayım! 19 Temmuz, Salı İzmir, cehennem sıcağı, esinti yok, caddeler, binalar, vitrinler yanıp kavruluyor. Belinda’nın annesi babasını havaalanından karşılıyoruz Ayhan’la. Ayhan bizi garaja bırakıyor ve 19:30 otobüsüne biniyoruz nefes nefese. Sabah, Ayvalık garajında Belinda ve Emre’yle karşılaştım. Onlar İstanbul’dan geldiler ve havuz başındaki düğün için nasıl da heyecanlılar. Her şeyin ayarlandığını, güzel bir düğün olacağını söylüyorum. Otobüsün geçtiği yerler hakkında bilgi veriyorum Belinda’nin annesina babasına ve teyzesinin kızına. Hava yavaş yavaş kararıyor ve Aliağa’yı geçerken sol yanımızda batıyor güneş; gök alev alev yanıyor sanki. Ayvalık’ta Hüseyin karşılıyor bizi. Gece. Sıcak. Ay gümüşten tepsi! 20 Temmuz, Çarşamba Süzme kahvenin kokusu uyandırıyor konuklarımızı. Enfes bir masa hazırlıyorum kahvaltı için, hani bir kuş sütü eksik derler ya, öyle! Güle oynaya, konuşa konuşa ve meraklarını gidere gidere yapıyoruz kahvaltımızı. Sonra herkes bir yana dağılıyor; bir kısmı denize, bir kısmı havuza yollanıyor. Ben masayı topluyorum. Bulaşık makinesin çalıştırıyorum. Gazetemi okumaya çalışıyorum. Düğün eğlencesine iki gün kaldı. 21 Temmuz, Perşembe Ayvalık. Berber. Yıllardır berber koltuğuna oturmamıştım, burada, bugün oturtuluyorum Emre tarafından. Saçım sakalım iyice kısaltılıyor. Sanki ben damadım! Arkadaşım Turgut Çeviker’le berber, berber aletleri, saç, kıl, tüye... ilişkin kapsamlı bir çalışmaya girişmiştik. Epeyce malzeme topladık edebi metinlerden, şiirlerden, masallardan, gazetelerden ve sahaflardan. O malzemeler duruyor Turgut’ta. Günün birinde değerlendireceğiz onları. Emre’nin teyzeleri gelmeye başladı. Akrabalar bir araya geliyor böylece. 22 Temmuz, Cuma Havuz saat ikide kapandı ve temizlendi. Masa ve sandalye ekibi hemen harekete geçti. Dörder, altışar, sekizer kişilik masalar benim elimdeki oturma planına göre yerleştirildi. Masa örtüleri örtüldü. Vazolar masalara kondu. Çatal, bıçaklar, tuzluklar da masalarda yerlerini aldılar. Belinda, Rahime, Özlem berbere gittiler. 20. 30’da davetliler havuz başına gelmeye başladığında müzisyen hazırlıklarını yapmıştı çoktan. Lokanta yemekleri, mezeleri getirdi önceden. Belinda ile Emre’yi karşılayacak genç çiftler ellerinde maytaplarla yerlerini aldılar. Saat tam 21.00’de genç evliler alkışlar arasında havuz başına geldiler. Dans başladı. Sonra Emre ve Belinda kısa birer konuşma yaptılar ve meze, yemek servisi başladı. Yemek müziği çalmaya başladı. Sitenin gençleri tabakları masalara, konuklara hızla ulaştırmaya başladılar. Gece kahkahalar, oyunlar, danslar, pasta ve meyve servisiyle sürdü. Yasal olarak 24’te bitmesi gereken müzik ve eğlence bir saat daha sürdü genel istek üzerine. Davetliler kurtlarını döktüler oynayarak. İyi bir gece, iyi bir düğün oldu. Havuz başında çok eğlence yaptık ama böylesi bir düğün ilk kez gerçekleştiriliyor. 23 Temmuz, Cumartesi Sabah kahvaltısını oldukça geç yaptık. Gecenin yorumunu yaptık bol bol kahvaltıda. Mezeleri daha önceden vermek gerekiyordu, onu akıl edemedik. Her şey üst üste ve biraz hızlı oldu. Ama meze, yemek, meyve, pasta boldu. Eğlence de, dans da... Havuz ve deniz faslı dün gecenin yorgunluğunu azaltmaya yetti. Allahtan konuklarımız öğlen yemeği yemiyorlar. Güneş batıracağız birayla, sonra da şarap içeceğiz akşam yemeğinde, bunu planladık. Emre mangal yakacak. Hava çok sıcak ama gölgede kaldığımız süre sorun yok. Gölge de kesmiyor aslında ama güneşte kalmak var ya, cennette diri dir yanmak gibi! 24 Temmuz, Pazar Bu arada TRT’den bir ekip geldi benimle bir söyleşi yaptılar. Almanya’ya göçün ellinci yılı nedeniyle hazırlanan belgeselde ben de yer alıyorum. Göçün edebiyata yansıması konusunda konuştum uzun uzun. Hem Türkiye’den göçe bakışı içeren, işleyen yapıtlar ve yazarlar üstünde durdum, hem de Almanya’da yaşayanların yazdıkları üstünde gezindim. Cunda’da da ‘Emine’ Sevgi Özdamar’la söyleşiyi ben yaptım onun yazdıklarını ve onu çok yakından tanıyan biri olarak. TRT ekibi gidince Sevgi’yle teknelerinde sohbet ettik uzun süre. Akşam da konuklarımız Cunda’ya geldiler ve onlara adaıyı gezdirdim. Akşam da Girit Mutfağı’nda yedik yemeğimizi. Yerli şaraplar enfesti, Girit mezeleri de. 25 Temmuz, Pazartesi Toparlanma günü konuklarımız Belinda ve Emre için. Yarın dönüyorlar. Ayvalık’a gidildi, akşam için alışveriş yapıldı. Mangal yakılacak ve şarap içilecek. Evet mangal yandı; çöp şişler, köfteler mangaldaki yerlerini aldılar. Mutfakta herkesin görevi var; salata yapanlar ayrı, şarap servisi yapanlar ayrı... Akşam enfesti, ay da, şarap da, ızgaralar, köfteler de. Bir haftanın yorumları, değerlendirmeleri yapıldı ve konuklarımızın Ayvalık’tan, Bizimköy’den, bizlerden, komşularımızdan, yemeklerimizden, düğünden, denizimizden, güneşimizden, kahvaltımızdan... memnun olmaları bizi çok sevindirdi. İnsan toplu yaşamaya da alışıyor. Onların bıraktığı boşluğu zor dolduracağız. 26 Temmuz, Salı Konuklarımız gitti, ev sessizleşti. Rahime’yle hemen temizliğe giriştik. Belinda Emre’nin teyzelerini, kuzenlerini tanıdı, sevdi. Teyzeler, kuzenler de Alman gelini, Belinda’yi çok sevdiler. Göçün ellinci yılında düğünler artık iki ülkede yapılıyor, iki dilli; hem Almanya’da, hem de Türkiye’de. Böylece iki ülke arasında oluşan dostluğun, akrabalığın iş dünyasının, yaşamın daha da perçinlenmesi sağlanıyor, geniş aileler, akrabalar oluşuyor. Diller, gelenekler, yaşam biçimleri iç içe geçiyor. Aileler, akrabalar büyüyor, genişliyor artık. 27 Temmuz, Çarşamba İki gündür uyuyorum. Zihinsel ve bedensel yorgunluğuma yenik düştüm; yoksa ben öğlen uykusu uyuyamıyordum hiç. Ancak kendime gelebildim, yorgunluğumu atabildim üstümden. Güneş batırmanın romantizmini de ihmal etmeden normal günlük yaşamıma döndüm ve biriken, beni bekleyen yazılarıma, sabah akşam yürüyüşlerime de kaldığım yerden yeniden başladım. 28 Temmuz, Perşembe Didem Madak’ı da kaybetmişiz. Hukukçu olduğunu bilmiyordum Pulbiber Mahallesi’nin şairinin. Kadının günlük dilini ve davranışını, dünyasını, sokağın benzersiz aksanını, hukukun katı, acımasız havasını... şiirlerinde yepyeni bir dille ele aldı Didem Madak. Onun yazdığı her şeyi okudum ve son kitabı üzerine de yazmıştım. Bu kaçıncı ölüm yurduma ruhen döneli beri? 29 Temmuz, Cuma Gündüz Ayvalık’a gitmek nasıl bir hata, biliyorum ama komşum gidiyor diye ben de katıldım ona kimi işlerimi halletmek için. Aslında Ayşe Kilimci ve Nursev Keşmir’le buluşacaktım. Ayşe Hanımla ortak bir kitap hazırlamaya çalışıyoruz; bir sözlük. Tatailde birlikte çalışacaktık kabaca oluşan dosyanın. Ne o, ne de ben zaman bulabildik dosyaya eğilmeye. Fırsat çıkar çıkmaz da aradım, buluşalım istedim. Onun vakti yoktu yine, gelecek hafta zaman bulmaya çalışacağız. Nursev ise benim okuduğum Rus Filolojisinden mezun olmuş benden çok önce. Geçen yıl tanıştık. Bu yıl sohbet buluşalım, sohbet edelim istiyoruz ama onunla da buluşmak için fırsat kollamaya başladık. 30 Temmuz, Cumartesi Sabah yürüyüşünde yine iki torba çöp topladım. Çöp? Cola kutuları, pet şişeleri, dondurma kapları, ayran kutuları, soda ve bira şişeleri, gazeteler, boş naylon torbalar, sigara paketleri, ıslak mendiller,çocuk bezleri... yol kenarlarında, zeytin ağaçlarının altında, tarlararda... Sağlık yürüyüşü yapanlar bu çöplerin arasında yürüyor da hiçbiri bu kirlilikten rahatsız olmuyor. Çöpün tarihini merak etmeye başladım. Çöpe değinen roman, öykü ve şiirleri de bir bir not ediyorum defterime. Carolina Maria deJesus’un Çöplük’ü (günlüklerden oluşuyor), Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları, Melih Cevdet Anday’ın Makadon’un Çöpleri (henüz bulamadım), Dağlarca’nın “Almanya’da Çöpçülerimiz” şiiri, Elif Şafak’ın Bit Palas’ı (Cinayet’i mi?), Oya Baydar’ın Çöplüğün Genarali romanını bir daha okumayı unutmamalıyım. 31 Temmuz, Pazar Yönetim kurulu toplantısı çok hararetli geçiyor. İskelenin yıkılması ya da onarılması ya da başka bir iskelenin yapılması... tartışmaları alevlendiriyor. Ölüm fermanı çoktan imzalanmış iskelemizin iki yılda bir vergisi belimizi büküyor ama komşularımız bir türlü anlamak istemiyor denize de yosunlar ve zeytinyağı fabrikasının oluşturdukları atıklar yüzünden – iskele yapılsın, onarılsın da diretip duruyorlar “yıkılsın” diyenlerin haklı nedenlerini dinlemek istemeden. Bir grup yalnızca muhalefet etmeyi amaçlıyor hiçbir olumlu çabayı, iyi gelişmeleri görmeden. Neye, niçin karşı çıktıkları da belli değil, yalnızca karşı çıkmayı önemsiyorlar, bir bunu biliyorlar. Aidatlar da en çok tartışılan bir başka madde oldu sıcağın altında kavrula kavrula gerçekleştirilmeye çalışılan genel kurul toplantısında. Yönetim “yüz lira” derken “seksenden “ yirmi lira fazlasını önerirken, muhalefet “70, 85, 90”nı oylamaya sundu. Sonunda ad okunarak yapılan oylamada “yüz lira” kaldı ve kızgın komşular toplantıyı terk edip gitti homurdanarak. Türkiye’nin küçük bir ölçeğinin davranış, yönetim, iktidar, muhalefet... oyununa sahne oldu şu bizim 84 evlik Bizim Köy Tatil sitemiz. Sonra Altınoluk belediyesinin yolladığı arabayla Altınoluk Kültür Sanat Festivali çerçevesinde yapılacak şiir etkinliği için Altınoluk’a hareket ettim Rahime ile birlikte.
Yorumlarnihat ziyalan
{ 17 Ağustos 2011 04:12:57 }
değerli dost,
Diğer Sayfalar: 1. sevgili gültekin emre, günlüklerini özlemişim. bugün ertelediklerimin hepsini okudum. şiir dosyanın ismini de çok beğendim. oğlunu evlendirmen enfes bir duygu. ben de burada duygulandım. rahime hanımla birlikte kutlarım. emekli olduğuna edebiyata daha çok zaman ayracağın için sevindim. bir de kulak çınlaman belki tamamen geçer. sydney'den dostlukla. nihat
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|