Sonra bir başka yolculuk el ele. Alıp götüren ve iç dünyanın merdivenlerinden bir bir en dibe inme. Bir öykü başlangıcı belki ya da bir romanın en heyecanlı sayfaları. Onlardan da önce uzun bir şiirin en can alıcı dizeleri. Tanıdım seni görür görmez, yüreğime tüneyen güvercin. Tenine, soluğuna konupdurdum coşkumun elinden tutup. Geleceğime yürüyen ince imbikten geçmiş yağmur damlası!
13 – 19 Haziran, 2011
13 Haziran, Pazartesi
Bugün fotoğraf sanatçısı Çerkes Karadağ üzerine yazdığım yazıyla uğraştım durdum. Onun kitaplarını, albümlerini karıştırdım. Yazıyla birlikte fotoğrafa bakan biri Çerkes. Fotoğraf üzerine düşünen ve düşündüklerini yazan biri. Yazıyla fotoğrafı ustaca buluşturuyor. Deneylerini, birikimlerini, öğrendiklerini... başkalarıyla paylaşıyor. Büyülü Prag kentinden, balerinlerin gizemli dünyasına, nü’lerle kadın teninin yaratıcı uyarılarına, manzaralarla kentlerin iç ve dış dokularına, portrelerle sanatçı ve bilim adamların iç dünyalarına, özel tarihlerine... uzanıyor.
Onun benzersiz çalışmalarını bir çırpıda kısa bir yazıya sığdırmak ne zor!
14 Haziran, Salı
Türkiye bavullarla uğraştı bugün, ben de ona yardım ettim. Bir ara pizza yapmaya da fırsat bulduk elde kalan malzemelerle. Bu sıkıcı ve yorucu işin altından hep Rahime kalktı bugüne dek başarıyla. Bavul yerleştirme ustası oldu. Elbette stresse de girmiyor değil bavulların başında. Bir yandan sürekli bavulların kilosunu kontrol ediyor, öte yandan daha fazla şey sığdırmaya çalışıyor bavullara onu çıkarıp bunu koyarak.
Ne zor şey yolculuğa hazırlanmak!
15 Haziran, Çarşamba
İzmir’in sıcak, hafif nemli havası.
Havaalanı kalabalığı, telaşı.
Bu yıl oldukça uzun sürecek tatilimiz başladı.
Okul ve tarih baskısı yok. (Okulların kapanmasına iki hafta var daha)
Ekim sonunu kadar Ayvalık’ta kalmayı düşünüyoruz.
Türkiye ve dost, akraba özlemini doya doya gidereceğiz bu yıl.
Merhaba Türkiye,
Merhaba Ayvalik,
Merhaba dostlarımız,
Merhaba sevdiklerimiz!..
15 Haziran, Çarşamba
Kemaraltı çarşıları, iç içe; uğultulu. Ortaçağ’da mıyım diye sorup durdum kendime. İzmir modern bir kentmiş (!) yeni yapılarıyla. Belki öyledir ama ben bunu anlayamıyorum Symirna’da yaşamadığım için. Bildiğim yerler ise sınırlı. Onun için eleştirme ve yargılama hakkım yok.
Benimkisi bir iki küçük gözlem. Gözleme değil, çünkü sevmem bu yağlı yiyeceği. Hele Kumru’yu kimse bana bir daha yediremez. Upuzun Türkiye günleri başladı bu ilk durakla. Okul, çocuklar, zil sesi, teneffüsler artık hiç aklıma gelmeyecek, bu da nasıl bir sevinç benim için.
Kapalı çarşıların içi serin, her yer köhne, derbeder dükkân ve yığın yığın insan. Sigara ise gündemden hiç düşmemiş. Ya cep telefonları?
16 Haziran, Perşembe
Konak. Saat Kulesi. Özlem ve merak! Merak ve özlem! Duygu sarmalı.
Sonra bir başka yolculuk el ele. Alıp götüren ve iç dünyanın merdivenlerinden bir bir en dibe inme. Bir öykü başlangıcı belki ya da bir romanın en heyecanlı sayfaları. Onlardan da önce uzun bir şiirin en can alıcı dizeleri. Tanıdım seni görür görmez, yüreğime tüneyen güvercin. Tenine, soluğuna konupdurdum coşkumun elinden tutup. Geleceğime yürüyen ince imbikten geçmiş yağmur damlası!
17 Haziran, Cuma
İzmir – Ayvalık yolu rahatlamış, gidiş gelişli. Gözümün biri gazetelerde, ötekisi hızla geride kalan görüntülerde. Dağlarda ağaç kalmamış, ovalar yorgun, buruşuk yüzlere dönüşmüş. Zeytin ağaçları zor nefes alıyor gibi. Her şey yorgun, bezgin, bıkkın, unutulup gitmiş, yaşamıyor sanki.
Ayvalık bizi bekliyor. Yeni hayata kavuşma bu bizim hızla aldığımız yol.
18 Haziran, Cumartesi
Deniz, içimi olmasa da yorgunluğumu, ruhumu, kulak çınlamalarımı temizlemeye hazır.
Çiçek Adası gülücükler dağıtıyor. Nar ağacım benden uzak kaldığı için mi kurumaya başlamış acaba?
Ya asmam? Hastalanmış iyice; güçten düşmüş.
Güller açıp açıp solmuş, kurumuş. Çiçek adlarından oluşan sokakları bir bir dolaşıyorum. Komşularımızın çoğu daha gelmemiş. Kapılar, pencereler suskun. Balkonlarda mangallar yanacak yakında. Yaz başladı ama kimileri için yaz olsa ne olacak, kış olsa ne yazar!
19 Haziran, Pazar
Yaşasın, Armutçuk Pazarı! Tezgâhlardaki sebze, meyve cümbüşü! Her şeyi Pazar çantalarımıza doldurmak istiyorum: Çiçeği burnunda bamyalar, ince belli börülceler, sağlık saçıpduran enginarlar, Ayşekadın fasulyeler, çilli barbunyalar; kız yanağı kirazlar, şekarpare kaysılar, sulu şeftaliler, reçellik vişneler, kokulu dağ çilekleri, hele o erikler!... Roka, denizbörülcesi, istifno, maydanoz, tere... saymakla bitecek gibi değil.
Gözüm, gönlüm ve Pazar çantaları bayram ediyor... Karpuz ve kavun da kurtulamıyor elimizden, hop çantaya!
Pazara gelmek bir şenlikse, aldıklarımızı bir bir buzdolabına yerleştirmek de başka bir şenlik!