|
Şu kanlı zalimin ettiği işlerKategori: Güneşten Damlalar | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 28 Haziran 2011 07:08:15 Şu kanlı zalimin ettiği işler garip bülbül gibi zar eyler beni. Yağmur gibi yağar başıma taşlar da, aslında dostun bir fiskesi yaralar beni. Dar günümde dost düşmanım bell'oldu, on derdim var ise şimdi ell'oldu, ecel fermanı boynuma takıldı, gerek asa gerek vuralar beni. Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz, Hak'tan emrolmazsa ırahmet yağmaz. Şu illerin taşı hiç bana değmez de, ille de dostun gülü yaralar beni
Murat Gündüz Salonda yine Sivas’ı sarmış olan yobazların sesleri duyulur, tavandaki görüntüler hareketlenir. Bu arada perdede kara zemin üstünde koca bir yazı vardır, kırmızı ile: Hareket halindeki cehaletten daha korkunç bir güç yoktur! Isaac Asimov. Sonra sesler dinerken, perdedeki resim değişir. Perdede Murat Gündüz’ün şiiri.... Kara bir zeminde beyaz harflerle... Genç bir delikanlı okur Murat’ın şiirini. ... Diyelim ki çektik kolu İndirdik kapısını dünyanın Söyle bana ey tutkulu insan oğlu Kaç kişiyiz on yıl sonra Kaç kişiyiz kırk yıl sonra Şu güzelim dünyada Kapısına adımızı kanla yazsak da Piramitler kondursak bu hana yolcuyuz yolcu Hancı değiliz Baba: Ak bir ırmak gibi gülen, bilge bir ihtiyar gibi düşünen, köyün delisi gibi dobra dobra konuşan, mavi kanatlı güvercin gibi özgürlük tutkunu... Murat. Oğlum... Namuslu, dürüst, çalışkan, ailesine bağlı bir evlattı... Kızkardeşini çıkardı o yangından. Kendi çıkamadı. Örgütsüz, pusatsız yakalandı. Kavgasızlığın öfkesini yükledi kalanların omuzlarına... Katledilişinin ardından bir avuç kor bıraktı avuçlarımıza... Hep ezilenden, mazlumdan yana oldu. Yaşlılara saygılıydı. İnsanı seviyordu. Ben, onu yüreğime akıttığım, göz yaşlarıyla, acıyla, hiç tükenmeyecek bir özlemle taşıyacağım ölüme kadar. Oğlumun ölümüne yol açanlara duyduğum nefreti ise insanlığın egemen olduğu bir dünya kurulana dek taşıyacağım. Sahnenin bir köşesinde saçlarına boncuk ören kızların sesi duyulur. Kızlar: Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşcesine Bu hasret bizim Belkıs Çakır Sahne kararır. Asaf Koçak’ın köşesi biraz aydınlanır. Bu dünyadan Belkıs Çakır geçti. 1975de Sarkışla’da doğdu. 18 yaşında Sivas’da yakıldı Sahne biraz aydınlanır. Anlatıcı Erkek: Babasının deyişi ile tam bir Anadolu kızı Belkıs. Kişilikli, yürekli, yetenekli, tuttuğunu koparır. Ailesine en ufak bir sorun yaratmaz. Tam bir okuma delisidir. Babası Kamber Çakır da Madımak’tadır. Bir sürü genci ölümün elinden çekip alır. Kendi kuzusunu kurtaramaz. O yıl girdiği üniversite sınavında Gazi Üniversitesi İşletme bölümünü kazandığını öğrenemez Belkıs. Kamber Bey evine dönerken bazan özellikle Gazi Üniversitesi önünden geçen otobüslere biner. Öğrenci kalabalığına bakar, sanki aralarında Belkıs da vardır. . Genç bir erkek konuşur çok hafif mızıka sesinin üstüne. Öldürülen çocukların arkadaşı, öldürülen Serkan Doğan’ın abisi. Serdar: Adı güzel Belkıs, bacım. Beyaz barış güvercini gülüşlü bacım... kömür karası gözlüm elleri hoyrat emekçim biliyorum ne gelen bahar ne de gelecek baharlar getirmeyecek seni türkümüz sesinde güzeldi gülücük gözlerinde bahar yürekli bacım inan çiçeğe durmuş her dalda özleyeceğim seni seni gül kız seni can kız özleyeceğim seni Belkıs özleyeceğim seni Sahne kararır. Serkan Doğan Perdeye Serkan Doğan’ın resmi gelir. Bu dünyadan Serkan Doğan geçti. Tunceli’li. 1974’de doğdu. 1993’de Sivas’da yakıldı. Anlatıcı Kadın:Sivas’a gitmeye yakın çalmayı öğrendiği, çok sevdiği bir parça bu. Serkan abisi Serdar ile birlikte semah topluluğunda çalışıyor. İkisi de Madımak’da alt katta barikat oluşturarak direnenlerden. Lobi, asma kat ve kahvaltı salonunda yangın başlayınca barikatı terkedip çatıya çıkmaya çalışırlar. Karanlıkta yollarını bulamazlar, duman hızla yukarı çıkmaktadır. Yine aşağı inmeye karar verirler. Abi Serdar, merdiven boşluğuna düşer, bayılır. Onu da öldü sanıp morga kaldırırlar. Ertesi gün bir doktor yaşadığını anlar. Fakat kardeş Serkan ölenler arasındadır. Serdar:Çok sevilen bir çocuktu Serkan. Çok uyumlu, cana yakın, yardımsever. Mahallede yaşlı birisini görse, elinde çantası paketi olan, hemen yardımına koşar, evine dek eşlik ederdi. Gözleri hep gülerdi Serkan’ın. Amatör kümede futbol oynardı. Kendi kendine öğrendi saz çalmayı. Aşkla severdi bağlamasını. Aynı zamanda Pir Sultan Abdal oyununda Ali Babayı oynuyordu. Onu çok yıpratan bir roldü bu. Oyunda, Ali Babaya Pir’ini taşlamazsa kellesinin uçacağı söylenir. O da koynuncan çıkardığı gülü öper atar Pir’ine... Hani deyişteki gibi... Pir Sultan’a en çok o gül dokunur. Yalnızca o sahnede kardeşimin gözlerindeki ışıltı, dudaklarındaki gülücük kaybolurdu... Ölümünden sonra ceketinin iç cebinde bir peçeteye yazılı şiirini bulduk. Bize vasiyetidir bu şiir. O yüzden ne bir damla gözyaşı, ne bir lanetleme ne bir yakınma duyamazsınız annemden babamdan. Yalnızca direnirler..... Direnmeye çalışıyoruz. Yanıyorum Anam sakın ardımdan ağlamasın Ali’yim ben Pir Sultan yoluna ölüyorum Başıma kızıl bağlama Arkamdan sakın ağlama Sahne kararır. Zakirler Pir Sultan Abdal’ın “şu kanlı zalimin ettiği isler adlı deyişini söylerler. Onların oturduğu yer aydınlıktır. Tavanda otel dışındaki yobaz güruh görülür. Sesleri çok az duyulur. Serpil Canik Perdeye Serpil Canik’in resmi gelir. Bu dünyadan Serpil Canik geçti. 1974de Ankara’da doğdu. 19 yaşında Sivas’da yakıldı. Anlatıcı Kadın: Canik ailesinin altı çocuğundan biri Serpil Canik. Hem semah ekibinde hem de kitap standında görevli. Daha önce Çanakkale’ye gitmiş semah ekibi ile. İlk kez denizi görmenin sevinci ile anlatmakla bitirememiş o geziyi. Kendi köyü Banaz’ı da Pir Sultan Abdal etkinlikleri sırasında ilk kez görecek. Annesi babası ve ablası Serdal ile birlikte uça uça gidiyor Sivas’a. Abi Mehmet gidemiyor, küçük kardeşlere bakmak için kalıyor geride. Abla Serdal, Kültür Merkezinde direnen gençler arasındayken, Serpil, Madımak otelinde mahsur kalıyor. Anlatıcı Erkek: Abisi, evimizin önündeki karıncaları bile incitmezdi, teker teker alır başka yere koyardı diyor Serpil için. Madımak cehenneminden çıkamıyor Serpil. Serpil’i ablası Serdal’dan dinleyelim. Abla: 19 yaşında yaşamı durduran kardeşim. bir çift ela göz, bir tatlı gülüş olan kardeşim yaşamın anlamını kendiyle birlikte sonsuza kadar hiç ulaşamayacağım bir yere götüren kardeşim bir demet kır çiçeği bir yaz yangını bir top acı olan kardeşim nasıl anlatacağım seni gücümün yettiğince dilimin döndüğünce ve bütün özlemimle O kahrolası yaz akşamında, bütün sevecenliğinden, ela gözlerinden, kahkahalarından soyunup gittin. Seni her andığımda içine düştüğüm o boşluk biraz daha büyüyor, biraz daha içine çekiyor beni. Hani şu ta dibine kadar düşüp çıkmak için debelendiğim, ya da vazgeçip hep arada kaldığım boşluk... ayaklarını bastığın taşları, kahkahalarınla doldurduğun odaları hüzünle anıyorum. Beni yalnız bıraktığın boşluğun dibinde, hissetiklerimi sana duyuramamanın ezikliği, acısı, hüznüyle yaşadıklarımızı yad ediyorum. Rüyamda iyileşmemiş yaralarını gösterdin bana. Bak abla iyileştiler diyordun. Tüm yalvarmalarıma karşın çıkıp gittin rüyamdan. Yine gel olur mu, hep gel rüyalarıma. İskemlenin bulunduğu yer kararır. Sait Metin Sahneye Halil Amca gelir. İskemleye oturur. Perdede Sait Metin’in resmi:Bu dünyadan Sait Metin geçti. 1970’de doğdu. Divriği’li. 23 yaşında Sivas’da yakıldı. Halil amca konuşmaya başlar. Halil Amca:Hep ılımlı, olumlu bir yapısı vardır Sait’imin. Hiç küfretmez, yalan söylemezdi. Saygılı sevecen hayat dolu bir gençdi. Uzun boylu, yakışıklı, güçlü bedeninde sanki bir giz vardı, onu tanıyıp da sevmeyen olmazdı. En büyük tutkusu kitap okumaktı. Bazan ortadan kaybolduğunda sorardık nerede olduğunu, dostlarımın arasındaydım derdi. Dostları kitapları ve bağlaması. Hayattaki en büyük amacı çok zengin bir kitaplığa sahip olmaktı. İstediği kitaplığı birlikte kurmak için söz vermiştim Sait’ime. Çok yoğundu. Grup Güne Umut’da saz çalıyordu, Pir Sultan Abdal oyununda Pir Sultan’ı canlandırıyordu. Çankırı Meslek Yüksek okulunu bitirmiş ama tatmin olmamıştı. Bir fakülte daha bitirecekti. Son dönemlerde özellikle çok canlı, heyecanlıydı. Aradığını bulmuştu, Yeşim’i... Pir Sultan Abdal’da Balcan’ı oynayan Yeşim Özkan’ı... Birbirlerine uymuşlardı, çok yakışıyorlardı. Hiç ayrılmayacaklardı. Devlete çok güvendik. Bizi ve çocuklarımızı bu güven yaktı. Canım Sait... Haksızlığa yobazlığa baskılara karşı tarihsel savaş veren Pir Sultan Abdal yolunda öldün. Ruhun şad olsun. Bu ne ilk ne sondur. . Her yerde her zaman Ali’ler, Hüseyin’ler. Hallacı Mansur’lar, Şeyh Bedreddin’ler, Deniz’ler bu kavganın zincirinin halkalarıydılar. Tarih onları hep anacak. Huriye ve Yeşim Özkan Perdede Huriye ve Yeşim Özkan’ın resimleri. Sahneye baba girer. İskemleye oturur. Bu dünyadan Huriye Özkan geçti. 1971 yılında Ankara’da doğdu. 22 yaşında Sivas’da yakıldı. Bu dünyadan Yeşim Özkan geçti. 1973 yılında Ankara’da doğdu. 20 yaşında Sivas’da yakıldı. Anlatıcı Kadın: Özkan ailesinin ilk çocukları Huriye 1971de doğar. Baba: İlk çocuğumuzdu. Çok özenle büyüttük. Üç günlük bebekken Anıtkabir’de çimlerin üzerine yatırdık. Çocuklarımızı sık sık Anıtkabir’e götürdük. Biz ailecek Atatürk’ü çok severiz. Anlatıcı Kadın: Yeşim 1973de doğar. Baba: Sarı saçlı, sürmeli yeşil gözlüm... Hiç adını söylemedi Münire, hep tatlım benim diye sevdi. Anlatıcı Kadın: Huriye deneme lisesini birincilikle bitirdikten sonra Eczacılık Fakültesine girer. Yeşim’se Hacettepe Üniversitesinde Sosyal Hizmetler okumaktadır. İki kardeş de Pir Sultan Abdal derneğinin çalışmalarına katılır. Alevi kültürüne bağlı, üretme, paylaşma bilinciyle yüklü çağdaş iki genç kızdır. 1992 de ailenin bütün bireyleri giderler Banaz’a. Baba: Ağlayarak izledik bütün oyunu. Bir yanda Yıldız dağı bir yanda Pir Sultan’ın köyü... Köyün ortasında anfitiyatro... Anlatıcı Kadın: 1993 de Yeşim de Huriye de Pir Sultan Abdal oyununda anlatıcı ozan olarak görev alırlar. Yeşim babasına büyük bir coşkuyla gösterir proğramı. Semah, tiyatro, dinletiler, şairler, şiirler... Babanın içinden gitmek gelmez. Baba: Lanet olsun kanlı Sivas, adını anmak istemiyorum artık. Anlatıcı Kadın: Yeşim biraz tedirgindir. Baba bir olay çıkar mı acaba diye sorar. Baba: Devletin güvenlik güçleri var diye rahatlattım kızımı. Böylesi bir vahşet aklımın ucundan bile geçmedi. Sivas’ın yobazlara teslim olduğunu bilseydik gönderir miydik hiç çocuklarımızı. Cuma namazından çıkıp katlettiler. Camiden nefret ettiğim kadar hiç bir şeyden nefret etmiyorum artık. Orada karar alıp, uyguladılar. Hiç mi insanlık sevgisi yok bu yobazlarda! Ben dinlere karşıyım artık. Allah’a inanıyorum. Allah insanlarda vardır. İnsan sevgisinden daha büyük bir sevgi yoktur. Zakirler Kızılırmak boylarında bir şehir adlı türküyü söyler.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|