|
60...Kategori: Berlin Günceleri | 1 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 18 Haziran 2011 02:05:20 Yeni kapılar açılacak, yepyeni balkonlara çıkacağım yazıyla, şiirle... Bahçede çay içerken ikindi vakti, kuşların şakımaları beni köyümüzün yaylasına alıp götürdü. Serçeyi öteki kuşlardan neden daha fazla sevdiğimi düşündüm. Serçeyi yalın bir halk adamına, kadınına, kızına benzettiğimin nedenini bulamadım. Abartısızlığı beni büyülediğinden belki de.
30 Mayıs – 5 Haziran, 2011 30 Mayıs, Pazartesi Hava 30 derece. Türkiye’de yağmur yağıyor. Seçim meydanlarını dolduran, politikacıları dinlemeye gelen seçmenler yağmura falan aldırmadan vaatleri dinliyorlar. Coşkulu bir kalabalık var. Berlin’de o kadar seçim oldu, çoğu politikacıyı görmediğim gibi, afişlerde fotoğraflarını gördüm yalnızca, bağırtılı çağırtılı seçim otobüsleri de görmedim. Ayrıca onlarca ya da tonlarca gereksiz el ilanı, afiş, flama, kâğıt da görmedim. Nasıl da müsrif bir toplumuz! 31 Mayıs, Salı 60! 60 oldum! İnanılır gibi değil ama gerçek! Babam ve büyük ağabeyim erken, 40 bulmadan, öldüklerinden bende de erken öleceğim korkusu uzun süre peşimi ve yaşamımı, yani yakamı, bırakmadı. 40 yaşına geldiğimde rahat bir nefes alabildim. Onun için de yüz elli dostumla büyük bir doğum günü partisi yaptım. İlk kez doğum günümü böyle anlamlı bir biçimde kutladım. Bu benim yeniden doğuşum, hayata sımsıkı sarılışımdı. Ailecek kutlayalım istedik doğum günümü. Oysa bu yuvarlak yaşları hep kalabalık kutlamak bir gelenektir buralarda. Biz bahçede mangal yakarak altı kişi olalım istedik Emre’nin eşi ve Dirim’in nişanlısıyla birlikte. Bahçedeki masanın, sandalyelerin tozunu aldık. Mangala kömürü doldurdum. Hava enfesti ama ikindiye doğru gök gürlemeye, iri yağmur damlaları düşmeye başlamaz mı! Sonra sağanak yağmur başladı; gök yırtılırcasına gümbürdedi durdu. Hazırladığımız etleri, köfteleri fırında pişirdik. Yağmurun yağışına bakarak köpüklü şarabımızı içtik. 60’a nasıl geldiğimi anlayamadım demeyeceğim, dişimle tırnağımla geldiğimi biliyorum çünkü. 1 Haziran, Çarşamba Emekliliğim resmi ilk günü. Dün altmışa girdim, bugün emekliliğe eriştim. Yolun yarısını çoktan geçtim, içimde diri rüzgârlar, başı karlı genç dağlar; ıslık çalan çocuklar, suya saçlarını taratan serviler... İçimde ne çocuk sesi, ne zil, ne tebeşir, ne karatahta, ne sıra, ne avlu, ne teneffüs, ne öğretmenler odası, ne toplantılar, ne de tatili iple çekmeler... zaman baskısı kalktı cılız omuzlarımdan... Olmaz, olmayacak, göremeyeceğim derken, oldu, gördüm, yaşamaya başladım. İçimde çoban ateşleri yanıyor, düşlerim şiir sağıyor... önümde uzun bir gece değil ufuk göz kırpıyor... 2 Haziran, Perşembe Sabah kahvaltılarını hazırlamak daha bir heyecan veriyor bana. İşe yaramaz bir emekli değilim yani, yıllardır sabah kahvaltısını ben hazırladım, zevkle hazırlıyorum, bundan sonra daha da renklenecek, çeşitlenecek kahvaltı masamız. Güne iyi başlamak için bu gerekli çünkü. Sonra çalışma odama geçeceğim ve dosyalarımın, yarım kalan şiirlerimin, yazılarımın elinden tutacağım (tutmaya başladım bile). Sonra kaptıracağım kendimi harflerin, sözcüklerin, cümlelerin, yazacaklarımın (yazdıklarımın), düşlediklerimin büyülü dünyasına. Yeni kapılar açılacak, yepyeni balkonlara çıkacağım yazıyla, şiirle... Bahçede çay içerken ikindi vakti, kuşların şakımaları beni köyümüzün yaylasına alıp götürdü. Serçeyi öteki kuşlardan neden daha fazla sevdiğimi düşündüm. Serçeyi yalın bir halk adamına, kadınına, kızına benzettiğimin nedenini bulamadım. Abartısızlığı beni büyülediğinden belki de. Köyümüzde, yaylamızda her kuş serçeydi benim için sapanla avlama çalıştığım. Oysa ne çok farklı kuş türü vardı, anımsıyorum. Kuşlara dalıp gidince masadaki sohbeti kaçırdım. Gültekin yine şiire daldı dediler de öyle uyandım kuşların peşine takılmaktan. 3 Haziran, Cuma Nâzım Hikmet aramızdan ayrılalı 38 yıl olmuş bugün. Gurbette, postadaki mektuplara bakamadan yığılıp kalmış posta kutusunun önüne. Sevdiklerinden ne çok haber, mektup, kitap, dergi, gazete... beklemiş benim gibi. Telefon var ama ülkesiyle haberleşmesi yok, bilgisayar ise daha uzak bir düş. Yaşasaydı internetle haberleşme yüreğindeki gurbetin kapılarını açar mıydı dünyaya? Ben, gurbeti mektup, gazete, dergi, kitap bekleyerek içime gömdüm. Yenilmedim gurbete 31 yıl boyunca, onu kündeye getirdim bugüne dek en umutsuz, karamsar anlarımda da. Anadilim kurtardı beni, kitaplar, dergiler, şiirler, dost mektupları... beni küllerimden yeniden doğurdu. 4 Haziran, Cumartesi İkinci Yeni şiirini şöyle görüyor Muzaffer Erdost: “İkinci Yeni, değişen toplumun, değiştirdiği insanın, değişen şiiridir”. “İkinci Yeni, yazınsal ile sanatsal arasında, kolay şiirden zor şiire, şiir olan şiire bir geçiş, bir sıçrayıştı.” Ahmet Güntan’ın Parçalı Ham’da yer alan manifesto ve 40 şiir de İkinci Yeni’nin ortaya çıkışına benziyor bence. Kafiyesiz, sıfatsız, imgesiz, tüm söz sanatlarından uzak bir şiiri önümüze koyuyor Ahmet Güntan. Türk toplumu da iyisiyle kötüsüyle değişiyor. İktidar partisi dindar bir toplum, halk yaratma çabasında ama ülkemizdeki dinamikler buna izin vermeyecek orduyu sindirmelerine rağmen. Anılardan, bilgilerden, tarihten, günümüzdeki olaylardan, anektotlardan, alıntılardan, somuttan... yola çıkıyor Parçalı Ham. Zor şiir, çağımızın şiiri! 5 Haziran, Pazar Hava nasıl sıcaktı, 33 derece! Güzel ama bunaltıcı. Kanal, göl kenarları, ormanlar, parklar, bahçeler... güneşlenen insanlarla doluydu. Bugün biz de bitpazarındaydık, biriken bir yığın ve atmaya kıyamadığımız şeyi, satmak için. Sabah erkenden kalktık. Tezgâhı kurduk Belinda’yla birlikte. Çok kalabalık değildi ama yine de bir şeyler satıldı. Her malın mutlaka bir alıcısı var, bunu her pazara gelişimde daha iyi görüyorum. Satılmayacak nesneler bile alıcı buluyor. İnsan oğlu biriktiren bir yaratık. Biriktirdikçe biriktiriyor, sonra da bu biriktirdiklerinin arasında boğuluyor, nefes alamaz hale geliyor atamadıkça, azaltamadıkça. Rahime sık sık dolapları tepeden tırnağa düzeltiyor, azaltıyor, atıyor ya da satmak için ayırıyor. Yılda bir iki kez satış yapıyoruz. Ferahlıyoruz böylece. Üstelik değişik bir gün geçiriyoruz. Ben de önümüzden geçenleri gözlemliyorum, onların öykülerini düşünüyorum. Her yüzde ne öyküler gizlidir kim bilir!
Yorumlaryayla boztaş
{ 19 Ağustos 2015 12:33:29 }
Bir yudum suyu içer gibi okuyorum yazılanları. Günceleri çok severim, kendimce yazılmış dört defterim var. Gündelik gibi görünen olaylardan öylesine güzel duyumlar çıkar ki. Aynı burada yazıldığınca. İnsanın kendi düşünüp duyumsadığı ayrıntıları okuduklarında bulması çok güzel. Saygılarımla değerli Gültekin Emre.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|