A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

İlhan Cihaner - Söz konusu olan ülkeyse!

Kategori Kategori: Söyleşi | Yorumlar 2 Yorum | Yazar Yazan: Hatice Deniz | 27 Mayıs 2011 16:20:37

Türkiye'nin gündemine Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olarak giren, CHP'den Denizli millet vekili adayı "Elinizde yeterince imkân varsa, her insanın - suç olmasa bile - 'Keşke şunu yapmasaydım!' diyeceği bir nokta yakalarsınız. Ama söz konusu olan ülkeyse, söz konusu olan özgürlük ve demokrasiyse, mücadeleyse bu korkulara kapılmamak lazım..." diyen İlhan Cihaner ile bir söyleşi yaptık.

İlhan Cihaner kimdir?

Dünyanın belki de en zor sorusu; “Kimsiniz?” sorusudur. Kendisini tek bir unsurdan ibaret sayanlar için kolay olabilir bunu cevaplamak ama birden fazla kaynaktan beslenen insanlar için çok zor bir sorudur bu. Özet olarak bir şeyler söyleyelim o halde…
 
Ben 1968 Kars doğumluyum. Ortaokulu Kars’ta bitirdikten sonra, geri kalan eğitimimi Ankara’da tamamladım. Öğrencilik yıllarımda, ek gelir sağlamak amacıyla “Türkiye’nin Sesi” radyosunda çalıştım.  Bu çalışma süreci bittikten sonra hâkim-savcı sınavını kazandım. 1994 yılında, Cumhuriyet Savcısı olarak çalışmaya başladım. Sırasıyla Reyhan/Hatay, İdil/Şırnak, Çamlıdere/Ankara, Vezirköprü/Edirne, Erzincan ve Adana’da görev yaptım.
Adana, görevimden ayrıldığım yer. Bu yüzden benim için çok şey ifade ediyor. Adanalılar bu süreçte hep destekçim oldular. Eşim ve kızım da, hala oradalar.
 
Detaylarına biraz sonra değineceğimiz nedenler sonrasında, istifa edip CHP’den Denizli milletvekili adayı oldum.
 
Türkiye’nin gündemine Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı olarak girdiniz. Yürütmekte olduğunuz bir soruşturma sebebiyle hakkınızda açılan bir dava süreci yaşadınız. Tam olarak neydi soruşturduğunuz şey?
 
Evet, Türkiye’nin gündemine bu şekilde girdim. Özetleyecek olursak; soruşturma, bizim yasalarımıza göre suç olan, izinsiz yardım toplanmasıyla ve okul öncesi çocuklar için,  yasalara aykırı olarak, medrese tarzı eğitim verilmesiyle ilgiliydi. Toplanma amaçlarına aykırı şekilde; toplanan paraların kişisel çıkarlar için kullanılması, denetimi yapılamayacak şekilde harcanması şüphesi bizi soruşturma açmaya itti.  Deliller üzerine açılan soruşturma, ilerleyen zamanlarda, siyasilerle ve ihalelerle bağlantılı bir yapıyı çıkardı karşımıza. “Filistin’e yardım, Çeçenistan’a yardım!” adı altında toplanan paraların, kişisel servetlere aktarıldığına, lüks villalara harcandığına dair delillere ulaştım. Bu hükümetin hoşuna gitmedi. Önce Adalet Müfettişleri ile sonrasında başka merciiler ile hukuk dışı bir saldırı başladı.
 
Hukuk dışı saldırılardan kastınız nedir?
 
Öncelikle dosyaları usulsüz bir şekilde elimden almak istediler. Ben geri adım atmayınca, dönemin Başbakan Yardımcısı beni arayıp soruşturmadan vazgeçmemi ve tutukluları serbest bırakmamı istedi. Benzer talepler Adalet Bakanlığı’ndan da geldi. Bu baskılara rağmen geri adım atmayınca da, komplo olduğu çok açık olan bir biçimde, suçlamalara maruz kaldım. Onların iddiasına göre, daha önceden soruşturduğum bir örgütün üyesi olduğum suçlamalarına maruz kaldım. Bildiğiniz gibi 4 ay gibi bir süre tutuklu kaldım.  Bu sürecin sonrasında Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan istifa ettim.
 
Toplanan paraların nereye gittiği belli miydi?
 
Şunu vurgulamak lazım; Türkiye’de yardım toplamak belli kurallara bağlıdır. Bununla ilgili bir yardım toplama kanunu var. Her şeyden önce ilgili merciden izin alınması ve sürecin detaylı olarak kayıt altına alınması lazım.  Siz çıkıp, çok ulvi bir amaç uğruna para toplayabilirsiniz ama bu sürecin çok şeffaf olması gerekir.  Denetime açık hale gelmezse kafalarda soru işareti kalır. “Deniz Feneri” soruşturması da, aynı kapsamda değerlendirilmelidir. Para veren insanları tatmin eden bir denetim ve şeffaflığın olması gerekiyor. İzin alınmadan yapılan bu tarz eylemleri yasalar yaptırıma bağlıyor. Toplanış amacına aykırı bir harcama söz konusuysa son derece ağır bir suç olan dolandırıcılık ve zimmet suçuna vücut verebiliyor.  Böyle bir yasal durumumuz var…
 
Bizim soruşturmamızda bu durum,  tabii ki belli değil, çünkü soruşturmayı tamamlamaya izin verilmedi. Ancak yardımları toplayan kişilerin, hiçbir ticari faaliyetinin olmamasına rağmen, çok zengin bir yaşam sürmeleri, aramalar sırasında normal bir insanın üzerinde hiç olmayacak kadar nakit paraların bulunması ve kişilerin oldukça müreffeh yaşamaları, bu konuda ciddi bir fikir veriyordu bize… Zaten bizim soruşturmamız da buydu. Bağış toplamak için çok ciddi bir yapılanma kurulmasına rağmen şeffaflıkları yoktu. Toplanan paraların nereden gelip nereye gittiğine dair hiçbir detay yoktu.  
 


Bazı çevreler,  sizin inançlı insanları hedef aldığınızı iddia ettiler.
 
Şunu mutlaka vurgulamak lazım, burada soruşturmanın muhatabı kesinlikle inançlar değildi. Verilen eğitimin içeriği veya inananların  inançları doğrultusunda bir yere yardım yapmaları değildi. Biz, toplanan paraların, amacı uğruna harcanıp harcanmadığını ve kötüye kullanılıp kullanılmadığını araştırdık. Bu yardımların birilerinin çıkarlarına dönüşüp dönüşmediğiyle ilgilendik. Yani özünde biz, belli bir medyanın iddia ettiğinin aksine, inananlara yönelik bir komplonun içinde olmadık. Tam tersine, onların hakları için bir soruşturma içine girdik. Anadolu insanının, temiz duygularla verdiği yardımların akıbetini soruşturduk. Toplanan paralar birilerinin cebine gitmesin diye soruşturma yaptık.
 
Cemaat tipi örgütlenme yurtdışında da oldukça yaygın. Özellikle Almanya’da gurbetçilerin zorlukla biriktirdikleri paralara göz koyan pek çok sözde yardım kuruluşu olduğu biliniyor. Sizce bu kadar fazla sayıda kuruluşun yardım toplaması normal mi?
 
Bu tip örgütlenmeler bir dönem yurtdışına çok fazla yurttaş göndermiş. Para toplanması, yardım toplanması da cemaatlerin var olabilmesi için, ayrıca bir önem taşır. Hele söz konusu hedef kitle; anayurttan uzak, milli hisleri yoğun ve daha hassas olan insanlarsa, onları etkilemek çok daha kolay oluyor. Bu yüzden yurtdışı en büyük hareket alanıdır. 
 
Tabi, oralardaki yasal durumu bilmediğim için yorum yapamıyorum. Fakat “Deniz Feneri” davası bize gösteriyor ki bu sorun oralarda da var. Gazetelerdeki manşete göre bu davada 50 trilyonun akıbetinin belli olmadığı ortaya çıktı. Yani insanların temiz dayanışma duyguları için bu tarz faaliyetlerde bulunmaları güvenceye bağlanması gerekir. Bu para terör faaliyetlerine mi gidiyor, birilerinin şahsi servetine mi gidiyor, içeriğini onaylamadıkları bir eğitime mi gidiyor?  Özünde, sürece dair bir karşılık göstermek gerekir. Hesap verilebilir olduktan sonra kimse yardımı sorgulamaz.  Sivil toplum örgütleri de hesap verilebilir ve şeffaflık üzerinden bu yardımı yaparlar. Aksi takdirde “ Para benim, savcı ve devlet ne karışır?” gibi bir tepki ortaya konulamaz. Türkiye’de yasalar bize bunu soruşturmayı emrediyor ama bu işin birinci boyutu. İkincisi de; bu yapılanmalarla ilgili global şüpheler oluşmaya başladı. Bazı cemaatlerin faaliyetleri durduruluyor,  casusluk yaptıklarına dair iddialar ortaya konuyor. Onun için esas olan şeffaflık ve hesap verilebilirlik olması gerekir.
 
Siz tam olarak neyle suçlanıyorsunuz?
 
Önce yıldırma amaçlı bir politika izlendi bana karşı. Adliye lojmanlarında izinsiz “kamelya” yaptırdığım iddia edildi. Oysa izinliydi! Katıldığım seminere, vaktinden bir gün önce katıldığım  iddia edildi. Görevsiz olduğum halde soruşturma yaptığım iddia edildi. Görevimi kötüye kullandığım iddia edildi.
 
Oysa hem Erzurum’da yapılan yargılamalarda, hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda benim haklılığımı gösteren nihai kararlar verildi. Zaten bahsettiğim bütün öncü suçlamalar, beni durdurmak ve yıldırmak içindi. Dava dosyalarını elimden çıkarmam istendi. Gözdağıydı… Tamamen hukuk dışı suçlamalarla oluşturulan dosya kapanmasın diye rutin yazışmalara dahi cevap vermediler.
 
Bu öncü suçlamalara direnince, akıl dışı bir suçlamaya daha maruz kaldım. Meşhur “Islak İmza Dosyası” diye bilinen, AKP’yi Bitirme Planı olarak da basına yansıyan, sözde bir planı Erzincan’da yürürlüğe koyduğum iddia edildi. Oysa bu planın, 2009 yılının ortalarında oluşturulduğu söyleniyor. Fakat benim  soruşturmalarım 2007de başlamıştı. Burada baştan bir tutarsızlık söz konusu...  İnanılmaz hukuksuzluklar ve iftira olduğu belli olan akıl dışı iddialar söz konusuydu. Örneğin, benimle birlikte suçlanan insanların sadece ikisini tanıyordum. Benimle irtibatlıymış gibi göstermek istedikleri bazı insanlarla ve örgütlerle ilgili de, daha önce, faili meçhul cinayetlerle alakalı soruşturma açmıştım.
 
Gözaltına alınma görüntüleriniz pek çok internet sitesinde yayınlandı. Video kayıtlarını kim sızdırdı? Bu yasal mı?
 
Video kayıtlarını sızdıran, tartışmasız bir şekilde, Cumhuriyet Savcılığı ve Emniyet… Bunu net bir şekilde söylüyorum çünkü arama kaydı sadece ikisinin elinde vardı.  Henüz yeni tutuklanmışken, o kayıtlar mahkemeye dahi gitmemişken,  görüntüler sadece polisin ve emniyetin elindeyken başka kimse sızdırmış olamaz.
 
Burada özellikle Savcılığa vurgu yapmam gerek. Bildiğiniz üzere, yayınlanmış “Gizli Tanık” ifadeleri de var. Oysa gizli tanık beyanlarını doğrudan Cumhuriyet Savcısı alır. Emniyette bile olmayan bir bilgi, gizli tanık ifadesini verir vermez, gazetelerde yayınlanıyorsa bunun sızdırılma mercii bellidir. Onun için o sızdırmaların kaynağı da, sorumlusu da Cumhuriyet Savcılıklarıdır. Bunu eğip bükmenin anlamı yok.
 
Bazı gazetelerin ve televizyon kanallarının sürekli aleyhinize yayın yapmasının sebebi nedir sizce?
 
Sebep çok açık. Yaptığım soruşturmalar bazı kesimlerin çıkarlarına ters geldi. Hükümetle ilişkili bazı basın organları bana karşı cephe aldılar. Örneğin İliç’te bulunan bir “Altın Madeni” soruşturmam vardı benim. Hükümete mensup bazı siyasilerin de içinde bulunduğu bir tezgâhı ortaya çıkardık. Tahmin edeceğiniz üzere, hemen sistematik saldırılar başladı. Medyanın Hükümetle bağlantısı söz konusu,,. Ciddi bir medya etiği tartışmasına ihtiyaç var. Bazı manşetlerin tüm gazetelerde aynı gün, birbirinin aynı içerikle çıkması tesadüf olabilir mi?! Bu durum, örgütlü bir yapıyı işaret ediyor. Halkımızın bu konulara, özellikle dikkat etmesini tavsiye ederim.
 
Türkiye’de siyasetin gitgide kirlendiği, ideolojilerin, projelerin değil, kasetlerin ön plana çıkarıldığı bir dönemde siyasete atılmaktan korkmuyor musunuz?
 
Burada korkudan çok üzüntü söz konusu… İnsanların özel hayatlarına ilişkin bir takım görüntülerin sızdırılması tamamen itibarsızlaştırmaya yönelik. Sızdırılan kasetlerdeki görüşmeler, konuşmalar siyasetin artık bel altına indiğini gösterir. Bu, üzücü bir durum… Geldiğimiz çağda ihtiyacımız olan bu değil. Soruda da belirttiğiniz gibi, projeleri tartışmamız gereken bir zamanda gündem saptırılıyor. Zaten hükümet bunu sürekli yapıyor. Hatırlarsanız, bir dönem, yolsuzlukların üstünü türban tartışmalarıyla örttüler.  Fakat bulundukları sürece de türban meselesini çözecek tek bir girişimde bulunmadılar. Tam aksine konuyu alabildiğine sömürdüler.
 
Kaset konusunda da aynı duruş söz konusu... Konuyu alabildiğine sömürdüklerine bakarsak, arada organik bir bağ söz konusu olabilir. Çünkü çağdaş demokrasilerde ve çağdaş ülkelerde insanların güvenliği, inançları ve özel hayatları hükümetlere emanettir. Onlar bunu korumakla yükümlüdür. Bunu kötüye kullanmak da kabul edilebilir bir şey değil.
 
Elinizde yeterince imkân varsa, her insanın- suç olmasa bile-  “ Keşke şunu yapmasaydım! “ diyeceği bir nokta yakalarsınız.  Ama söz konusu olan ülkeyse, söz konusu olan özgürlük ve demokrasiyse, mücadeleyse bu korkulara kapılmamak lazım..  Benim bir tek endişem var!  Bu tarz bir örgütlenme kimleri esir almış olabilir? Benzer görüntüler kullanılarak susturulan hâkimler, savcılar, siyasiler var mıdır?   Türkiye’nin tüm gücüyle bu ahlaksız siyasetten sıyrılıp, sorumluları açığa çıkarması gerekir.
 
Müsaade edersiniz biraz da milletvekili adayı olduğunuz bölgeyle ilgi konuşmak istiyorum. Denizli’den aday olduğunuzun açıklanmasından sonra nasıl bir tepkiyle karşılaştınız?
 
Yoğun bir sevgiyle ve memnuniyetle karşılaştım. Sadece Denizli’den değil, Türkiye’nin her yerinden mutluluklarını ve desteklerini bildiren insanlarımız oldu. Telefonumu maksimum yoğunlukta kullanmak durumunda kaldım diyebilirim. Bu kadar yoğun bir ilgi beni de mutlu etti doğrusu.
 
Denizli doğumlu olmamanız sizce bir dezavantaj mı?
 
Bu siyasi rakiplerimce de kullanılan bir argüman. “Niye Denizlili birisi değil?” diye aleyhimde kampanya yürütüyorlar.
 
Yeri geldiğinde kardeşçe yaşamdan ve Anadolu mozaiğinden, Anadolu’nun kavimler diyarı olduğunda söz edeceksiniz; sonra coğrafi bir farklılığın dezavantaj olduğundan söz edeceksiniz. Bu ayrımcı bir yaklaşım olur.  Siyasi iktidar bunu ilk kez yapmıyor.  İşine geldikçe kullanıyor. Oysa insanlar doğdukları yeri seçemiyorlar. Hepimiz bir yerde doğmuş, başka bir yerde okumuş, belki bambaşka bir yerde de büyümüşüzdür. Çağdaş dünyadaysak; bunun konuşulması bile ayıp bence. 
 
Türklerin Avustralya’ya göçü 40 yılını doldurdu. Memleketten binlerce kilometre uzakta olsa da, hala kalbi Türkiye için atan vatandaşlarımız siyasete müdahale edebilir mi?
 
Tabii ki eder. Özellikle bizim ülkemizde, çelişkili de olsa, dışarıdan gelen tepkiler çok daha fazla yankı bulur.  Avustralya’da oy kullanabilecek vatandaşlarımız Türk siyasetine etki edebilir. Ancak siyasete sadece oy kullanmak olarak bakmamak gerek.  
 
Orada, Türkiye gündemini yakından takip ettiklerini biliyorum. Belli araçlarla fikirlerini ortaya koymaları gerekir. Dışardan bir bakışla daha eleştirel olmaları gerektiğini düşünüyorum.  Avustralya, bizim çözemediğimiz pek çok demokratik sorunu çözmüş bir ülke.  Vatandaşlarımızın, oradaki siyasi mekanizmada yer bulmaları gerektiğine inanıyorum. Yaşadıkları ülkede de siyasete elden geldiğince müdahil olmaları, karar mekanizmalarında yer almaları, ülkemizdeki siyasete de katkı vermelerini sağlar. Şunu vurgulamak gerekir; Türkiye’ye ilişkin fikirlerini oluştururken sorgulayıcı olmalılar. Alternatif bilgi edinme kanallarını zorlamalılar. Ben, hükümetin tekelindeki medya yerine, muhalif seslere de kulak kabartmalarını tavsiye ederim..
 
 
Denizli kökenli çok büyük bir toplum yaşıyor Avustralya’da, onlara bir mesajınız olacak mı?
 
Türkiye’yi ve Denizli’yi, daha iyi bir noktaya getirmek için önerilerini, eleştirilerini ve desteklerini bekliyoruz. Mustafa Kemal’in kurduğu bu güzel Cumhuriyet’i daha ileriye götürme konusunda, herkesi üzerine düşen görevleri yerine getirmeye davet ediyorum. Hepsine selam, saygı iletiyorum.
 
Sayın Cihaner, yoğun seçim gündeminize rağmen, ayorum.com  ve Turkish News Weekly’e vakit ayırdığınız için okuyucularımız adına çok teşekkür ederim.
 
Fotoğraf: Duygu Şahin
 
 
 
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 4 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

deniz günal { 28 Mayıs 2011 00:27:23 }
sevgili Hatice Deniz'e ve İlhan Cihaner'e avustralya'dan sonsuz sevgiler... yürekten başarılar diliyorum.

biliyorum ki, aydınlarımızın başarısı, bizim memleketimizle olan bağımızı keder değil sevinçle, coşkuyla güçlendirecek.

deniz
haldun ali { 27 Mayıs 2011 16:59:58 }
İlhan Cihaner; Cumhuriyetçilerin, Atatürkçülerin direniş sembolüdür. Cemaatçiler, AKP'ciler, Cumhuriyet düşmanları ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar, Denizli'nin Cihaner'e sahip çıkacağını biliyorum. Meclis'te de Cumhuriyetçilerin yılmaz sesi olacağına eminim.
Cihaner'in dediği gibi "Söz konusu olan ülkeyse korkmamak lazım"
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git