
12 Haziran seçimlerine günler kala derinleşen "Kemalist brokrasi" ve "Yeşil Sermaye" arasındaki kamplaşma giderek daha da keskin bir hal alıyor. Liderlerin küfürleşmeye varan tartışmalari, özel hayatın gizliliğine ilişkin kasetler, "çılgın projeler" eşliğinde bir seçim kampanyası daha yaşanıyor. Kameralar önünde yaşanan bütün bu toplumsal çıldırmışlık beni daha da fazla endişelendiriyor.
Basının büyük bir iştahla gündeme taşıdığı her söz dalaşı, her yeni "çılgın proje" ne yazık ki bu coğrafyada yaşayanan; artan işsizliği, ayrımcılığı ve giderek yaklaşan tehlikeyi gizlemekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. Gerek sosyal medyadan gerekse gelişmelerden anladığım kadarıyla toplumun büyük bir çoğunluğu bu iki kamp'in yanında saf tutuyor. Bunda medyanın hemen hemen hergün yayınladiği haber ve hiçbir zaman kaynaklarının açıklanmadıgı seçim anketleri büyük bir rol oynuyor.
SORUN TEMSİL SORUNUİnsanlarin en çok gözden kaçırdığı konuların başında ise mevcut siyasi sistem ve meclis düzeninde aslında toplumun çok küçük bir kısmının temsil edildiği gerçeğidir. AKP hükümetinin toplumun büyük bir kesiminin "desteğini" aldığı ortada. Diğer taraftan CHP’nin oylarını da üzerine koyarsak bu iki siyasi parti Türkiye'nin toplamda %70 temsil ettikleri iddasında. Ancak Türkiye nufüsunun %52'ni benimde içinde olduğum 30 yaş ve altı gençler oluşturuyor. Bu perspektiften bakınca AKP ve CHP hükümeti bu gençleri nasıl temsil ediyor veya onlar için ne yapmayı hedefliyor. Gençlerin % 20' den fazlası üniversite eğitimlerini tamamladıktan sonra iş bulamıyor. Futbol ile uyuşturuluyor, kamuoyuna "Münnever Karabulut cinayeti" olarak damgasını vuran benzeri vahşi cinayetlerle mansetlere taşınıyor ve bir ruhsal cinnet hali giderek artıyor.
Temsil konusunda diğer bir tartışmali konu ise kadınların meclisteki siyasi temsili. Bunun en büyük nedenlerinden biride politikanın herzaman bir erkek işi olarak görülmesi ve ataerkil toplumumuzdaki kadınların "ben bilmem beyim bilir" anlayışını kıramamış olmasından da kaynaklanmaktadır. Birçok kadın bırakın seçilmeyi oyunu bile diğer aile bireylerinin baskısı olmaksızın kullanamamaktadır.
Türkiye de kadınların sadece kadın oldukları için baskı gördükleri ve cinsel tacize uğradıkları sayısız örnek ve binlerce 3. sayfa haberi var. Ancak meclis sıralarında göbegini kaşıyarak oturan, yeri geldiği zaman evinde eşine siddet uygulayan bu iktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri ne zaman ülkemizdeki töre cinayetleri, cinsiyet ayrımcılığı veya kadına şiddet konusunda bir girişimde bulundu.
Hatırlatmakta yarar var. Anayasanın 80. maddesi şöyle der "TBMM üyeleri kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler. Hala 4320 Sayılı Ailenin korunması Hakkında Kanun boşanmış ve evli olmayan kadınları dışarıda bırakıyor ve birçok konuda polis, savcılar ve hakimler görevlerini ihmal ediyorlar.
Öte yandan 1935 ten bu yana 8 bin 794 erkek vekil meclise girerken kadınların sayısı 236'da kalmış bulunuyor.
Ne yazık ki temsil konusunda örnekleri Kürtlere yada Alevilere de getirmek gayet tabi mümkün. Yaklaşan bir başka seçimle ne yazık ki yıllardır süregelen benzer bir sorun tekrar gün yüzüne çıkıyor. Bu toplumun büyük çoğunlugu kendi seçtiği milletvekilleri tarafından temsil edilmiyor ama buna rağmen yinede aynı parti ve insanlara oy vermekten geri kalmıyor.
Son olarak AKP'nin geçtigimiz seçim programında bulunan ve herzaman olduğu gibi lafta kalan vaadlerinden bir tanesi de seçim barajinin indirilmesi yönündeydi. Türkiye'nin farklı renklerinin sesini yükseltememesinin ve temsil sorunun en büyük nedeni çağ dışı kalmış bir baraj sistemi uygulamasıdır. Mevcut barajin indirilmesi değil topyekün kaldırılması gerekmektedir. Bu halk artık Türkiye'de merkez sağ ve sol partilerinin dışında partiler tarafından da mecliste temsil edilmeli ve tercihini bu iki parti dışında başka partiden yana kullanırsa oyunun boşa gideceği inancını da terk etmelidir.