"Kim ne derse desin/ ama kendi kendini doğurmuş bir mermer / insanlığın geleceğine gebe". Şiirin kalbine işlense de bu mermer metaforu, hayatın kalbine işlenmeyince bir işe yaramıyor. Ucube'yi savunurken "Uc Be" dedim, o namussuzlar çekilip gitsin başımızdan diye ama onların o talan, soygun ortamından çekilmeye hiç mi hiç niyetleri, istekleri yok. Bir heykel yıkılır ama başka heykeller yapılır, yapılacaktır elbette.
2 Mayıs, Pazartesi
Çağdaş Macar edebiyatının en önemli adlarından biri Imre Kertész. Onun Kadersizlik romanı on altı yaşındaki Yahudi asıllı bir Macar gencinin gözüyle 2. Dünya Savaşı’nı anlatıyor. İşte dünyanın sonu, yani sona sürüklenirken hayatta kalma savaşımının içler acıtıcı, kavurucu öyküsü, romanı.
Dünya bir kez daha yaşamasaydı keşke bu acıları. Ama Irak’ta, Afganis’tanda, Libya’da... yaşanıyor acılar, ölümler, “kadersizlik”ler. Petrol kavgası bunun adı, demokrasi falan değil. Üzücü olan çıkar uğruna dünyanın sonunun hazırlanması. Sendikalar seyirci buna, silah fabrikatörleri değil ama, onlar savaş peşinde, kâr peşinde.
3 Mayıs, Salı
Ucube üzerine yazdığım şiirin bir yerinde
“Kim ne derse desin
ama kendi kendini doğurmuş bir mermer
insanlığın geleceğine gebe”.
Bu gebelik “İnsanlık Anıtı”nı kurtaramayacak, bu kesin ama geleceğimizi kurtaramayacağı da kesin. Şiirin kalbine işlense de bu mermer metaforu, hayatın kalbine işlenmeyince bir işe yaramıyor. Ucube’yi savunurken “Uc Be” dedim, o namussuzlar çekilip gitsin başımızdan diye ama onların o talan, soygun ortamından çekilmeye hiç mi hiç niyetleri, istekleri yok.
Bir heykel yıkılır ama başka heykeller yapılır, yapılacaktır elbette.
4 Mayıs, Çarşamba
“Göçün Edebiyata Yansıması” paneli oldukça kalabalıktı. Adnan Binyazar, Yüksel Pazarkaya, Habib Bektaş, Menekşe Toprak’ın katıldığı paneli ben yönettim. Anında da Almancaya çevrildi konuşmalarımız. Göçün tarihsel sürecine ve bu süreçte ortaya çıkan yazınsal metinlere, yapıtlara değinme fırsatı bulduk orasından burasından.
Aslında çok dallı budaklı bir konu bu göç olgusu ve edebiyat. Günlerce konuşsak yine de konuşacağımız ne çok şey kalır değinemediğimiz. Kadın sorunundan özleme, iş kazalarından dile, aşktan cinayetlere, eğitimden işsizliğe, sıla yolundaki trafik kazalarından düğünlere, iki dillikten melezliğe... konuş konuşabildiğince.
Biz her şeye biraz biraz değindik; daha vaktimiz olsaydı, dinleyenlerin de sabrı... ne iyi olacaktı.
5 Mayıs, Perşembe
İzmir’den konuklarımız (Rahime’nin yeğeni, eşi ve bebekleri) geldi: Didem, Ayhan ve on dört aylık, Utku.Evimiz şenleniverdi.
Konuksuz evi düşünmek bile istemiyorum. Düğün heyecanı gün gün artarak kendini iyice belli ediyor. Biz bir şey yapmasak da, aklımızdan hiç çıkmıyor. Didem’ler rokalar, çerezler, kokulu domatesler, Kelkit çökeleği, incecik ve de küçücük salatalıklar... getirmişler. Gece yarısı pazara gidip gelmiş gibi olduk. Türkiye kokusu siniverdi evimize konuklarımızla.
6 Mayıs, Cuma
Kanal boyunda gezinti ama önce rokalı, kokulu domatesli enfes bir kahvaltı. Utku için komşumuzun çocuklarının arabalarından birini alıyoruz. Arabaya alışık olamayan Utku’yu bir annesi, bir babası kucağa alıyor. Arada bir de bebek arabasına koyuyoruz. Kimi zaman hoşuna gidiyor ama hemen canı mı sıkılıyor, alışmadığından mıdır, kucak istiyor, mızıldanıyor. Bebek bakmayı unutmuşuz, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Her şeyi Utku’ya göre ayarlıyoruz.
7 Mayıs, Cumartesi
Rahime ve Didem berbere gittiler erkenden. Saçlarından ve berberden memnun değiller. Giyindik. Helen bizi aldı, Didem’leri de Dirim. Nikah dairesi enfes, gotik bir bina, kilise. Sakin, sessiz. Nikah memuru, bir Türk. Buna çok şaşırıyoruz. Her türlü işte Türklerin, daha doğrusu yabancıların, çalıştığını biliyorduk ama bir Türkün nikah kıyacağını hiç aklımıza getirmediğimiz gibi, hiç duymamıştık da.
Berlin’de hukuk fakültesinden mezun olduktan sonra on üç yıldır bu işi yapıyormuş soyadı Öztürk olan nikah memuru Türk. Eğlenceli, esprili bir insan, güler yüzlü. Pakistanlı ya da Hintli bir yüzü var. Üst düzeyde bir yerlerde yer alınca yabancılar, geldikleri ülke öne çıkmıyor, ön yargılar işlemiyor bu durumda.
8 Mayıs, Pazar
Dün geceki düğünün yorgunluğundan daha çok düğün heyecanının ve telaşının bitmesine sevindik. Düğüne katılan 90 kişinin çoğu Belinda’nın akrabasıyla Emre ve onun arkadaşlarıydı. Erkek tarafından fazla kimse yoktu. Onun için Temmuz sonunda Ayvalık’ta da bir eğlence yapacağız.
Yemeklerle birlikte lokantanın bahçesi ve hava çok güzeldi. Yenildi içildi ve eğlenildi. Güzel, sade bir düğün oldu. Belinda ve Emre mutluydu, düğüne katılanlar da.