Türkçeyi sevmek ne demektir? Özdemir Asaf, bunu şöyle dillendiriyor: "Türkçeyi sevmek demek, onun bir ses veren parçasından sesler veren cümlesine kadar nesi varsa onları yerlerce ve durumlarca hırsız veya yalancı yapmamaya çalışmak demektir. Geveze veya kaçak, küstah veya korkak yapmamak demektir. Atılgan veya sinsi, köle veya esir kılmamak, bol veya ucuz, kolay veya yanlış harcamamak lâzımdır. Bitişiklerini, yanaşıklarını, incelik, kalınlık düzenlerini keyfince bozmamak demektir." Şiirlere Sarın Beni
11 - 17 Nisan, 2011
11 Nisan, Pazartesi
Şeytanın Ayak İzleri (YKY), John Burnside. Kitaba fena kaptırdım kendim: “Sıradan görünen hayatların ardındaki şaşırtıcı sırların yapbozlarıyla döşenmiş bir kendini arayış öyküsü” “içindeki yabancılık hissi” yok olmayanların öyküsü.
“Burada yıldızlar hep daha yakın gözükür, günlük hayatımın bir parçası olan rüzgâr bana düşlediğim rüyaları bahşeder, sert havalarda tanıdık bir köpek gibi beni evin içine kadar takip eder, mutfağa girip kaybolmadan önce holde bir iki dakika döner dururdu. Yağmur anide bastırır ve kepenkleri döver; sabah güneşi telgraf gibi gelirdi.”
“Korkmak, dünyaya karşı gayet iyi bir hazırlıktır”
12 Nisan, Salı
Özdemir Asaf’in ça’sı “otokopi” denemeleriyle bezeli. Kendinden yola çıkıp kendine varma çabası, iç dökme değil, içli dışlı olma hiç değil ama kendisinin nerede olduğunu görme çabası.
“Benim hikâyelerim sizin hikâyelerinizdir. Ben kendi hikâyelerimi sizinkilerin arasına serpiştirdim. Sizin hikâyelerinizin birçok yerlerini başkalarına bıraktım, kalanlarını biraz sıkıştırdım, o kadar.” O hiçbir akımın içinde değil, bu dışlamak anlamına gelmiyor. O çok okuyan biridir hem kendini “savunmak, hem de boyun eğmemek için.”
13 Nisan, Çarşamba
Tanıdığı ama pek tanımadığı da biri, kendi “öz”ü Özdemir Asaf’ın. O kendini zorlamaz yazarken, konuştuğu gibi yazar. Diline ne gelirse kullanır, “tutmuş yeni sözcükleri de” kullanır.
Isınamadığı sözcükleri kullanmaz.
Yani “Yeni şiiri sevmek” demek, “şiiri yeni sevmek” değil mi?
14 Nisan, Perşembe
Türkçeyi sevmek ne demektir? Özdemir Asaf, bunu şöyle dillendiriyor:
“Türkçeyi sevmek demek, onun bir ses veren parçasından sesler veren cümlesine kadar nesi varsa onları yerlerce ve durumlarca hırsız veya yalancı yapmamaya çalışmak demektir. Geveze veya kaçak, küstah veya korkak yapmamak demektir. Atılgan veya sinsi, köle veya esir kılmamak, bol veya ucuz, kolay veya yanlış harcamamak lâzımdır. Bitişiklerini, yanaşıklarını, incelik, kalınlık düzenlerini keyfince bozmamak demektir.”
“ ‘Şiir kelimelerin dansıdır’ ” diyenlere o şöyle yanıt veriyor:
“Hayır. Şair kelimelerin dans hocası değildir.”
“Şair amansız düşmanı kelimelerle boğuşur. Zaten kelimeler de şaire: ‘gel oynayalım’ demezler.”
15 Nisan, Cuma
Özdemir Asaf’ın şu sözleri kaç şairi düşündürdü acaba?
“Ben bir şair olarak yaşamı (derinliğine, genişliğine) açamazsam, yaşam da beni akışına alıp götürür.”
Yaşamın akışına kapılıp gidenleri bugün kim anımsıyor? Onun için şiir ki “gözün ilk algıları değil, duyguların yargıları da değil, kafanın vargılarıdır.”
16 Nisan, Cumartesi
Bahçeyi düzenledik. Çiçek tohumları ektik. Isırgan topladık. Isırganın faydalarını buldum Ramis Dara’nın Vefalı Dostlarım Şifalı Otlarım (2006) kitabından.
“Bitkinin güçlendirici, uyarıcı, iştah açıcı, idrar ve balgam söktürücü, kan temizleyici, kanamaları durdurucu, tansiyon düşürücü etkileri” varmış.
“Guta, astıma, romatizmaya”ya da iyi geliyormuş bahçemizde durupduran bu yararlı bitkinin.
İlk kez mutfağımıza giriyor ısırgan. Ispanaktan hangi yemekler yapılıyorsa ısırgandan da aynısı yapılırmış.
Biz böreğini yaptık, çok lezzetliydi. Bahçemizde başka neler var kim bilir ama biz bilmiyoruz.
17 Nisan, Pazar
Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü ama Rahime’nin de doğum günü. Kanal boyunda yürüdük sabah kahvaltısından sonra. Bit pazarında gittik. Ben Alman toplumundaki erkek egemenliğin anlatan “Erkek Resimleri” başlıklı bir karikatür albümü aldım. “Karikatürlerin Aynası” alt başlığını taşıyan bu albümde 19. Yüzyılın Almanya’sından erkek portreleriyle birlikte tarih, politika, günlük yaşam, kariyer, yöneticiler, hayvanlar, erkek tanrılar, askerler, devlet, sarhoşlar, aşk, şiddet, ... karikatürleri yer alıyor.
Uzun bir süre elimden düşmeyecek, sonra da karikatür tarihçisi arkadaşım Turgut Çeviker’e vereceğim bu anlamlı, özel, özgün albümü. O bu albümden yola çıkarak nasıl güzel kitaplar hazırlar kim bilir?
Akşam ailecek hep bir aradayız. Rahime’nin doğum gününü kutluyoruz nohutlu, küçük köfteli mantı yiyerek. Çocuklar bu yemeği çok seviyorlar ve başka yemeklere tercih ediyorlar hep. Doğum günleri aileyi bir araya getirmesi açısından da önemsenmeli bence.