|
Huzuru yatak odası betimlemede bulan ressamKategori: Unutulmayan Yapıtlar | 1 Yorum | Yazan: Onur Ayangil | 16 Nisan 2011 02:05:47 Arles'daki Yatak Odası, post empresyonist 19. Yüzyıl ressamı Vincent van Gogh'un peşpeşe ürettiği üç ayrı resmin ortak adıdır. Resimler birbirine çok benzemesine karşın, duvarı süsleyen tablolardaki farklılıklar ve zemin renginin değişik olması ile ayırt edilebilirler. Resim Van Gogh'un Arles'da, Lamartine meydanındaki evinin yatak odasını betimlemektedir.
İlk resim (Değişke 1) 72X79 cm. boyutlarında olup Ekim 1888 de, gene aynı boyutlardaki ikinci resim (Değişke 2) Eylül 1889 da, üçüncü versiyonsa(Değişke 3), 57.5X74 cm. boyutlarında olup, Eylül 1889 yılında tamamlandı. İlk resim Amsterdam’da Van Gogh müzesinde, ikinci resim Chicago Sanat Enstitüsü’nde, üçüncü resimse Paris’de Musée d’Orsay’de seyirciyle buluşmaktadır. İlk resim aşamasında Van Gogh, Arles’daki bu odayı sanatçı arkadaşlarının ve kardeşi Théo’nun konaklaması için planlamış ve kardeşine etraflıca anlatabilmek için odanın krokisini ve kafasında planladığı resmin etraflı tanımını yapmıştı, kardeşine yolladığı bir mektupta. Van Gogh odadaki her mobilyayı inceden inceye düşünmüştü. Mektuplarından birinde şöyle yazıyordu Théo’ya: “Sevgili Théo, Odayı gözlerinde canlandırabilmen için bir krokisini yolluyorum. Beni sorarsan, iyiyim. Gözlerimin yorgunluğu sürse de, yeni düşüncemi kafamda planlamaya ve sana anlatmama mani olamadı. 30 numara tuale yapılmış bir tablo daha. Bu kez söz konusu sadece yatak odam, rengin her şey kabul edildiği, ve sadeliği kadar nesnelerin de tarzları bakımından yüceldiği bu resim insanda dinlenme ve daha da ötesi uyuma isteği doğuruyor. Tek sözcükle, resme baktığında beynin ve imgelemin dinlenecek. Duvarlar soluk mor. Zemin kiremit rengi. Yatağın ve iskemlelerin ahşabı taze tereyağı renginde. Yastıklar ve çarşaf yeşilimsi limon rengi. Battaniye cırtlak kırmızı. Tualet masası portakal rengi, leğen ise mavi. Kapılar leylak rengi. Hepsi bu, kepenkleri kapalı bu odada başkaca bir şey yok. Kaba hatlarıyla mobilyalar da önüne geçilemez bir sükunu simgeliyor. Tablolardan iskemlelere kadar her birinin kendine özgü bir karakteri var. Örneğin yatağın sağlam yapısı dayanıklılığı ve huzuru yansıtmakta. Duvarda asılı portreler, ayna, havlu ve birkaç elbise. Çerçeveye gelince, resimde hiç beyaz olmadığına göre, beyaz olmalı. Yakalaması zor olan huzura meydan okumak uğruna bunları yapmalıydım. Konu üstüne daha da çalışacağım, ama konseptin ne denli basit olduğunu görüyorsun. Gölgeleri de yok ettim, resim adeta bir Japon estampına dönüştü. Sana uzun uzun yazamıyorum, uyumam gerek zira sabahın köründe kalkıp resme devam edeceğim. Ancak böyle bitirebilirim kısa zamanda resmi. Ağrıların ne alemde, bana yazmayı ihmal etme. Bana kısa zamanda yanıt vermeyi unutma. Sana bir gün diğer odaların da krokisini yollayabilirim. Ellerinden sıkarım. Her zaman seninle olan…” Kardeşin Vincent Yukarıda yazdıklarına karşın yaptığı resim, Van Gogh’u yalanlamakta ve kompozisyondaki yön karmaşası ve kümelemedeki düzensizlikler onun dengesiz ruh yapısını ve iç karmaşasını açığa çıkarmaktadır. Kompozisyonu oluşturan her öge, resmin üst sınırı tarafından kesilmiş durumda : duvarlar, kapılar, pencere ve tablolar. İskemlelerden biri güvensizliği anlatmak istercesine kapıdan girip çıkanı gözleyecek konuma, diğeri de sanki yataktaki hastayı gözlemleyen bir hemşire ya da hasta yavrusu için endişelenen bir anayı çağrıştırmak istercesine yatağın baş ucuna yerleştirilmiş. Bir çok öge de çift düşünülmüş : iki yastık, iki iskemle,iki portre, hatta iki kapı görüyoruz. Bu ikilemeleri yorumlamak bizi bir çok psikolojik bulguya ulaştırıyor. Şimdi gelelim en önemli konuya. Bir ressam için en güç ve sabır zorlayan iş, yaptığı bir resmin aynından bir tane daha üretmektir. Bunu beceren ressamlar olmuşsa da genelde konu aynı olmak koşuluyla farklı kompozisyonlar denemişlerdir. Örnek olarak Manet’nin Folies Bergeres’deki bar adlı yapıtını verebiliriz. Burada hem her iki resim arasında önemli bir kompozisyon farkı olduğunu, hem birinin diğerine göre daha spontane bir stilde yapıldığını, hem de her iki resim arasında önemli boyut farkları olduğunu (Biri 47X56 cm. diğeri 96X130 cm. boyutlarında) görmekteyiz. Kaldı ki birinin diğer resmin eskizi niteliğinde yapıldığı da bilgilerimiz arasında. Ama Van Gogh resimlerinde durum böyle değil. O zaman ilk olarak, sanatçının dengesiz yapısının ve düzensiz yaşantısının bu yola başvurmasına neden olduğu geliyor akla. Ama fikrini aldığım psikiyatriyle ilgili kişiler, bu tür ruh yapısına taşıyanların son derece iritabl olduklarını, sıkıntılı bir ruh haline sahip olduklarından tekrarın getirdiği monotonluğa asla katlanamayacaklarını söylüyorlar. İkinci olarak akla gelen, önceki versiyonlarda gördüğü eksiklerin ve kusurların düzeltilmesi için sonraki versiyonları yaptığı. Ama bu da doğru olamaz, zira üç resmin kompozisyonları arasında önemli hiçbir fark yok, sanatsal açıdan da belirgin bir ayrım gözlemlenemiyor. Tek neden, bu yatak odası konusunun ve o odada var olduğunu ileri sürdüğü huzurun onu çok sardığı. Mektubunda Theo’ya anlattığı sükunu, iç huzurunu ve dinginliği büyük bir olasılıkla bizzat yakalıyordu, bu resimlere kendini kaptırdığında. Bu nedenle de sıkılmanın tam aksine büyük bir huzur ve mutluluk duymaktaydı bu resimleri yaparken. Dostu Gauguin’i de konuk etmeyi düşünüyordu bu evde. Soldaki kapının açıldığı oda, Gauguin için düşündüğü odaydı. Yukarıdaki mektubun sonunda Theo’ya “Sana bir gün diğer odaların da krokisini yollayabilirim” demekte. Ama diğer odaların krokisini yollamak yerine aynı odanın resimlerini yapmakta israr ettiğini görüyoruz. Bence bu israrın başlıca nedeni de şu olay olabilir… 1888 yılında, yani ilk resmi yaptığı yıl, Gauguin’le tartışan Vincent, sağ kulağını jiletle kesiyor ve hemen genel eve koşup, Rachel adlı fahişeye kesik kulağını gösterdikten sonra evine, yatağına dönüyor ve kanlar içinde uzanıyor. Mayıs 1889 da da, samimi arkadaşıyla yaşadığı bu olayın yarattığı travma nedeniyle akıl hastanesine kaldırılıyor. Son iki versiyonu akıl hastanesinde yapıyor. Büyük umutlarla bağlanmış olduğu ve bir odasının resmini huzurun simgesi olarak yaptığı evinde, yan odada konuk etmenin hayallerini kurduğu Gauguin’in umulmadık bir zamanda yaşattığı düş kırıklığı karşısında, teselliyi umutlarının simgesi haline gelen o odanın resmini yapmakta bulması, huzuru o resme attığı fırça darbelerinde yakalaması ve o resmi defalarca yinelemesi hiç de yadırganamaz sanırım. Ben sizlere, Van Gogh’un belki de yaşamı boyunca yakalayamadığı huzuru hep içinizde duyumsamanızı diliyor, esen kalın diyorum.
Yorumlaraykut yazgan
{ 16 Nisan 2011 11:00:17 }
bence, toplumun "akıllı" ya da "aklıbaşında diye sınıflandırdığı insanların hiçbirisi sanatla içiçe olamaz, yazı, şiir yazamaz. ve eğer şöhret ve ticari kayguları varsa resim yapamaz.
Diğer Sayfalar: 1. sanatkar psiko-kadranda ibrenin "deli"yi gösteren rakamlara yakın olan kişidir. o'nun yazdığı her satırı ve her boyadığı resmi, "freud yanılgısı" olarak sonradan türeyen bir takım psiko-bilginlerin değerlerine kurban etmesek iyi olur bence. zira bu şekilde karşısında hayranlık duyduğumuz bir eserin birilerinin "manyak" ölçüsüne göre yapılmış olduğunu duymak bizi hem üzer hem de irite edip bundan böyle ön yargılarla eserlere bakmamızı sağlar..
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|