Bu ben miyim? Vay be! Artık benim de bir köşem var. Yürüyüşüm değişti valla. Yazarım bak! Ona göre. Ne biçim kahve lan bu! Ben seni bir yazayım da gör. Sen ne bakıyorsun ulan? Yazarım ha! Bayağı bir güç sahibi oluyormuş insan köşesi olunca. Havalı iş Allah için. Burnum düşse eğilip almam. İstediğim filme "iyi" yazarım, istediğime "kötü". Köşe benim, kime ne?
Bazen bir arkadaşı kayırır, bazen de sevmediğim birini yerin dibine batırım.
Bir anlamda var mı ulan bana yan bakan?
Aslında insan isterse köşesini paraya da tahvil edebilir.
Sen beni gör, ben de senin filmine iyi yazayım. Bastır parayı, al övgüyü.
Başlangıçta düşük tutarım fiyatları.
Sonra kendiliğinden artan benzin fiyatları gibi otomatiğe bağlarım.
İyi iş doğrusu. Zaten yemeyen var mı ki?
Halkımız çalışkan belediye başkanları için ne diyor?..
İşini yapsın, canımı yesin abicim.
Adamlar durup dururken dünyanın sayılı zengini olmuyor.
Ne derdi rahmetli Özal: “Benim memurum işini bilir.”
Özal’ın memuru işini biliyor da Tayyip’ in köşe yazan bilmiyor mu?
Benim Sayın Başbakanım belki de yayından kaldırdığı
“Olacak O Kadar” programımı yeniden yayına koyar.
Koymazsa yazarım ona göre…
Ona sorarsanız, belki de “Benim haberim yok” diyecek.
Biz de adamı yanlış değerlendiriyoruz canım.
23 Nisan’da makamına oturan gençlere;
“Artık bu ülkenin başbakanı sizsiniz. İster asarsınız, ister kesersiniz” dedi.
Bu sözü illa adam asmak ya da birini kesmek diye algılayan, biz fesatlarız.
Belki kurban kesmeyi, çamaşır asmayı falan kastetti.
Şimdi karikatüriste bak sen, koskoca Başbakanım’ı çiziktir, kedi yap.
Nasıl verdi mahkemeye? Çatır çatır da aldı tazminatı.
Adamın biri çıkmış karşısına. “Ben bu memur maaşıyla yaşayamıyorum” diyor.
600 lira para alıyorsun. Yüzüne gözüne dursun. 200 lirasını harca, 400′ü ile yatırım yap.
Özal’ın memuru işini biliyor da Tayyip’ in memuru olarak sen niye bilmiyorsun?
Çalana çırpana kimse bir şey diyor mu?
Ondan sonra ananı meydanda bırakıp basıp gidiyorsun.
Başbakan da hatırlatıyor, kadın meydanda kaybolur, evin yolunu bulamaz diye uyarıyor,
“Al ananı da git!” diyor. Kötü mü diyor?
Adam size stadyum yapmış. Geçin karşısına yuhalayın. Ayıptır be.
Valla Sayın Baş-bakanım’ın yerinde ben olacaktım, 25,30 bin kişi dinlemem atardım sizi içeriye.
Tamam içeride yer yok. İsterse söyler TOKİ’si-ne, yaptırır 30 bin, 50 bin kişilik hapishane.
Durun siz. Şu askerlerle işimiz bitsin, sıra size de gelecek.
Sonra, benim Başbakanım bale seyrederken başını eğmiş, sahneye bakmamıştır.
Haklı adam. Çıplak çıplak ga-cılan sahnede oynatın, sizin yaptığınız ayıp olmasın,
bir de üstüne Başbakanım’ı suçlayın. Çok insafsızsınız.
Ortalığın halini görüyorsunuz. Ne diyor Konyalı profesör?
“Kadınlar dekolte giyerse erkekte suç aranmaz” demiyor mu?
Sen hem kızları soy hem de sahnede göbek attır. Devlet dansöz oynatır mı?
İyi valla, halk sahneye yürüyüp de kızları taciz etmiyor.
Giydirin kızlan, sıkıca sanp sarmalayın; bakın o zaman hepimiz seyretmiyor muyuz?
Öğrencilere gelince…
Ne o? Özgür protesto imiş. Yumurtaları sallayın gitsin.
Yumurta kaç para, haberin var mı senin?
Bir tavuk onu yumurtlayabilmek için az yırtınmıyor.
Bakın gençler, hareketlerinize çekidüzen verin yoksa yazarım ha!
Köşeme malzeme olursunuz. Ayrıca benim Başbakanım’a da elleşmeyin.
Biraz Nazlı Ilıcak'ın, Salih Memecan’ın gözüyle bakın konuya.
Örnek olun, köşeyi dönün. Bir Sezen Aksu, bir Metin Şentürk kadar olamıyorsunuz be!
Haddinizi bilmiyorsunuz. Devlet büyüğü lan bu! Şaka olur mu?
Sayın Başbakanım, bendeki değişikliği fark etmişsinizdir umarım.
Artık bana da TRT’de ufak bir iş ayarlarsınız. Gönlünüzden ne ko-parsa.
Haa, müteahhitlik de olur. TMSF’nin el koyduğu herhangi bir yer de uyar.
Bu hafta bıyıklan da kırptıracam.
Hadi göreyim sizi.
Allah’a emanet olun.
Sizin köşe yazarınız
LEVENT KIRCA / AYDINLIK