|
Her çocuk çocukluğuna emanet edilirKategori: Berlin Günceleri | 1 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 02 Nisan 2011 23:01:26 "Islık" gençliğimle özdeş, daha doğrusu kardeş. Mızıka çalmasını bilmediğimden, ıslık gençliğimin başı dumanlı hali, efkârı da. Günümüzde ise iktidara karşı kendiliğinden gelişen protesto. Beni üç buçuk yaşında babasız bırakıp öte dünyaya göçen babam, şiirlerimin baş konuğu. Babasızlık hayat boyu sobasız kışı yaşamak gibi.
16 – 27 Mart 16 Mart, Çarşamba O uzun şiirin şiir olabilmesi için uğraşıyorum. Bir şiir ne zaman şiirdir, bunu sezgiyle biliyorum da dillendiremiyorum. İçimden kopan fırtına kesilince demek istemiyorum, çünkü fırtına kesilir gibi olduğunda başka bir fırtınayla alabora oluyorum. İçimdeki şiir gemisi devrilmiyor ama bir o kayaya, bir bu kayaya doğru yol alıyor parçalanmadan; kıyıya oturmadan. İlkin “karadut” sözcüğü beni yakaladı, elimden tuttu ve şiire götürdü. Sonra arkası şöyle geldi: “Ağacın süngüsü düşmüş, dur orada Kaşı gözü yerinde yeller esen Alçak patika, dapdaracık etek boyu Kırmızı dudaklı bir ağzın koruduğu yanardağ Çocukluğuyla oynaşır küpesi Gevrek kahkaha Kendime geldiğimde” 17 Mart, Perşembe Sonra “haydut” sözcüğü şiire girmek için yanımda yörede dolanmaya başladı. “Karadut Gözlü Haydut” oldu şiirin başlığı ama içime sinmedi. Bir şey eksik ama ne? Bulamadım onu. Bıraktım aramayı ve şiirin devamına asıldım: “İşte orada dur, odalar ferah değil Tamtakır, bir falın katkısı ne ki geçliğime Olmadı ki gençliğim güle oynaya Üç numara büyük hayat kapıdan çıkıp gideli çok oldu İçim dışım dış geziler para pul nanay oysa Fezlekesi yangın yeri kor akşamlar diyarı Yaşını başını almadan göçüp giden babam Kan gölünde boğulan boğulan pamuk ipliği düşlerim Gün gelir kış uykularından uyanır İçimdeki ıslıklar marş marş” 18 Mart, Cuma “Islık” gençliğimle özdeş, daha doğrusu kardeş. Mızıka çalmasını bilmediğimden, ıslık gençliğimin başı dumanlı hali, efkârı da. Günümüzde ise iktidara karşı kendiliğinden gelişen protesto. Beni üç buçuk yaşında babasız bırakıp öte dünyaya göçen babam, şiirlerimin baş konuğu. Babasızlık hayat boyu sobasız kışı yaşamak gibi. Flu bir baba figürü belleğimde, o da ona mı ait, bilmiyorum. “Dur, otel odasında kırık bir ayna eskisi, bak Kolu kanadı kırık aynaya sığmayan kadınlara Sonradan yırtılıp atılacak kırgın mektuplar yazıldı Zeybek sekişli, gör dedim, o kadınlar tenlerinin Eril düşlerine sahip çıktılar bugüne kadar Ben akıttım onların arka plan çekimlerinde kanımı Yakın çekimde gördüm hafif yarılmış şeftali çiçeklerini Anne beni bekleme akşam daha olmadı Burada, buranın saati bozuk çünkü Kırık aynalarda doğuranlar, kovulanlar Mahsur kaldım ben bu ipsiz haritada” 19 Mart, Cumartesi Bu uzun şiir gecemi gündüzümü alıyor beni dalayarak, bağlayarak, soluksuz bırakarak. Her şiir bir savaşa girişmedir. Kazanan her zaman şair olmaz, şiir de kazanır kendince. Kısa şiirin de öyle ama uzun şiirin disiplinini sağlamak çok zordur dağılıp gitmeden dizeler. Dizeler de sürükleyip götürür bir yerlere şairi ve şair bazen bunun farkına varamaz. Şiir, dağılmış bir halde şairin önünde durur da, şair bunu göremeyebilir. Ama, sonunda fark edilir bu vahşet, dehşet durum iyi şairler tarafından. “O kırık ayna bir yana Başımda gençliğin dumanı Devlerin kastan duvarı, öyle ayaz ortalık İçimde bir durak, çığlık çığlığa bir otobüs Beni benden almadan geçip gidecek Sabah olmadan gece sapıverecek bir sapağa Sökülen parke taşları taş baş yarar Atma atma diyorum o geçmişi yabana Rüzgârgülü dedim sana saçların genzimde İnse de çıksa da tansiyon karın başında bir tutam dağ Düş yakamdan rüzgârsız kısmet Çıkmaz ki karşıma boylu boslu bir çocukluk Düşünü düşünen hayalci seni Gemilere binip gitsem sana” 20 Mart, Pazar Hava ılık, şiir de öyle; içim de bir karman çormanlık. Şiir bitmedi ve ben şiirin gizinin peşindeyim, bir mağarada, ormanda, sokaklarda, çocukluğumda, bilinçaltımdaki fotoğraflarda imge avlamaya çalışıyorum: Sesler, kokular, görüntüler, anılar... yanıbaşımda. “Her çocuk çocukluğuna emanet edilir Elim darda, bana biraz senden yolla Gönlüm boş, bana biraz senden ver Yarınım nerede, bana biraz senden getir” 21 Mart, Pazartesi 2000 yılından beri bu gün Dünya Şiir Günü olarak kutlanıyor UNESCO’nu onayıyla. Bugün gece ile gündüzün eşitlendiği de bir gün. Ayrıca Irkçılığa Karşı duruşun da günü. Ülkemizde de yazar örgütlerince kutlanıyor Dünya Şiir Günü. Ben de tam bir antoloji hazırladım Tevfik Fikret’ten başlayarak Gonca Özmen’e kadar. Perşembe günü Berlin Türk İşadamları Derneği’nde yapacağımız kutlamada Nur Özalp, Gülden Artun ve Acem Özler de seçtikleri şiirleri okuyacaklar. Böylece, gurbette, şiirimizle dolu bir gece geçireceğiz. Sait Maden’in yazdığı Dünya Şiir Günü Bildirisi’ni de okuyacağım. “Şiirin Dip Sularında” başlıklı bildirisinde Sait Maden diyorki: “Evet, bir evrendir şiir, uçsuz bucaksız, bilinmedik bir coğrafyadır. Binlerce ozan aramıştır onu, binlerce ozan da arayacaktır. Bulanlardan öğrendik böyle bir coğrafyanın varlığını. İlginç ülkeler tanıdık böylece, ilginç sesler, görünümler, ilginç varlıklar. Adına “sözcük” dediğimiz nesnelerden üretilmiş varlıklar.” 22 Mart, Salı Sait Maden, bildirisinin bir yerinde de şunları söylüyor: “O ülkelere ayak basan kişi, bizim günlük yaşamımızda kullanageldiğimiz sözcüklerin kıskacından kurtulmuş ve yepyeni, alışılmadık seslerin dokuduğu, biçimlendirdiği o gizemli varlıklarla yüz yüze gelmiştir. Kendine özgü bir evren kurmaya başlar böylece.” Sonra ne diyor Sait Maden? “Güçtür ozanın işi. Dil içinde yeni bir dil kurmaya, bunu gerçekleştirmeye adamıştır kendini. Bin bir türlü engelle karşılaşır hep. Aşması gereken çok doruk, çok uçurum, çok deniz vardır. Ama hiçbirinden gözü yılmaz onun. Amaç, kutsal amaç ötelerde, tıpkı tüllere, mücevherlere bürünmüş bir sevgili gibi beklemektir onu.” 23 Mart, Çarşamba Sait Maden’in yaşamı nasıl şiir ülkesini aramakla geçtiyse, benim de öyle oldu. Bildirisinin son paragrafında da şunları söylüyor Sait Maden: “O ülkeleri aramakla geçti bütün yaşamım. Kıyısından köşesinden ulaştığımı sanıyorum. Bu çaba ne kazandırdı bana? Birçok şey: Günlük yaşamın, sıradan yaşamın, ıvır zıvır ilişkilerin çürük ipliğiyle örülmüş yaşamın dışında, gökkuşakları, ışık yağmurları, mutluluk denen kavramı bin bir renkle süsleyip somutlaştıran bir bakış sağladı bana.” Daha ne olsun. Bugün kuşlar da ötmeye başlamaz mı? Gece yarısından beri neye seviniyorlarsa. 24 Mart, Perşembe Berlin’de İlk kez kutladık Dünya Şiir Günü’nü. Bir avuç şiirsever enfes bir Türk şiiri seçkisi sunduk Nur Özalp, Acem Özler, Gülden Artun ve ben; iki şair ve ressamla. İki saate yakın süren okumanın belleklerde iz bırakacağı kanısındayım. Şiire, şiir kitabına uzak, günlük çarkın hayhuyu içinde kavrulan insanları şiir ve imge bombardımanına tuttuk ama, yılda bir kez olsun bu, değil mi? 25 Mart, Cuma Berlin’de ilk kez düzenleniyor Dil Dile Edebiyat Festivali. Türk-Alman kitap dostlarını bir araya getirmeyi amaçlayan festivalin açılış gecesinin başlığı “Taruma ve Tabu”ydu. Doğan Akhanlı’nın, Fethiye Çetin’in ve Sema Kaygusuz’un anneannelerinin anlattıklarından yola çıkarak oluşturdukları yapıtlar üzerinde duruldu. nutulan geçmişin kadınların birbirlerine anlattıkları öyküler, anılar, gözlemler üzerinden geçin kuşaklara aktarılmasıyla ilginç bir belek oluştuğundan da söz edildi. 26 Mart, Cumartesi Sonra o uzun şiire şu dizeler girdi birisini çağırıyormuşum gibi; belki de çağırdığım, özlediğim, beklediğim bir var: “Karadut gözlü haydut günbatımları İçim acıyor, dur bakalım Düşündüm de sen gidince ne çok şey Sen gelirsen ne çok şey yeniden” 27 Mart, Pazar Dünya Tiyatrolar Günü. Tiyatrocular yürüyüş yapmışlar İstanbul’da, Taksim’de. Tiyatrolara, sanatçılara, gazetecilere... yapılan baskıyı kınamışlar. Kınamışlar da onların bu tavrını tınmayan, sözlerine, isteklerine, yakınmalarına kulaklarını tıkayan bir iktidar var Oysa, iktidarlar halkları için vardır ve onların isteklerine kulak vermek zorundadır.
YorumlarHAKAN
{ 02 Nisan 2011 23:38:28 }
Omur boyu sobasiz gunlerden,siir limanlarina siginma insani davranis........yolun acik olsun
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|