|
|
"Geri adım atmayız, bu sahne bizim!"Kategori: Söyleşi | 0 Yorum | Yazan: Hatice Deniz | 31 Mart 2011 08:30:18 Kadıköy Rıhtımından İzzettin Sokağına saptığınızda yokuş yukarı çıkarken iki katlı eski, İstanbul evlerini ve o evlerin cumbalı pencerelerini görürsünüz. O cumbalı pencerelerden biri kırmızı boyasıyla diğerlerinden farklı olduğunu belli eder. Burası Tiyatro birileri'nin kurucularından Utku Erişik'in ofis penceresidir. Utku Erişik'in hem Tiyatrobirileri'nin ilginç öyküsünü hem de etkinliklerini konuşmak ve biraz da sohbet etmek için ev tarzında düzenlediği renkli ofisinin kapısını çaldık.
İçinde çeşit çeşit kitaplar, ansiklopediler, antolojiler bulunan kütüphanesinin önünde sohbet başlıyor. Röportaj öncesi kendisini yakından tanımak için yapılan, “Isınma turu” olarak nitelendirdiği sohbette; tıp fakültesinden terk olduğunu, hayatını rahatça sürdürebileceği pek çok imkânı, tiyatro sevdası için elinin tersiyle ittiğini öğreniyoruz. Bu yüzden kendisini “Deli bir adam” olarak ifade ettiğini söylüyor. “En büyük delinin Mustafa Kemal olduğunu düşünüyorum, onun; içinde bulunduğu süreçte ülkesinde çığır açan deliliklerini biraz anlatmak adına yola çıkmış biriyim” diyor. Atatürk’ün sözüyle kurulmuş bir sahne: Tiyatrobirileri Nerden geliyordu bu “Birileri?” Bu tiyatro neden, nasıl kurulmuştu? Tiyatrobirileri’nin 2009 tanıtım broşüründe kuruluş amacı “Herkese göre hep birileri suçluydu… Suçlunun hep ‘birileri’ olması hiç kimsenin hiç bir çözüm üretmemesi demek oluyordu. Ve herkesin korkunç bir rahatlıkla ‘Ben neden yapayım ki? Birileri yapsın işte!’ dediği ne varsa, yapmak için kuruldu… Birileri, bunu yapmalıydı. Birileri, bu yüzden gerekliydi” diyerek anlatılıyor. Utku Erişik, Tiyatrobirileri’ni Barbaros Uzunöner’le birlikte 2006’da kurdular. Bu tiyatronun ortaya çıkış fikri, kendilerinin sahne sevgisinin yanı sıra Atatürk’ün “Fikirler ve devrimler sanatla yayılır” sözüydü. “Atatürk’ün bu sözü, kendinden sonra gelen sanatçıların alması gereken bir ders ve çok açık bir mesajdı” diyen Erişik, Tiyatrobirileri’nin sanata sevgisinin toplumculuktan kaynaklandığını anlattı. “Ne zaman ki sanat toplumculuktan uzaklaştı, biz bu sürecin içine girdik. 87 yılda yetişmiş bütün sanatçılar ‘Fikirler ve devrimler sanatla yayılır’ sözünü şiar edinmiş olsaydı biz günümüz Türkiye’sinde bu manzarayı görmezdik. Bu sözü doğru algılayıp benimseyerek kurulmuş tek tiyatroyuz!” dedi. “Adımıza ‘Tiyatrobirileri’ dedik, küçük bir kelime oyunuyla ‘ileri’ kelimesinin altını çizip cümleyi ‘tiyatro bir ileri…’ olarak söylüyoruz. Tiyatronun kuruluş amacına uygun bir sözdür. Her sanatın altında yatan gerçek bir felsefi neden varsa bizim nedenimiz de buydu; Tiyatroyu bir adım daha ileri götürmek ve bunu birilerinin yapmasını sağlamak…” Mustafa Kemal’in yürekli çocukları… 2009 yılının kasım ayında ilk kez Türkiye’de bir tiyatro kitap yayınladı. Utku Erişik’in bizzat kaleme alıp Bedri Baykam’ın önsözünü yazdığı “Mustafa Kemal’in Yürekli Çocukları” adlı kitap, öğretici ve yol gösterici bir sanat anlayışıyla başlattıkları hareketi sahnede anlattıkları ile yetinmeyip, izleyicilerine; yazdıkları ile ulaşma ihtiyacından doğmuş. Mustafa Kemal’in sanat cephesi… Utku Erişik, Günceli yakalayabilen, derdini anlatabilen, Mustafa Kemal ışığını olabildiğince parlatan bir sanat arayışları olduğunu söyledi. Bu gün pek çok sanat kurumunun yapamadığını yapmak, söyleyemediğini söylemek istiyorlardı. O yüzden günümüze kadar bu görüşleri doğrultusunda oyunlar hazırlayıp sundular. Bunlar birilerini devamlı sorgulayan ve sorgulatan oyunlar; “Aydın mısın?”, “Olmuş Bir Kere”, “Üstüme İyilik Sağlık”, “Hoş Gelişler Ola”, ve son olarak da “1923”… “Aslında bu gün alanımızda başarılı adımlar attığımızı düşünüyorum. Çünkü izleyicilerden gelen tepkiler ‘Bu devirde nasıl bu harekete cesaret edebiliyorsunuz, bunları nasıl söyleyebiliyorsunuz helal olsun!’ diyen tepkiler. Konuşulması gereken şeyler; Mustafa Kemal ve anti-emperyalist vurgu, cesaret meselesi haline gelmiş. Öyle bir döneme gelmişiz ki… Bu yüzden izleyici bizi ‘Cesur’ sıfatıyla tanımlar. Bir sanatçı zaten cesur olmak zorundadır, yazar, tiyatrocu, ressam, şair cesur olmak zorundadır. Biz normal olanı, yapılması gerekeni yapıyoruz. Diğerleri bunu yapmıyorsa bu onların eksikliğidir! ‘Böyle bir oyunu yapmak aklınıza nerden geldi’ diye soranlara ‘bu soru bana sorulmamalı’ diyorum. 11 Kasım 1938’den sonra cumhuriyetin temeline dinamit koyarlarken sessiz kalan sanatçılara, tiyatroculara, o büyük oyuncu diye adı geçenlere ‘Bu oyunu sergilemek neden sizin aklınıza gelmedi?’ diye sorun. Onlar 50 yıldır böyle oyunlar oynasalardı ben günümüzde bunları söylüyor olmazdım. Eğer toplumsal bir şeyler dibe vuruyorsa sanatta dibe vurur. Sanat ilerlerse toplumu da o ilerleyişte peşinden getirir. Dünya sanat tarihinin akışı da böyledir. Yani Nazım Hikmet’lerin, Sabahattin Ali’lerin, Rıfat Ilgaz’ların, Aziz Nesin’lerin toplumcu-gerçekçi çizgileri kaydırıldığı, bu sanatçılar yok edildiği için sanat artık daha bir soytarı. İçinde bulunduğumuz kurumdan dolayı gurur duyuyoruz ama bu kurumun tek olması bizi üzüyor. İlk kez bir tiyatro çıkıp dedi ki: “ Merhaba Anadolu! Biz Mustafa Kemal’in sanat cephesiyiz. Nasıl 1919’da Mustafa Kemal koşarak sana geldiyse şimdi biz de sana geldik. Ve ben biliyordum ki Anadolu bizi bağrına basacaktı ve bastı. Bu gün bir yere oyuna gittiğimiz zaman orayla irtibatımızı asla koparmayız. Biz artık oranın evladı olmuşuz. Mustafa Kemal kurtuluş hareketini boşuna Anadolu’dan başlatmamış. Anadolu’nun her yerinde oynamak kolay değildir ama buna rağmen bir sorun yaşamadık. Bu yeni gelişen sanat anlayışına, tiyatronun uğradığı yeni forma rağmen 70 il gezdik. Verdiğimiz mesajdan, anlattıklarımızdan, sahnelediğimiz oyundan hoşlanmayanlar, rahatsız olanlar kalkıp gittiler. Bu beni hiç üzmedi, tam aksine mutlu oldum. Çünkü verdiğim mesaj kaynağına ulaşmış. Şimdiye kadar hep biz rahatsız olduk, hep biz gittik… ‘Şimdi de onlar rahatsız olup gitsinler’ diyorum. Geri adım atmayacağız, geride durmayacağız, bu sahne bizim! Bu yola baş koyduğumuzdan beri bizden desteğini esirgemeyen çok önemli insanlar var; Canım annem Fatma Erişik’e; her zaman desteklerini yanımda hissettiğim Türkiye’nin aydınlık yürekleri Suay Karaman, Bedri Baykam, Barış Doster, Tevfik Kızgınkaya, Coşkun Özdemir, Deniz Banoğlu’ya ve ruh eşim Gamze Tunca’ya teşekkür ediyorum.”
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|