|
|
Bir NATO müdahalesi daha mı? Libya: Gene mi Kosova?Kategori: Dünya | 0 Yorum | Yazan: Haberci | 12 Mart 2011 12:32:34 Daha NATO'nun Yugoslavya'yı parçalara bölen bombalamasıyla Kosova bölgesini Sırbistan'dan koparmasının üzerinden 12 yıl bile geçmeden askeri birliğin, bu kez Libya'ya karşı bir başka muzaffer küçük bir "insancıl savaş"a hazırlandığının işaretleri gelmektedir. Farklar, tabii ki, müthiştir. Ama gelin, bayağı rahatsızlık veren benzerliklere bir bakalım.
İblisleştirilmiş bir lider 1999’da, nefret etmekten çok zevk duyulan ve mahvedilmesi gereken, “yeni Hitler” Slobodan Miloşeviç, bugünün Kaddafi’siyle karşılaştırılırsa, acemi bir çaylakmış meğer. Medyanın Miloşeviç’i bir canavara çevirmesi için 10 yıldan biraz az bir zamanı oldu. Ama Kaddafi için birkaç on yıldır uğraşıyorlar. Kaddafi daha yabancıl, daha az İngilizce konuşuyor ve kamu önüne John Galliano’nun (yakınlarda ortaya çıkarılmış bir başka canavar) kreasyonlarından olabilecek giysilerle çıkıyor. Bu yabancıl yön, Batı’nın kazanılmasına ve dünyanın afyon bağımlılığını garantiye almak için savaşan Batılı askerlerin Pekin Yaz Sarayı’nı yağmalamalarına neden olan, daha düşük kültürlere alaycı ve aşağılayıcı geleneksel bakışı heyecanlandırıyor. “Ama bişeyler yapmamız lâzım” korosu Kosova’da olduğu gibi, Şahinler için Libya, güçlerini göstermek için bir bahane. Adının bile anılmaması gereken John Yoo, hani, 2. Bush yönetimine tutsaklara işkence edilmesinin avantajlarından bahseden kanun danışmanı, şimdi de Wall Street Journal gazetesinde Obama yönetimine Birleşmiş Milletler Beyannamesine kulak asmayarak Libya dövüşüne katılmasını önermektedir. Yoo iddiasında, “Artık eskimiş BM kurallarını bir yana koyarak ABD hayat kurtarabilir, küresel refahı artırabilir ve aynı zamanda da kendi milli çıkarlarına hizmet eder” demektedir. Başka bir insancıl emperyalizmin teorisyeni, Geoffrey Robertson, The Independent gazetesine, görünüş bir yana, uluslararası yasalara karşı çıkmanın ne kadar yasal olduğunu söylemiştir. Savaşı haklı çıkartmak için “İnsanlığa Karşı Suç” hayaleti ve “soykırım” konusu Kosova’da olduğu gibi, sadece tek tarafın, yani hükümetin “suçlu” gösterildiği, bir hükümetle silahlı ayaklanmacılar arasındaki bir iç karşıtlık “insanlık krizi” olarak lanse ediliyor. Bu daha en baştan suçlu ilanı, işlenmiş olduğu varsayılan ya da işlenmek üzere olduğu sanılan suçları araştırması için bir uluslararası kanunî örgüte çağrıyla kendini göstermektedir. Geoffrey Robertson, yazdığı köşe yazısında, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) nasıl sonunda bir askerî müdahale için kullanıldığını müthiş net bir şekilde anlatmaktadır. Robertson, Batı’nın, BM Güvenlik Konseyi’nden askeri bir eyleme karşı veto çıkma riskine karşı UCM’nin kullanılabileceğini açıklıyor. “Libya konusunda, konsey oybirliğiyle Uluslararası Ceza Mahkemesine göndermeyi onaylayarak en azından bir öncelik yaratmıştır. […] Peki, tutuklanmamış Libyalı suçlananlar suçlarını işlemeyi daha da artırırlarsa –yani, karşıtlarını, potansiyel görgü tanıklarını, sivil halkı, gazetecileri, ya da savaş tutsaklarını- yakalayıp ya da vurup öldürmeyi hızlandırırlarsa, ne yapılacaktır?” [Dikkat edilmeli ki, şu ana kadar, ne bir “suçlu,” ne de bunların tahayyül edilebilecek bir şekilde “hızlandıracağı, artıracağı” düşünülen güya “suç”lar bulunmaktadır. Ama Robertson, Güvenlik Konseyi bir şey yapmamaya karar verirse NATO’nun “çizmeleri çekmesi” için bir yol aramaya çok heveslidir.] “Güvenlik Konseyi’ndeki hatalar, onun yaptırımının olmadığı yerlerde, kısıtlı bir hakla, NATO gibi bir ittifakın insanlığa karşı suçları önlemek için güç kullanmasını tanımasını gerektirir. Bu hak, konsey bir durumu dünya barışına tehdit olarak gördüğü zaman başlar (ki, UCM’nin davasına referans vermesiyle konsey, Libya’yı böyle tanımlamış oluyor).” Yani, bir ülkeyi UCM’nin savcısına şikâyet etmek bu ülkeye savaş açmanın bahanesi oluyor! Bu arada şu da söylenmeli ki, UCM’nin kararları güya bu mahkemenin oluşturulması anlaşmasını imzalayan ülkeler için geçerlidir ve benim anladığım kadarıyla, Libya için (ya da ABD için de) geçerli değildir. Ancak buradaki en büyük fark, Amerika Birleşik Devletleri, karara imza atmış olan birçok ülkeyi, ya zorla ya da rüşvetle, hiç ama hiçbir şekilde, ne şart altında olursa olsun, Amerikalı suçluları UCM’ye şikâyet etmemek için ikna etmiştir. İşte Kaddafi’ye gösterilmeyen ayrıcalık da budur. BM adalet konseyi üyesi Robertson, “masumların kitlesel cinayete kurban gitmesini önlemek görevi, eğer bizden talep ederlerse, elimizden en iyi gelen şekilde salt NATO gücünü ‘meşru’ kılmakla değil, aynı zamanda kanunî yapmakla da somutlanmıştır” sonucuna varıyor. Solcu aptallıklar On iki yıl önce, Avrupa solunun büyük bir kısmı, NATO’nun şimdi Afganistan’da devam ettirdiği sonsuz yolculuğunun başladığı “Kosova savaşı”nı destekledi. Bundan hiçbir şey öğrenmeyenler, bu temsilin şimdi bir tekrarına daha hazır gibi görünmekte. Kendilerine Avrupa Solu diyen bir partiler koalisyonu bir bildiriyle, “Albay Kaddafi’nin suçlu rejiminin uyguladığı baskıyı şiddetle kınadıklarını” ve Avrupa Birliği’ni “şiddet kullanmayı mahkûm etmeye ve özgürlükleri için mücadele eden ve sakince gösteri yapan halkı korumaya çağırdıklarını” bildirmişlerdir. Kaddafi karşıtlarının “sakince gösteri” yapmadıkları ve bir kısmının silaha sarıldıkları göz önüne alınırsa, bu bildiri şiddet kullanan bir tarafı mahkûm etmekte, öteki tarafı etmemektedir. Ama bu bildiriyi yazan politikacılar büyük bir ihtimalle ağızlarından çıkanı kendileri de anlamamaktalar. Bu dar görüş kendini bir Troçkist dergide şu şekilde göstermektedir: “Kaddafi’nin bütün suçları içinde, şüphesiz en ciddi olanı fakat en az bilineni, kendisinin AB göç politikalarıyla suç ortağı olmasıdır...” Aşırı sol için Kaddafi’nin en büyük günahı Batı ile işbirliği yapmasıymış, aynı, Batı’nın Kaddafi ile işbirliği yaptığı için mahkûm edilmesi gibi. İşte bu sol, tamamen kafa karışıklığından, sonunda savaş çığırtkanlığına soyunuyor. Mülteciler NATO bombalama kampanyasına başladığında Kosova’dan mültecilerin kitlesel kaçışı bombalamayı haklı çıkartmak için kullanılmıştı. Temel nedeni büyük bir ihtimalle bombalamanın kendisi olduğu halde, bu geçici kaçışın nedeninin bağımsız bir incelenmesi bile yapılmadan, bu bahane kullanılmıştı. Bugün de, Libya’daki sorunlar başladığından beri Libya’yı terk eden mültecilerin medyada nasıl haber yapıldığına bakılırsa, bunların Kaddafi’nin zulmünden kaçtığı sanılacak. Çoğu kez olduğu gibi, medya açıklamalar yapmadan yapay görüntülere odaklanmaktadır. Belki biraz derin düşünce bu boşluğu kapatabilir. Kaddafi’nin Libya’ya getirip de önemli altyapı projelerinde iş verdiği yabancı işçilere saldırması olası değil. Ama gayet açık ki, bu “demokratik” ayaklanmacılar yabancı işçilere salt yabancı düşmanlığından saldırmışlardır. Kaddafi’nin Afrikalılara açıklığı bazı Araplarca pek hoş karşılanmamaktadır. Ama bu konuda pek fazla bir şey söylenmemelidir, çünkü onlar artık bizim “iyi komşumuz”durlar. Bu ise, Arnavutların Kosova’da Romanlara saldırısının “Romanlar Sırplarla işbirliği yaptı” bahanesiyle göz ardı edilmesine ya da NATO işgalcilerince hoş karşılanmasına benzemektedir. Usame bin Ladin Eski Yugoslavya ile başka bir benzerlik de Amerika Birleşik Devletleri’nin (ve NATO müttefiklerinin) o Afgan Mücahit günlerinden eski dostu Usame Bin Ladin ile gene aynı tarafta yer almaları. NATO güçlerince sürekli olarak göz ardı edilen bir gerçeklik, Usame bin Ladin’in Bosna iç savaşı sırasında Aliya İzzetbegoviç’in İslamcı Partisiyle gizliden müttefik olmasıdır. Tabii ki, Batı medyası çoğunlukla, Kaddafi’nin bugünlerde Bin Ladin’e karşı savaştığı iddiasını deli bir adamın saçmalıkları olarak dikkate almıyor. Ancak Kaddafi ile Bin Ladin arasındaki savaş gayet gerçek olup, 11 Eylül 2011’deki İkiz Kule’lere ve Pentagon’a saldırıdan çok öncelere gider. Gerçekten de, Bin Ladin hakkında Kaddafi İnterpol’ü ilk uyarmaya çabalayanlardandır ama Amerika Birleşik Devletleri’nden hiçbir işbirliği gelmemiştir. 2007’nin Kasım’ında, Fransa Haber Ajansı AFP, Libya’daki “İslamcı Savaş Grubu”nun El Kaide’ye katıldığını açıklamıştır. Aynı Bosna’da savaşan Mücahitler gibi, Libya’daki İslamcı grup da, ABD desteğinde, Sovyetler’e karşı 1980’lerdeki Afganistan savaşının gazilerince 1995’de kurulmuştur. Bunların bildirdikleri amaçları Kaddafi rejimini yıkarak köktenci bir İslam rejimi kurmaktır. Son günlerde Libya’da ayaklanmaların başladığı doğu bölgesi köktenci İslam’ın Libya’da konuşlandığı temel bölgedir. Bu ayaklanmalar, Mısır ve Tunus’taki diktatörleri yerinden edenler gibi sakin gösterilere hiç benzemediğinden ve bariz şekilde içinde silahlı militanlar bulunduğundan, İslamcıların bu ayaklanmada yer aldıkları varsayımı mantıklıdır. Görüşme isteklerinin reddedilmesi 1999 yılında, NATO’nun “bölgesinin dışında”ki yeni görevinde ateşle sınav vermesi için ABD çok hevesliydi. Rambouillet’deki barış görüşmeleri zırvalıkları, daha ılımlı Kosova Arnavutlarını kenarda bırakarak suç eylemleriyle ün kazanmış “Kosova Kurtuluş Ordusu”nun lideri Haşim Taçi’yi öne çıkaran ABD Devlet Bakanı Madeleine Albright tarafından seyrinden çıkarılmıştı. Kosova’daki Arnavutlar içinde her cins bulunmakla beraber, çoğu zaman olduğu gibi, ABD bunların içinden en berbatını seçip almıştı. Libya’da durum daha da kötü olabilir. Trablus’ta daha 4 yıl önce bulunmuş olmamın da katkısıyla, benim kişisel görüşüm, son günlerin ayaklanmaları ciddi iç çelişkiler potansiyeline sahip olan birçok çeşitlilik göstermektedir. Mısır’ın aksine, Libya, binlerce yıllık bir tarihle dolu halkı olan, güçlü bir ulusal kimliği ve uzun bir politik kültürü olan bir ülke değil. Libya, yarım yüzyıl önce dünyanın en yoksul ülkelerinden birisiydi. Kabile kültüründen de hâlâ tam anlamıyla sıyrılmış değil. Kaddafi, kendi eksantrik tarzıyla, petrol gelirlerini kullanarak bir modernleştirici güç olmuş ve ülkesini Afrika kıtasının en yüksek yaşam standardı olan ülkelerinden biri haline getirmiştir. Çelişkili bir şekilde, Kaddafi’ye muhalefet hem kendisini görece ilerici görüşlerinden dolayı İslam’ın kurallarına karşı çıkan birisi olarak gören geleneksel gerici İslamcılardan, hem de, Kaddafi’nin imajından utanan ve daha fazla modernleşme isteyen ama yaratılan modernleşmeden yararlanan Batılılaşmış kesimden gelmektedir. Bunlara ek olarak, ülkede iç savaşa neden olabilecek ve ülkeyi coğrafik çizgiler üzerinden bölebilecek gerginlikler de bulunmaktadır. Şu sıralar savaş köpekleri şimdiye kadar dökülen kanlardan daha da fazlasını dökebilmek için havayı koklamaktalar. Gerçekten, BM, Kosova çatışmasını “müdahale etmek zorunluluğu” için kışkırtmıştı ve yapacaklarının daha berbat olacağının bilincinde olmayan Batı açısından aynı riskler bugün de Libya için geçerlidir. Bir tam çöküşü engellemek, Chavez’in önerdiği tarafsız arabuluculuk yolundan geçmektedir. Ama NATO bölgesinde, sorunları güç kullanarak çözmek yerine barışçıl arabuluculuk yapmak fikri tamamen yok olmuş durumdadır. Diana Johnstone Diana Johnstone, “Aptalların Haçlıları: Yugoslavya, NATO ve Batı’nın delilikleri” kitabının yazarı olup kendisine diana.josto@yahoo.fr adresinden ulaşılabilir Kaynak: Sendika.org
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|