|
|
Yunanistan'la dalga geçenler...Kategori: Türkiye | 0 Yorum | Yazan: Haberci | 17 Şubat 2011 00:06:11 Yunanistan'la dalga geçmeye hakkımız var mı? "Satılıyor, satılacak" derken, Yunan hükümeti ülkenin adalarını satışa çıkardı. AB-AMB-IMF "Troyka"sının Yunanistan'a dayatması nedeniyle yaklaşık bir yıldır tartışma konusu olan, Yunan halkını da ayağa kaldıran ekonomik paket kapsamındaki bu "satış", Türkiye basınında ise alayla karşılanıyor.
Yunanistan'da yayımlanan Elefteros Tipos gazetesinde dün, "Papandreu, 598 adaya satılık tabelası koyuyor" başlıklı bir haber yer aldı. Haberde, hükümetin, AB-Avrupa Merkez Bankası-IMF "Troykası"nın, 2015 yılına kadar 50 milyar avro tutarında özelleştirme yapılmasını öngören ekonomik reform paketini önüne koymasından aylar önce, kamuya ait taşınmaz mülklerin "nakite çevrilmesi" yolunda planlar yapmaya başladığı öne sürüldü. "Troyka", birkaç gün önce bu söylentilerle ilgili olarak, "Yunanistan'ın iç işlerine karışılmadığı" iddiasında bulunurken Yunanistan hükümeti de, "kimseden iç işlerimize müdahale etmesini istemedik. Gururumuzun sınırlarını kimseyle müzakere etmeyiz. Talimatları sadece Yunan halkından alırız" açıklaması ile halkın tepkisinin önüne geçmeye çalıştı. Yalnız, hükümetin, "devlete ait toprakların hiçbir zaman yok pahasına satılmayacağı" açıklamasına rağmen, "kalkınmaya ve bütçe açığının azaltılmasına katkı amacıyla kamuya ait taşınmaz mallar şeffaflık içerisinde değerlendirilecektir" kararı, farklı tanımlarla yumuşatılmaya çalışılan satış sürecinde epey mesafe katedildiğini akla getiriyor. Türkiye'ye ne oluyor!
Oysa, haberi alaylı yorumlar eşliğinde veren basın, Türkiye'de sayısız kamu varlığı özelleştirme adı altında satışa çıkarılırken, AKP hükümeti de dahil olmak üzere geçmiş hükümetlere en büyük desteği vermişti. Basın, halk düşmanı yağma politikaları ile son 25 yılda bu politikalara imza atmış tüm hükümetlerin, Türkiye'nin kaynaklarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekerken yanında olmuştu. Hükümetleri ile bürokrasisi ile bu "özelleştirme çetesi", örgütlü bir biçimde, Anayasayı ihlal, görevi kötüye kullanma, irtikap ve denetim görevinin ihmali suçlarını işleyerek, kamu yararına aykırı hareket ettiler ve kamuyu ciddi ölçüde zarara uğrattılar. Özelleştirmelerle, kamu varlıkları ve halkın eğitim, sağlık, ulaşım, haberleşme gibi temel hakları sermayenin kâr hırsına terk edildi, işsizliğin, pahalılığın yanı sıra emperyalizme siyasi ve iktisadi bağımlılık da yarattı. TEKEL, Türk Telekom, Ereğli Demir-Çelik, TÜPRAŞ, PETKİM, POAŞ, Seydişehir Alüminyum, SÜMERBANK, EBK (Et ve Balık Kurumu) gibi ülkemizin en büyük kuruluşlarının özelleştirilmesi sürecinde yaşanan hukuksuzluklar ise, ülke kaynaklarının satışında nasıl da gözükara davranabildiklerini gösterdi. Ülkeyi nasıl sattılar Ülkemizde özelleştirme uygulamaları ilk defa, 29 Şubat 1984’te çıkarılan 2983 sayılı yasayla gündeme geldi. 1985 yılından bugüne, 270 kamu kuruluşu, 22 yarım kalmış tesis, 524 taşınmaz, 8 otoyol, 2 boğaz köprüsü, 103 tesis, 6 liman, şans oyunları lisans hakkı ve Araç Muayene İstasyonları özelleştirildi veya özelleştirme kapsamına alındı. 1985 ile 2009 yılları arasında gerçekleştirilen özelleştirmelerin toplam bedeli 38,6 milyar dolar oldu. Bunun 31,2 milyar dolarlık bölümü, yani yüzde 80'i AKP hükümetleri döneminde yapıldı. 2010 yılında ise şeker fabrikalarının, TCDD’ye ait limanların, Türk Havayolları’ndaki yüzde 49’luk kamu payının, Türkiye Halk Bankası’nın, Milli Piyango’nun, otoyollar ve Boğaz köprüleri işletmelerinin, TEDAŞ’ın, Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin, Başkent Doğalgaz Dağıtım’ın, Sümer Holding’in ve daha pek çok kamu taşınmazının satışı gündemde yer aldı. Satılık ülkenin işsiz bırakılan, yoksullaştırılan insanları Özelleştirme uygulamaları, Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı rakamlarla 3 milyon 361 bin işsizin bulunduğu, yani resmi rakamlarla bile, aileleri de hesaba katıldığında yaklaşık 12 milyon kişiyi doğrudan etkileyen işsizlik sorunu bu boyutlardayken, binlerce emekçinin işsiz kalmasına neden oldu. Özelleştirmeler sonucunda işinden atılan, emekliliğe zorlanan veya sözleşmeli (4/B) ve geçici (4/C) statüde çalışmaya zorlanan emekçilerin ötesinde, halkın refahına verilen zarar çok daha yaygın bir kesimi etkiledi. Şeker fabrikaları, TEKEL gibi tarımsal girdi kullanan kamu işletmelerinin tasfiyesiyle binlerce tarım emekçisinin yoksullaşmasına sebep olundu. Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Sümerbank gibi halka ucuz ve kaliteli gıda ve giyecek temin eden kurumların tasfiyesiyle yoksul halkın en önemli gider kalemlerinden olan gıda ve giyecek harcamalarının artışına neden olundu. Örneğin, Et ve Balık Kurumu'nun özelleştirilmesi, bir yandan sağlıksız et tüketimine neden olurken, bir yandan da 1996-2008 yılları arasında sığır etinin kilogramının yüzde 3067, koyun etinin fiyatı yüzde 2828 oranında arttı. Enerji santrallerinin, elektrik ve doğalgaz dağıtım şebekelerinin özelleştirilmesi üzerinden elektrik ve gaz fiyatları sürekli arttı. Elektriği 2008 yılı başına göre yüzde 75 daha pahalı tüketmeye başladık. Belediye hizmetlerinin özelleştirilmesiyle halkın ulaşım maliyeti tırmandı, telekomünikasyon hizmetlerinin özelleştirilmesiyle haberleşme gün geçtikçe pahalı hale geldi. Eğitim ve sağlıkta piyasalaştırma uygulamalarıyla halkın sağlığıyla oynandı. Sağlıkta, halk özel hastanelerde rehin kalmak, parası olmadığı için tedavi görmemek gibi büyük trajedilerle tanışmaya mecbur bırakıldı. Eğitimde, eşitsizlikler arttı ve emekçi çocukları eğitim hakkından büyük ölçüde mahrum bırakıldı. Bağımsızlık ve ülke savunması ne ki? Tekel konumunda olan pek çok stratejik kamu işletmesinin yabancı sermayeye devredilmesi, ülkenin bağımsızlığını, savunmasını ve çıkarlarını tehdit eden sonuçlar doğurdu. Türk Telekom, PETKİM, TÜPRAŞ, TEKEL, POAŞ, Seydişehir Eti Alüminyum ve limanların özelleştirilmesi ile ülkemizin en büyük kuruluşları ya yabancı tekellere devredildi ya da alıcılar şirket faaliyetlerini ülkenin ekonomik bağımlılığını artıracak şekilde yürütmeye başladılar. TÜPRAŞ ve POAŞ'ın özelleştirilmesi ile ise, akaryakıt sektörü yerli ve yabancı şirketlerin çiftliğine döndürüldü. Kartel oluşturan şirketler, akaryakıt fiyatlarını kâr hırsları doğrultusunda belirlemeye başladılar. Devlet sektörde yüksek fiyatlara müdahale olanağını tümden yitirdi. Birkaç yıllık kâra karşılık gelen satışlar... Bu kadar ucuz! Özelleştirmeler Türkiye’nin en büyük ve kârlı işletmelerinin, birkaç yıllık kârına karşılık gelen fiyatlarla sermayeye devredilmesi ile sonuçlandı. Örneğin, Türk Telekom'un Lübnanlı sahibi Oger'in, 4 yılda devlete ödediği taksitlerin toplam tutarı, aynı dönemde şirketin kârının altında kaldı. Sermaye, birçok örnekte de, özelleştirildikten sonra herhangi bir yatırım yapmamalarına karşın özelleştirme bedelini birkaç yıl içinde çıkarttı. Örneğin, TEKEL'in içki bölümünün 2004'de özelleştirilmesinin üzerinden iki yıl geçmeden alıcı firma olan dört ortaklı Mey İçki, şirketi, özelleştirme bedelinin yaklaşık olarak üç katı olan 810 milyon dolara Amerikan tekeli Texas Pacific Group'a sattı. Yani, TEKEL'e hiç yatırım yapmayan Mey İçki, 500 milyon dolarlık vurgun gerçekleştirdi. Yargı kararlarını takmadan satışa devam ediyorlar Yağma politikaları uygulanırken, birçok hukuk ihlaline imza atıldı. Özelleştirmelerdeki hukuk tanımazlık karşısında dört binden fazla dava açıldı. Bu davaların bir kısmında özelleştirme aleyhine kararlar çıkmasına rağmen, hükümetler bu yargı kararlarını uygulamadı. Kaynak : sol.org.tr
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|