|
|
Wikileaks belgeleri bir hedef şaşırtmadırKategori: Wikileaks | 1 Yorum | 06 Aralık 2010 10:41:23 ABD'de Protestan-Evangelizmi ve siyonizm'in, ABD başkanı kim olursa olsun her zaman yönetimde çok etkin olduğunu biliriz. Diğer yandan küresel sermayenin de zaten dünya üzerinde büyük payını İsrail ve ABD elinde bulunduruyor. Her iki ülkenin de ekonomisinde silah ticareti önemli bir yer oluşturuyor. Buradan bakınca bu iki ülkeyi dünya üzerindeki savaşların beslediğini hepimiz biliriz. Ancak bu defa hedef terörist bir ülke değil; hedef siber alem.
Dünya devletlerini savaşa sürüklemek ve hedef ülkeleri birbirine düşürmenin yolu kaos yaratmaktır. Julian Assange masum mudur yoksa birebir küresel sermaye ve işbirlikçisi ülkelerin hizmetinde mi çalışıyor bunu tabii ki bilemem, sadece fikir yürütebilirim. Ancak belgelerle ilk kez wikileakstr’de karşılaşınca aklıma gelen ilk soru “youtube’a ve benzerlerine bile göz açtırmayan devletimiz bu siteyi neden hala kapatmadı?” oldu. İkinci soru ise “madem Assange, bu kadar önemli belgeleri deşifre etti, gizli servisler bu adamı nasıl oldu da hala ortadan kaldırmadı?” Türkiye’yi içine alan belgeler için konuşursak; tüm belgeler sanki çok incelikli bir stratejiyle malum ülkelerin istihbarat örgütlerince hazırlanmış havası yaratıyor bende. Wikileakstr sitesinin hala açık olması ise aklıma danışıklı dönüşüklü senaryolar getiriyor. İncelikle hazırlanmış raporlar, aslında hiç kimseyi kırmayacak şekilde düzenlenmiş ya da öyleleri seçilmiş. Belgelerde yer alan raporlar neredeyse sokaktaki adamın da bildiği türden bilgiler içeriyor. Özellikle Türkiye’nin Batı ile Doğu arasındaki tampon görevi ve bu konuda izlediği iç ve dış siyaset rapordan çok dedikodu üslubuyla belgelenmiş. Bu raporlarda gizli olabilecek herhangi bir unsur da açıkçası ben göremedim. Ayrıca raporlar Aşık Veysel’den alıntılardan tutun, Erdoğan’ın “Allah’a inandığı ama güvenmediği” esprileri gibi sokaktaki adamın anlayacağı dilde yazılmış. Medya ya da daha bir hedeflersek wikileaks gerçekten bu oyunun bir parçası olmuş mudur? Medya’dan kastim ABD’nin tüm küresel sermayeli kanalları bile Julian Assange’ı ekranlarında konuk etti ve pohpohladı. Bir gerçek var ki, o da gerçek bir dünyada yaşamadığımız. Tamamen simülasyon üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Önümüze sürülen her şey tam da kapitalizmin istediği şekilde sürülüyor. Kapitalizm nasıl olmasını isterse öyle oluyor. En etkili silah medya, boyalı basın ve TV denen şeytan icadı. Özellikle TV ekranlarından yapılan yayınlarla insanlık düşünmeyen, sorgulamayan, aptallaştırılmış kitlelere dönüştürülüyor. Yapılan her yayın bilinçaltına yapılıyor. Öte yandan tüm bu belgeler tamamıyla gerçek olabilir, çünkü genel olarak baktığımızda ülkelerarası diplomasi aynen böyle kirli ve ikiyüzlü ilerliyor. Peki belgeler gerçekten o kadar sansasyonel mi? Dünya üzerinde bir şeyleri top yekün değiştirecek güçte mi? Bence değil. Wikileaks’in belgelerini dünyaya servis eden basın da yeterince şaibeli değil mi? Birçoğu istihbarat örgütleriyle birlikte çalışıyor. Örneğin Sinirlioğlu’nun, Burns’le yaptığı konuşmayı ifşa eden belgede adı geçen devletler ve devlet başkanları zaten Türkiye’nin kendileri hakkında izlediği politikayı bilmiyorlar mı? O halde yeni bir şey yok. Peki, neden bu belgelerle sokaktaki adama güvensizlik hissi verilmeye ve internetin kontrolsüz olduğu, devlet güvenliğini tehlikeye atacak bir mecra olduğu düşündürülmeye çalışılıyor. ABD’nin ve emperyal devletlerin 21. yy’da yeni bir savaş taktiği var. Önce seni terörist yapar, sonra dünyaya ilan eder, sonra da gider seni vurur ve dünya barışı adına kendini kahraman ilan eder. Bu arada da kasasını doldurur. Siber tehlike dünyanın efendilerinin işine taş koyuyor. İnternetteki gerçek bilgi akışını, TV ya da boyalı basını kontrol altına aldıkları gibi alamıyorlar. Tek sıkıntı bilgi akışını kontrol edememeleri değil. Yaşadığımız yüzyılda devletlerin gizli servislerinin ve NATO’nun en büyük korkusu siber savaş, siber terör… Hatta NATO’nun “Siber Savunma ve Karşı Tedbirler Birimi” bile mevcut. Bu birimin başında da bir Türk var. Adı Süleyman Anıl. ODTÜ mezunu olan Anıl, gizli servislerin yeni silahının siber saldırı olduğunu ve NATO'nun görevlerine müdahale edebileceklerini, bu gerekçeyle 2013 yılına kadar üye ülkelerin bilgisayar ağlarını koruyacak sistem ve yasaların üzerinde çalıştıklarını anlatıyor. Aslında bu tür saldırılar günümüzde yaşanmıyor değil. 2007’de Rusya’dan aldığı saldırıyla Dünya’da bilinen devletlerarası ilk siber saldırının kurbanı olan Estonya’nın Savunma Bakanı Jaak Aaviksoo, dünyada askeri bilgisayar ağlarının günde 95 bin kez siber saldırıya uğradığını söylüyor. O halde yeni düşman bu defa bir ülke değil, bu defa düşman internet yani siber alem. Kanunların çok fazla işlemediği siber alemi kontrol altına almak içinse önce onu düşman ilan etmek lazım. NATO üyesi 28 ülke soğuk savaş sonrasında, topluluğun güvenlik savunma paktı olarak görevlerinin değiştiğini fark etti, tehlike artık sadece füzelerden ve bombalardan oluşmuyordu. Siber tehlike gelişen teknolojiyle birlikte terörist saldırıların da bir parçası haline gelmişti. Diğer yandan uçak ve füzelerin uzaktan kumandaları, gece görüş ve harp sistemleri de siber saldırılarla etkisiz hale getirilebilecek kadar gelişti. Bugün için siber teknoloji ABD ve NATO’nun Füze Kalkanı Projesi için de bir tehlike arz edebilecek boyutta. Süleyman Anıl’ın da “NATO'nun görevlerine müdahale edebilecekleri”nden kastettiği bu aslında. Yani Füze Kalkanı Projesi’nin önünde bir engel kalmamalı. ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki gücünü korumak için ortaya attığı Füze Kalkanı projesi İran’ı hedef alıyor. Füze kalkanı projesi şimdilerde bir “NATO projesi”ne dönüştürüldü. Bir NATO üyesi olan Türkiye de bu projeye dahil edilmek istendi ve 19-20 Kasım tarihlerinde Lizbon’da yapılan NATO Liderler Zirvesi’nde Türkiye koyduğu 4 şartla ister istemez projeye imza attı. (Aynı zirvenin bir diğer konusu siber saldırılardan savunma idi) Bu projeye göre Türkiye topraklarını NATO’nun projesi için kullandırması gerekecekti. Ancak Türkiye, İran’la olan ekonomik ve siyasi bağlarını tehlikeye atmak istemiyor. Sadece İran değil, Rusya ve Çin’le olan ilişkilerde de sıkıntı yaşanacağını düşünüyor. İran gerçekten ABD ve batı dünyası için bu kadar büyük tehlike arz ediyor mu? Gerçekten İran’ın elinde kitle imha silahları (KİS) mevcut mu? Projeye gerekçe, İran’ın açıkladığı 2.000 km. menzilli balistik füzeler mi sadece? ABD, er ya da geç İran’ı işgal edecek ama etmeden önce İran’ı kolaylıkla vuracağı stratejik topraklarda mevzilenmeye çalışıyor. Burası da tabii ki Türkiye. ABD, İran’ı neden vurmak istiyor? Cevabı çok açık, dünya güvenliği filan değil… İran geçtiğimiz yıllarda petrol borsasını açacağını duyurduğundan beri ABD’nin keyfi kaçtı. İran, Basra ve Hazar petrollerini Euro cinsinden pazarlayacak. Biraz gerilere gidersek; II. Dünya Savaşı’nın kızıştığı 1944 senesinin bir Temmuz günü ABD’de Bretton Woods adlı küçük bir kasabada tarihi bir toplantı yapıldı. Birleşmiş Milletler Para ve Finans konferansı adı altında yapılan toplantılardan bir iktisadi sistem çıktı. Adına da Bretton Woods Uluslararası Para İdare Sistemi dendi. Bu toplantıda IMF ve Dünya Bankası’nın kurulması kararları da alındı. Bretton Woods, tüm dünya ulusları arasındaki para idare sistemini belirleyen bir anlaşma olarak tarihe geçti. Anlaşmaya göre Dolar, Altın’la tam olarak -birebir- dönüştürülebilen tek para birimidir ve diğer para birimleri, Dolara endeksli hesaplanacaktır. ABD’nin yükselişi 1971 yılına kadar sürdü. Ancak daha sonra para piyasalarında gerilim arttı ve Bretton Woods çöktü. Çünkü ABD, Dolar’ın karşılığı Altın’ı doğal olarak birbirlerine endeksleyemedi. Fransa cumhurbaşkanı De Gaulle, bir uçak dolusu ABD Dolarıyla bu ülkenin kapısını çaldı, getirdiği Dolar karşılığında Altın istedi. Bu durum karşısında ABD, sistemin çöktüğünü, altını dolarla karşılayamayacağını dünyaya beyan etti. Peki, ABD Dolarını dünya piyasalarında nasıl tutacaktı? Suudi petrollerini koruyacağını 1945 Yalta konferansı ile taahhüt eden, karşılığında Süveyş’ten ayrıcalıklı geçiş hakkı alan ABD, 1971 krizinin ardından doları yine zirvede tutmanın yollarını aradı ve Suudi Araplarla başka bir anlaşma yaptı. ABD, bu anlaşmaya göre Suudi Arabistan’ın dünya üzerindeki bağımsızlığı ve egemenliği konusunda jandarmalık yapacak, karşılığında da Suudi Arabistan, piyasaya sürdüğü petrolü dolar karşılığı satacaktı. Böyle de oldu. Hatta tüm OPEC ülkeleri bu sisteme geçti. ABD Dolarını yine dünya parası yapmayı başarmıştı. Oysa şimdilerde Venezüella’dan Rusya’ya ve Çin’e kadar hatta OPEC bile petrol ticaretinde Dolarla birlikte Euro da kullanmaya başladı. Bu durum kaçınılmaz bir şekilde ABD’nin Dolarının değerini düşürecek. ABD bilindiği üzere, paraya sıkıştıkça o değerli parasını Federal Reserve USA, diğer bir değişle Yahudi konsorsiyumu tarafından yönetilen bu darphanede basıyor ve dünya piyasalarına sürüyor. Borçlanmak gibi derdi yok, nasıl olsa piyasada Dolara talep var. Ama İran petrolleri Euro cinsinden satılmaya başlanınca ABD’nin doları para etmeyecek. Piyasada Euro aranan para olacak, Dolar ise piyasadaki fazlalılığı nedeniyle değerini kaybedecek. ABD’nin Irak’ı vurmasının da sebebi Saddam’ın 2000 Kasım’ında petrolü Euro cinsinden satma kararı almasıydı. KİS değil. ABD ve siyasal Siyonizm dünyanın başrol oyunculuğunu sürdürmek istedikleri sürece, daha nice komplolara imzalarını atacaklardır. Füze Kalkanı projesine girişmek için bir bahane yaratmak istiyorlardı ve İkiz Kulelerin altına 2627 kişiyi göz kırpmadan gömdüler. Diğer saldırılarla birlikte 2998 kişi bir günde öldürüldü. Bush olayı Bin Ladin ve örgütü El Kaide’ye yıkarak Terörizmle Savaş kampanyası başlattı ve NATO’nun 5. maddesini işletti. Oysa 11 Eylül saldırılarının ABD’nin Orta Doğu’ya saldırmak için hazırladığı bir komplo olduğu artık, birçok siyasi çevrelerce de kabul görüyor. Kapitalizm ve dünya egemenliği için her şey gözden çıkarılabilir. Sonuç; Wikileaks belgeleri bir hedef şaşırtmadır. Wikileaks’e sızdırdıkları belgeleri siber dünyanın denetime alınması açısında bir gerekçe olarak öne sürüyor ve siber dünyayı kendi oluşturacakları ve yönetecekleri bir yasaya bağlamak istiyorlar. Tüm siber dünya, internetteki tüm günlük trafik kendilerinin kontrolünde olsun istiyorlar. Bu işi üstlenecek olan kurum ise -aynı zamanda siber tehlikenin de altında olan- Füze Kalkanı Projesinin de şu anki sahibi NATO’nun kendisi. Tamam, güvence iyidir ama altındaki gerçek sebep bana kalırsa dünya petrol borsasında Doların devamlılığını sağlamak ve İran’a girerek buradaki petrolü denetim altında tutmak hatta daha da genellersek, dünyayı kontrol altında tutmak. Julien Assange ve belgeleri, emperyal devletlerin istihbarat servislerinin bir piyonu olarak ileride yürürlüğe girecek olan ve siber dünyayı yasalara bağlayacak projenin bir dayatmacalı oyunu olarak mı önümüze sunuldu, yoksa ABD, İsrail ve diğer emperyal devletlerin 3. dünyaya vermek istediği mesajları mı içeriyordu? Ya da Assange, gerçekten habercilik adına inanılmaz bir iş mi yapmıştı? Belki de hiç bilmediğimiz oyunlar dönüyor ama bizim aklımız ve gücümüz bu kadarına yetiyor. Sadece fikir yürütüyoruz. Aslına bakarsanız sonuçta tek bir neden var. ABD ve kendini dünyanın diğer efendileri ilan etmiş devlet ve sermayelerin dünyada güç unsuru olmaya çalıştıkları...
Yorumlareflatun
{ 09 Aralık 2010 17:00:23 }
Hayir, bence hic te hedef sasirtma filan degil.
Diğer Sayfalar: 1. Fransiz ihtilaline bakiniz.. Fazla soze gerek yok bence... Hedef belli... Sasiran sasirmis zaten...
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|