A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Yoksulluk artık geçici değil kalıcı.

Kategori Kategori: Söyleşiler | Makaleler | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: A.Ulak | 08 Kasım 2010 05:28:41

ODTÜ öğretim üyesi Prof. Oğuz Işık uzun yıllardır yoksulluk üzerine yaptığı çalışmalarla tanınıyor. Işık, yeni süreç için şu değerlendirmeyi yaptı: Geçmişte nöbetleşe yoksulluk vardı. Şimdi ise devredilmiyor. Onun yerini müebbet yoksulluk aldı. Yeni göç edenler eskiler gibi hayatla barışık değil. Üç ayrı kesimin birbirine değmeden yaşadığını da hatırlatan Prof. Işık 'İstanbul'da bırakın zengin kesimin içine girmeyi önünden bile geçmek mümkün değil. Duvarlı sitelerde başka bir yaşam kurmuşlar.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Işık, 9 yıl önce yazdığı Nöbetleşe Yoksulluk isimli kitabında İstanbul'a göçle gelenlerin bir şekilde yoksulluktan orta sınıfa geçişini anlatıyordu. Kitap Sultanbeyli İlçesi'nde yapılan araştırmaya geniş yer ayırıyordu. Işık'a göre önce Sultanbeyli sonra Ümraniye ve Bağcılar'daki hikaye bir başarı öyküsü. Işık ile 2010 yılında yoksullukta gelinen noktayı konuştuk. Işık, 'Artık nöbetleşe yoksulluk bitti yerine müebbet yoksulluk' geldi diyor.
 
- Yoksulluk araştırmanızdaki temel bulgularınız neydi?
1990'ların Türkiye'sinde kentleşmede şöyle bir olanak vardı. Öyle hızlı gelişen arsa ve gecekondu ekonomisi vardı ki kente gelenler kendilerinden sonra gelenlere yoksulluklarını devredebiliyorlardı. Nöbetleşe yoksulluk vardı. 
 
- Peki İstanbul'daki gecekondulaşmanın gelişimi nasıl? Bugünlere nasıl gelindi?
Gecekondulaşma 1970'lerden itibaren biçim değiştirdi. Kente gelenler arazileri işgal edip kendi evlerini yapıyorlardı. Bir süre sonra sistem bu şekilde işlememeye başladı. Başkalarının  yaptığı gecekondu ve araziler satın alınmaya başlandı. Ve 1980'lerden sonra gecekondulaşma çok hızlı gelişti. En çarpıcı örneklerinden biri şüphesiz Sultanbeyli'dir.
 
- Neden Sultanbeyli?
Esasında çok çirkin bir görüntü, İstanbul'un su havzalarını kapatmış bir gecekondulaşma var burada. Diğer taraftan Sultanbeyli tam bir başarı  öyküsü. 200-300 bin insan yerleşiyor buraya. Hiçbir yardım, destek almadan İstanbul'a tutunmayı başarıyorlar. Ümraniye, Bağcılar'daki hikaye de aynen böyle. İstanbul'un ucuz işgücünün merkezi Sultanbey'lidir. Ayrıca Sultanbeyli ilginç bir yer. Kuruluşunda İslami güç ciddi bir rol oynadı. Diğer taraftan çok sayıda Kürt'e de rastlamak mümkün.
 
- Yine yoksullar ama. Peki başarı nerede?
Bu kesimi Latin Amerika'daki yoksullarla karşılaştırıyorum. Türkiye'de yoksulluk hiçbir zaman buralardaki gibi ciddi bir sorun haline gelmedi. Oysa yurtdışında böyle gösterilebilecek tek bir örnek yok! Mesela İstanbul'daki yoksullar gerçekten becerikli. Alttan giriyor, üstten çıkıyor, bazen illegal yollara gidiyor ama ne yapıp edip ayakta kalmayı başarıyorlar. Bu yüzden buradaki insanların yaşam savaşı gerçekten bir başarı öyküsü! Bununla birlikte yoksulluk sürekli bir değişim içinde Türkiye'de.
 
- Nasıl bir değişim bu?
Sultanbeyli'yi düşünün. Bugün buradaki gecekonducular Formula 1 Pisti, Sabancı Üniversitesi gibi yerlerle yarışmak zorundalar.
 
- Yarış derken neyi kastediyorsunuz?
Demek istediğim kent üzerindeki çıkarlar çok değişti. Arsalar çok değerlendi. Ve bu arsalar üzerinde oynanan oyunlar farklılaştı. İstanbul arazileri o kadar değerli ki artık! Kimse kolay kolay gecekondu yapamaz hale geldi. Başka bir ifadeyle kentsel dönüşüm başladı.
 
- Bugünkü İstanbul yoksulunu nasıl tanımlarsınız?
Eskiden yoksulluk devredilebiliyordu. Kente gelenler hazırlıklı gelirdi. İş imkanını araştırır gecekondusunu hazırlarlardı. Şimdi ise öyle değil! Bunun iki nedeni var. Biri İstanbul'un gerçekten değişmesi, diğeri de Güneydoğu'dan yapılan göçtür. 
 
- Neden Güneydoğu?
Güneydoğu'dan gelen kesim çok ciddi bir travma sonucu kente hiçbir hazırlığı olmadan geliyor çünkü. Kent deneyimi yok bu insanların... Daha önce gelenlerin karşılaşmadığı bir sorun yumağı ile karşılaşıyorlar. Eskiden kente gidiliyordu şimdi köyden kaçılıyor. Bu çok önemli bir fark! Kademeli göç devri bitti Türkiye'de!  Yoksulluk artık daha kalıcı, içinden çıkılması çok daha zor. Nöbetleşe yoksulluk yerini müebbet yoksulluğa bıraktı. Bugünkü yoksulluk 15 - 20 yıl öncesinden çok daha kötü. 
 
- Toplum psikolojisine nasıl yansıyor bu durum?
Eskiden kente göç yoluyla gelenler daha barışıktı hayatla. Şimdi böyle bir şey söz konusu değil! Nasıl olsun? Düşünün ki bugün İstanbul'da zengin kesimin bırakın içine girmeyi önünden bile geçmek mümkün değil! Kameralarla korunan duvarlı sitelerde kendilerine bambaşka bir yaşam kurmuşlar. Oysaki eskiden zenginlik böyle miydi? İnsanlar göstermekten çekinirlerdi. Şimdi öyle bir dönemdeyiz ki tüketmenin meziyet sanıldığı bir ortam var. Toplum birbirine değmeyen üç farklı kesimden oluşuyor bugün. Bu insanların ulaşımları, eğlenceleri, zevkleri her şeyi farklı. 
 
- Toplumun farklı kesimlerini bir araya getiren hiçbir şey yok mu yani?
Bugün sadece askerliği söyleyebilirim. Başka hiçbir şey yok bunun dışında maalesef. Dolayısıyla aynı gemideyiz hissi artık yok oluyor. Kendilerini bu ülkenin bir parçası değilmiş hissetmeye başlıyorlar.
 
- Bu uçurumun yoksul kesim üzerindeki etkisi tam olarak ne oluyor? 
Nefret yaratıyor. Yaratmaması  mümkün değil zaten! Yoksul kesim kendisini tamamen dışlanmış hissediyor. Öfke ve beraberinde nefret getiriyor bu uçurum. Bir toplumu bu kadar bölerseniz ve toplumun parçaları hiçbir şekilde birbirine değmezse olacağı budur. Ama bunun sinyalleri çok önceden verilmişti. 
 
- Ne zaman verilmişti?
Bu sorunları biz görmüyorduk belki de görmek istemiyorduk ne zaman ki  kente taşındı o zaman farkındalık arttı. Bu durum aynen 1999 yılında yaşanan depreme benziyor. Kuzey Anadolu Fay Hattı kırılarak ne zaman ki İzmit'i salladı, biz o zaman depremi gerçek anlamda kabul eder, konuşur olduk. Oysaki Türkiye'nin içinde eskiden beri üç farklı Türkiye var bu yeni bir şey değil. Güneydoğu'nun az gelişmişliği bugünün meselesi mi? Hayır! Bu kente taşındığı için yeni bir şeymiş gibi konuşuluyor. Olay aslında çok ciddi bir eşitsizlik meselesi. Türkiye'de yoksulların çok büyük bir bölümü Güneydoğu'da! Bir de bunun üzerine etnik kimlik eklenince sorun iyice katmerleniyor tabii. Ama bu ülkede konuşulmayan çok şey var!
 
- Konuşulması  gereken ama konuşulmayan neler var Türkiye'de?
Yaptığımız araştırmaya göre Türkiye'de kadınların iş gücüne katılımı oranı İran'dan, Mısır'dan daha düşük. Bunu ne zaman konuştuk en son? Sonra sanayideki haftalık iş saatinin bizimki kadar uzun olduğu başka ülke yok. Peki bunu ne zaman konuştuk soruyorum size? Kürt sorunu, Türban meselesinden başka bir şey konuşamaz hale geldik! Sigortalı, sendikalı işçi sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bunları neden konuşmuyoruz? Birtakım simgeler üzerinden sorunlar halledilemez! En önemli sorunlardan biri de Türkiye'de nüfus gittikçe yaşlanıyor. Ve yaşlı yoksulları hiç konuşmuyoruz.
 
-  Peki bugünkü partiler, yönetimler yoksulluğa çözüm getirebilecek neler yapabilir?
En başta Türkiye'de çok önemli olan ama bir türlü konuşulmayan başka eşitsizliklerin de olduğu kabul edilmeli. Olaylara bakıştaki dil değiştirilmeli. Devletin devletliğini hatırlaması şart. Bir toplumun gücü en zayıf, en korunaksız kesimin dayanıklılığı ile ölçülür. Bu insanların yoksulluğu kendi suçları değil! Toplumsal bir soruna bireysel bir çözüm aranmasını beklemek çok yanlış olur. Devlet bir şekilde bunu dert edinmek zorunda. Yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Mesela İstanbul'da ağlar bu farklılıklar birbirine değmesin, dokunmasın diye yeniden örgütleniyor. Böyle olmamalı. Kalın çizgilerle yapılan ayrımlar belirginleştikçe sorunlar çoğalır. Bir ara Romanlar vardı İstanbul'da. Şimdi yıllardan beri oturdukları yerlerinden oldular. Bu bir sürgündür. Diğer sorunları küçümsemekten vazgeçme zamanı geldi de geçiyor bile.  olduk. Oysaki Türkiye'nin içinde eskiden beri üç farklı Türkiye var bu yeni bir şey değil.
 
- Peki yönetimler yoksulluk konusunda neler yaptılar bugüne kadar?
Mesela AKP... AKP yoksul kesimden çok faydalandı. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma fonu yönetimi kendinde olduğu için bu durumdan ciddi anlamda politik çıkar sağladı. Bunu asla inkar edemez! Cemaatler de var tabii bu kesimler üzerinde etkili olan.
 
- Cemaatlerin etkisi nasıl tam olarak bu kesimler üzerinde?
Eskiden de etkililerdi ama bu kadar değil. Esasında sızması hakkında bilgi toplaması zor bir alan. Çok da göze görünür değil yapılanlar çünkü. Başka bir network üzerinden çalışıyorlar. Ama bu yardımların dağıtılmasında cemaat ilişkilerinin önemli bir rol oynadığını biliyorum.
 
- İstanbul'daki yoksulluğu diğer şehirlerdeki yoksulluktan ayıran temel özellikler nelerdir size göre?
İstanbul çok hareketli bir kent. Bu hareketliliği sayesinde farklılıkları eritebiliyor. İstanbul'daki farklılıklar dönen hızlı ekonomisi, kentin sunduğu olanaklar içinde göze batmayacak bir hale gelebiliyor. Ama bir Mersin bir Adana bunu yapamıyor. Ekonomileri bu kadar hızlı dönmüyor. Dolayısıyla farklılıklar ayrışmamış bir şekilde duruyor. Bir de daha küçük yerleşimler var ki, patlama tehlikesi asıl bu küçük kent birimlerinde yaşanabilir diye düşünüyorum.
 
- Patlama derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?
Küçük yerleşimlerdeki insanların farklılıklarla baş etme imkanları yok. Mesela Bolu'daki insan kendinden farklı bir insan görmemiş ki! Bu şekilde bir yaşama alışkın değil. Bu yüzden bu küçük yerleşimler bana tehlikeli geliyor.
 
Burcu BULUT | AKŞAM


Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 2 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

kılçık { 08 Kasım 2010 10:51:58 }
bu ülkenin bir tek sorunu vardır. o da türbanlı kızların üniversiteye gidememesi.

yoksulluk dediğin nedir ki... maddi alem... maddi. duanı et şükret öbür düyaya hazırlan... bırak allahın sevgili kulları yesin içsin hem bu dünyada hem öte hanede zevkü sefa sürsün.

asıl şanslı kullar bu dünyada her türlü horlanmaya eziyete ötelenmeye şükredip yılmadan dua edebilendir.

yoksulluk allahın bir lütfudur. böyle yazılarla milletin kafasını karıştırıyorsunuz. yok akarsular yağmalanıyormuş yok halk yoksulmuş açmış...

fani bunların hepsi fani...

neyseki millet ve aydınları yemiyor sizin bu kafirliğniizi.... onlar türban konusunun mühim olduğunun idrakindeler.

padişahım çok yaşa

padişahım çok yaşa
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Türkiye’de Engelli İşçiler ve Sınıf Mücadelesi: 3 Aralık’ta Görünmez Kılınan Emek Gerçeğine Devrimci Bir Bakış
MESEM Gerçeği: Çocuk İşçiliği, İş Cinayetleri ve Gözaltılar Karşısında Devrimci İnsan Hakları Mücadelesi
Zehirlenen yalnizca tabaklar değil: Türkiye’de gida güvenliği krizi ve sistemin çürümüşlüğü…
İngiltere’den Türkiye’ye £35 Milyonluk Ray Sözleşmesi: Fırsat mı, Çıkmaz mı?
Avustralya ve AB teknoloji devleri çocukların sosyal medya erişimini nasıl sınırlandırıyor?

Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…
Emeklilerin Büyük Yürüyüşü Başlıyor: 17 Milyon Kişi Artık Sessiz Değil!
Çocuklar için bir öğün: bütçenin %1,5’inden başlayan dünya ölçeğinde bir adalet mücadelesi
Çin'in 'Salam Dilimleme' Stratejisi: Pekin, Güney Çin Denizi'nin Haritasını Nasıl Yeniden Çiziyor?

ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga
Gri listeden çıktık ama... AB'nin 2024 Türkiye raporu'ndan çıkan şaşırtıcı gerçekler!
Çin'in beş yıllık planları dünyayı nasıl değiştirdi?

"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi
Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.
Telefonlar depremi 30 saniye önce bildirdi…

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Vatan kirim’a sahip çıkmak: Teslimiyete karşı onurlu direniş
İŞGALİN KARANLIĞINDA BİR IŞIK: Veciye Kaşka’yı Unutmayalım
2025 Hazar Türk-Musevi Hakanlığı: Tarih Yeniden Yazılsaydı Dünya Nasıl Görünürdü?
Sürgün Devrim girdabında Isaac Deutscher ve Avraham İşcen
Eriyen Şövalyenin Gölgesinde Devrimci Moses Hess

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git