|
Güz Hüzünlüdür HepKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 02 Kasım 2010 11:38:37 Betül Tarıman'ın çocuklar için yazdığı şiirlerinin toplandığı kitabın adı Rüyaya Kaçan Kuşlar olmuş. Sevdim bu adı. Kuşlar bir yerlere uçarlar hep, bildikleri bir şey var herhalde. Ama, belki de en çok rüyalara uçuyorlardır çocukların uykusunda.
11 – 17 Ekim 11 Ekim, Pazartesi Demiryolu Öyküleri’ni (Sel yayınları) okumaya başladım hemen, gelir gelmez. Şair Kemal Varol derlemiş bu yirmi bir öyküyü. Tren imgesini ele alan küçük bir kitaplığım bile oluştu: Cemil Sönmez’in hazırladığı Şiirli Tren (1998) şiir seçkisi bir ara benim başucu kitabım olmuştu. Sonra Enis Batur’un o benzersiz kitabı çıka geldi: Sahici Trenler İçin Oyuncak Kitap (2003). Şiir, öykü, deneme, fotoğraf eşliğinde eşsiz bir kurgu, enfes bir tren yolculuğu. Varlık dergisi de “Edebiyatımıza Demiryolu ve Tren” (Eylül 2010) konusunu ele aldı. Bu çekici konu üstüne eğilme tükenecek gibi değil. İstasyon, gar, gar lokantaları, raylar, vagonlar, kondüktör, makasçı, hareket memuru, oyuncak tren... uzar da gider. Tren imgesi ayrılığı ve kavuşmayı da içinde barındırır elbette; acı ve sevinci de yani. Hep sevdim tren yolculuğunu: Ayrılık acısını ve kavuşma sevincini bana bağışladığı için. Yol, yolcu, tren üçgenindeki düşü de hep kendim bildim. 12 Ekim, Salı Sonbaharın kendini iyice duyumsattığı şu günlerde aklıma Yahya Kemal’in “Eylül Sonu” şiiriyle “Sonbahar”ı düştü: “Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor: Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor” (Eylül Sonu). Bu dizelerin ölümle ilişkisini düşününce hep ürperirim. “Sonbahar” şiirinin şu son dörtlüğü de rüyalarıma girer: “Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya. Rûh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya. Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı; Farketmez anne toprak ölüm mâcerâmızı.” 13 Ekim, Çarşamba Rahime’nin abisine kilitlendik kaç zamandır. Durumu ağır. Kanser her yerini sarmış diyorlar. Rahime’nin elinde telefon İzmir’le haberleşmeye çalışıyor sürekli. Bu hastalık insanın boynunu büküyor, çaresizleştiriyor. Dağlarca’nin annesinin hastalığı üzerine yazdığı düşünüyorum da içim bir tuhaf oluyor. Umarım kötü bir sonuç almadan Rahime cumartesi İzmir’e uçar. Pazar günü sabahı da abisini görür. 14 Ekim, Perşembe Bugünü saymazsak iki gün kaldı Rahime’nin uçmasına. Hasta bilincini yitirmiş, kimseyi tanımıyormuş artık. Ciğerlerinde sorun olduğu için bilinci kapanmış. Eğer ciğerlerini tedavi edebilirlerse hasta kendine gelebilecekmiş. Şu anda bitkisel yaşamdaymış. Ailesi ve kardeşleri için ne acı, üzücü bir durum. Uzaktayız. Elimiz kolumuz bağlı. Kaygımızı, kuşkularımızı yenemiyoruz. Telefonla ne kadar haber alınabilirse almaya çalışıyoruz işte. 15 Ekim, Cuma İş adamlarının “sonbahar yemeği”ne gelmek istemedi Rahime. Haklı. Aklı abisindeyken tanıdıkların yanında nasıl rahat olabilirdi ki? Ben, kaç zamandır evden çıkmadığımdan, gittim yemeğe. Dostları gördüm. Hastalığı unutmaya çalıştım. Ama aklım hep evdeydi. Birkaç kez evi aradım, Rahime’nin durumunu kontrol ettim. Hastada hiçbir değişme yok. Rahime’nin kardeşleri sırayla yanında kalıyorlar hastanın.Hastalık hem hastayı, hem de yakınlarını yormak ne kelime perişan ediyor. Berlin’de enfes bir sonbahar varmış, bizim umurumuzda mı? Güz, hüzünlüdür hep ve pek çok şair yazar sonbaharda göçüp gitmedi mi bu dünyadan? Bir de bunlar aklıma gelmiyor mu, gittiğim yerde de nasıl rahatlayım? 16 Ekim, Cumartesi Rahime uçağa nasıl bindi, aklıma takıldı bütün gece. Adım atacak hali yoktu çünkü. Kaygısını gizleyemiyordu yüzü, bakışları. İzmir’de kötü bir haberle karşılaşmamak için dua ediyordu içten içe. Onu uçağa bindirmek, koltuğuna oturtmak ve kemerlerini bağlamak isterdim. Eve geldim gelmesine ya, aklım Rahime’de kaldı. Gece rüyalarıma girdi hastalıklar, ölümler, ağlayan kadınlar, cenazeler, mezarlıklar... Aslında zengin bir ağıt kültürümüz var, bu acıyı almak yerine artırıyor mu acaba? Bir de bu aklıma geldi. 17 Ekim, Pazar Betül Tarıman’ın çocuklar için yazdığı şiirlerinin toplandığı kitabın adı Rüyaya Kaçan Kuşlar olmuş. Sevdim bu adı. Kuşlar bir yerlere uçarlar hep, bildikleri bir şey var herhalde. Ama, belki de en çok rüyalara uçuyorlardır çocukların uykusunda. Çocuk şiiri yazmak zor; ben denedim de biliyorum. Ama Betül bu işin de ustası. Şiirlerin başlıklarındaki eylemden sonra hep “Saati” gelmiş. Yani her şeyin bir saati var demek istiyor şair. “Düş Kurma, Dilek Tutma, Durup Bakma, Oyun Oynama, Üzgün Çocuklar, Kardeşlik, Daire Çizme, Çocukluğu Anma, Anne Baba, Resim Yapma, Fotoğraf Çektirme, Tembellik Yapma, Yalnızlık, Elbise Biçme, Kitap Okuma, İp Atlama, Yıkanma,Okuma, Düş Görme, Dilek Dileme, Çocukları Düşünme, Annemin Masal Anlatma, Babam Beni Sevse, Rüya Görme” saati. Nehir İren’in şiirleri kavrayıcı desenlerinden oluşan kitap elimden düşmüyor kaç gündür: “Şiir yazmak öyle Hemen kolay olmaz demişti Gülten teyzem. Vakti gelince yazarsın. Çünkü her şeyin bir saati var!”
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|