|
|
Türban neyi örtüyor?Kategori: Söyleşiler | Makaleler | 3 Yorum | Yazan: Haberci | 02 Ekim 2010 18:52:18 Onlar kendi fikirlerini, Allah'ın ayetlerini unutturarak kabul ettirmeye çalışıyor! Ancak "gerçeklerin üzerini örtenler" istemese de, Allah vahyini tamamlamaktan başka bir şey istemiyor. (Tevbe Suresi 32. Ayet) Bir türban polemiğidir sürüyor. Ne zaman bazı şeyler olgunlaştırılma aşamasına gelse, muhakkak öne atılan polemik aynıdır. Türban!
Ben bu makalede, türban vardır ya da yoktur gibi bir konuyu tartışmayacağım. Bu konunun klasik günden perspektifinden analizini de sunmayacağım. Meseleyi, İslam ya da Laiklik çerçevesinden de irdelemeyeceğim. Türkiye’de dini bir sorun var. Ancak; tahmin edildiği gibi bir sorun değil. Bu sorunun genel adı : dini algılama sorunu… Din, hocaefendilerin tükürüğüne entegre edildiği sürece, Kuran ve Muhammedi tutum ile bütünleşmeyecektir. Ve Yüce Allah bizleri uyarıyor ; (MÂİDE suresi 77. ayet) De ki: "Ey Ehlikitap! Dininizde azgınlık edip hak dışına çıkarak aşırılığa gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve yolun denge noktasından uzağa düşmüş bir topluluğun keyiflerine uymayın." Bu ülkede din sorunu varsa; bu Abdestli Kapitalizm nedeni iledir… Tesettür, örtünme ve benzeri konular, asırlardır ‘’tartışılan’’, hiçbir icma(birlik) tarafından kabul edilmiş bir görüş değildir. Hatta mezhep imamlarının dahi (hiçbir hüküm yetkileri yok iken) ortaya koyduğu görüş; bu simgelerin dinsel olmadığı hususundadır. Kuran’ın dininde Türban; don bezinden daha kutsal değildir! Kuran, dialektik yapısını; iffet noktasında "genel ahlak prensipleri çerçevesinde sürdürülen yaşam’’ olarak tanımlar. Yani, sahip çıkılması gereken "başörtüsü değil, don bezidir.’’ Dinin öncelikleri arasında böyle bir şey yoktur. Din; "La ilahe illallah’’ çıkışı ile başlayan bir olgudur ki; bundan yoksun olanların "şekil bağımlısı olacağı açık biçimde vurgulanır.’’ Yani Allah’ın sosyo ekonomik sıfatı olan Rabb sıfatının farkındalığına erişilmeksizin, böyle bir dinsel özgürlük talebinde bulunmak ile; ilkokul çocuğunun "Lineer Cebir’’ öğrenme talebinde bulunması aynıdır. Ancak, aynı çocuk; Lineer Cebir denklemlerine yöneldiğinde, muhtemel netice; kendisini dinleyenlerin "ilgili cebirsel işlemleri’’ yanlış yorumlayacağıdır. Tıpkı günümüzde uzatılan örtünme polemiklerinde söz alan "bilgisiz cahiller’’ gibi… Şunu belirtmek istiyorum; bu konuda ısrarcı olanlar; yani bunun dini bir gereklilik olduğunu iddia edenler, önce "Kuran’ı okusunlar’’. Kuran’ın tek bir ayetinden dahi haberdar olmayanların, sırf "Liberal Özgürlüklere’’ kapı açabilmek için uydurduğu saçmalıkları dinselleştirmek, Kuran’ın diliyle "küfürdür.’’ Kuran’ı kendi dilinden okuma gayretim ve tarihe olan hakimiyetim ile şunu açık biçimde yinelemek isterim; Kara lastikle okula giden kızların olduğu bir ülkede; lüks arabada gezen türbanlının örtüsü "dinin savunduğu bir unsur değildir’’. Aksine, dine göre; o türbanlı "kara lastikli kızın katilidir.’’ Değerli okurlar; Bir ülkede din ve felsefe üzerine geniş çaplı tartışmalar yapmak için, bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan birisi; Kuran’ın önerdiği ideal ticarettir… Ticaret, "te’ca’r’’ biçiminde, "ca’r’’ kökünden türemiş bir kelimedir. Manası elden ele dolaşan demektir. Hatta bu kökten türeyen "cariye’’ kelimesi, elden ele dolaşan kadın manasına gelir. Ticaret ise; emeğin doğrudan sermayeye, ve onun yine salt emeğe dönüşmesi demektir. Belki çok eleştirilecek ama şunu söylemek mümkündür; Bu denklem, Marks’ın Kapital’de teorize ettiği; Mal-Para-Mal denkleminin aynısıdır. Hatta Kuran’ın ticaret kelimesinin Kapital’de ki tam karşılığı "distribute’’dir. Yani, emek merkezli bir toplumdan bahsetmek gerekir. Dinin temel çıkışı budur. Bunun bir diğer ismi "Fekku Ragabe’’dir. Yani; boyunduruk altındakilere özgürlük. Bu; dinin ilk emridir! Kredi kartı mağdurları, emperyalizmin mağdurarı, mazlumlar; Fakku kalıbının dairesine girmektedir. Yani dinin ilk önceliği; Kapitalist müdahaleyi kırmaktır… Ancak emevi şahsiyetsizliğinin ürünü olan; Abdestli Kapitalizm’in dinine göre; temel öncelikler, nüsuk ve şekillerdir. Çünkü onların tanrısı; Göklerde oturan bir Tanrıdır. Onların dininde hüküm koyucu Kuran değildir. Kuran’ın okunmasını engelleyen gelenekler ve uydurma hadislerdir. Onlara göre din; salt bir kural yığınıdır… Kuran’a göre ise; din, özgürlük ve bağımsızlıktır. Yaşıtları açlıktan ölürken, başındaki örtüyü salt bir sorun olarak algılayıp bunun için mücadele edenleri kınamak gerek… Mücadele, dinin temel öncelikleri için ise, bu anlayışla karşılanmalıdır. Çünkü; toplumların genel dinamiği, içinde bulundukları maddi ve manevi psikoloji ile tahlil edilebilir. Bu bağlamda; Kuran’ın ana önceliklerini bertaraf ederek, şekil ve sembolleri kutsamak ve bunun üzerinden siyaset yapmak; bilindik bir ortaçağ tuzağıdır. Bu tuzağı üretenler ile tuzağa düşenler; bir arada ızdıraba mazhar olacaklardır. Çünkü, toplum ve tarih vicdanında mutlak bir mağlubiyet ile anıldıkları aşikardır. Efendim; Nur Suresi 31 ve Azhab Suresi 59’dan yoksun yazdığım bu makalenin sonuna; konjonktürel birkaç cümle ekleyeyim; Kuran’ın Nur suresinde ki 31. ayette kasıt edilen örtü; "herhangi özel bir yere ait" örtü değildir. Çeviri : örtülerini göğüslere salsınlar biçiminde olmalıdır. Çünkü ilgili kelime "humurihiyne’’ biçimindedir. Başı niteleyen "res’’ vurgusu yoktur. Eğer Allah başörtüsünü murad etseydi; "humurrues’’ demeliydi… Ancak, ilgili kelime aynı zamanda "şarap manasına gelen’’ bir kelime ile aynı kökten türer. Dolayısı ile; sarhoşluğun başa olan etkisi göz önüne alındığında; baş kasıt edilmiş olabilir diyebilmekteyiz. İşte, Kuran’ın mucizeyi perspektifi budur. Bu ayetten anlaşılması gereken şey başın değil; göğüslerin örtülmesidir. Başını örten örter, örtmeyen örtmez. Din indinde iki durum arasında fark yoktur. Örtmemek farz değildir, örtmek farz değildir. İşte Kuran semantiği budur… Aksini iddia eden varsa hodri meydan! Ayetin tam çevirisi şöyledir; Allah’tan emin olan kadınlara söyle: Karşı cinsi yanlış düşüncelere sevk edecek eylemlerden kaçınsınlar. Namus ve şahsiyetlerini korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. (Nur 31) Anlayabilen bir toplum için… Eren Erdem Kaynak : Odatv.com
YorumlarGamze
{ 04 Kasım 2010 03:12:38 }
Size mi kaldı kuran-ı kerimi ve isalmiyeti yargılamak.İslamiyet hak ve son din,Kuran-ı kerim son kitaptır.İster inanır ister inamazsınız.İnananlar bir şey kaybetmiyor,ama inanmıyanlar ebedi hayatta pişman olucaklar sonsuza kadar.Herkes kendi seçiminin sonucuna katlanıcak.Tartışmak ,kendini haklı çıkarmaya çalışmak gereksiz...
H.CABA
{ 03 Kasım 2010 20:41:02 }
Sayın Haberci;
1. Kuran'ın ticareti olumlamasına bir ölçüde hak versek bile, köleliği olumlamasına ne diyeceksiniz! 2. Kadını erkekten düşük görmesini nasıl sindirebilmektesiniz! 3. Kuran "haram" saydığı şeylerin yapılmaması için "korku, şiddet ve yıldırma" öğelerini hep ön plana çıkarmıştır. Yaklaşık üçyüze yakın yerde " yakmak" tehdit öğesi olarak sunulmuştur. 4. Kuran ataerkil bir üslup kullanır. Bu dil sömürü dünyasının kültürünün dekorudur. Çok kabaca bu öğelere karşın siz kalkar Kuran ile Marks arasında bir uzlaşma kurmaya kalkarsanız en başında savunduğunuz Kuran'a saygısızlık edersiniz. Diğer taraftan ömrünü "insanın, insan üzerindeki sömürüsünün yok edilmesi..." mücadelesinin bilimsel yollarını araştırmış ve bu araştırmada; "dinin bir afyon olduğunu..." belirleyerek toplumsal gelişimin önünde bir set olarak durduğunu gören Marks'a saygısızlık edersiniz. İşinizi istediğiniz gibi yapabilirsiniz.Buna birşey demek elbette görevimiz değildir. Ancak unutmayınki bilimsel gelişimin karşısında miyadını dolduran inanç sistemleri;(*) eski bir baraj gibi umulmadık çatlaklardan su kaçırırken, bu çatllakları Markstan alacağınız harçlarla kapatmaya çalışırsanız emin olunki "düşmanının evini yakmak isterken kendi evini yakanların", "traji komk" sürümünü üretirsiniz. Dilerseniz Ebu Cehil'in ironik durumu irndirgeme üzerinden irdeleyebilirim ancak erbabına saygısızlık etme ilkesizliğine savrulmak hiç istemediğim bir davranış biçimidir. Saygılar... __________ (*) Toplumsal boyutta; insanlığın büyük çoğunluğu, "celladına tapan" bir kültürün doğal sonucu olarak; düşünsel ve vicdani olarak bu inanç sisitemlerinden beslenmekte ve genellikle bu inanç sistemlerine göre hareket etmektedirler. Aynı zamanda bu sistemlere güçlü bir yöneliş olduğu da bir "gerçeklik" olarak kendini dışa vurmaktadır. Ancak gerçeğin kendisi bu "gerçeklik" örtüsünün altında; kral ölüm döşeğinde son nefesini verirken, büyük çoğunluk "belki yaşarsa korkusu" ile ; "yaşasın Kralımız" diye bağırmakta...Ama değişim onun yerine yeni çocuğunu çoktan oturtu bilim. (Tanrı korkusu eşittir ahiret korkusudur bunun istisnalaırı çok azdır. Onlarda tasavvuf dervişleri içindedir, Yunus Emre gibi. Çok yakın bir gelecekte yaşamın sonsuz olması ile" ahiret korkusu" yok olacaktır. O gün Niche'nin "Tanrı öldü" ilanı sosyal yaşamda karşılığını bulacaktır. O zaman insanları kör etsenizde o sistemden besleyemezsiniz ) eflatun
{ 13 Ekim 2010 17:38:27 }
Yazi kime ait ise, goz boyamayi hic te becerememis.
Diğer Sayfalar: 1. Sahi bu tur yazilara inanalar var degil mi hala dunyada? Olmaz olur mu? Referandumun soldan carkli libos destekcileri var oldukca.... Ozellikle kuran soyleminin Marksizm ile bulusturulmasina gulmeden edemedim. Marks, korucu degildir. Marks'in buldugu kavramlar dunyanin en eski somuru mekanizmasina iliskindir ki, kuran bunlari savunur, hatta ticareti emreder. O nedenle dinin savundugu, somuruye dayali ticaret yasalarini aklamak icin Marks'a basvurmak kasitli dolandiriciliktir bence. Marks bu yasalarin acimasizligini bulmus, gozler onune sermis koruculugunu ise asla yapmamistir.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|