A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Kürt sorunu nasıl doğdu?

Kategori Kategori: Söyleşiler | Makaleler | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Haberci | 23 Eylül 2010 21:52:32

Dünyaca ünlü Osmanlı-Türkiye tarihi uzmanı Feroz Ahmad, 1923 öncesiyle sonrası arasında bir süreklilikten ziyade kopuşun olduğunu belirtiyor. Yaşayan en önemli modern Osmanlı-Türk tarihçilerinden ve çalışmalarını halen Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü'nde sürdüren Prof. Feroz Ahmad, sorularını yanıtladı.

Kürt sorununu konuşarak başladığımız röportaj, Cumhuriyet’e ve onun kurucu ideolojisine dair bir sohbete dönüştü.

Kürt sorunu nasıl doğdu?


Geç Osmanlı döneminde Kürt sorunu mevcut değildi. Kürtler “Müslüman Milleti”nin bir parçasıydı. Jön-Türk döneminde bir Kürt sorunu yoktu, ön planda olanlar Kürt aşiretlerinin reisleriydi. Ve bunlar devletin merkezîleşmesinden hoşlanmıyorlardı. Devletin onlara yönelik vergi koymasından, bir takım başka vasıtalarla kontrol tesis etmesinden, yerleşik toplulukları taciz etmelerine engel olmasından hoşnut değillerdi.

Ermeni yerleşik topluluklarına saldırılar düzenlerlerdi ama sadece Ermenilere de değil. Yerleşik Kürtlere de saldırırlardı. Kürt aşiretleri bu dönemde yabancı güçlerin enstrümanları hâline geldi. Çok enteresan bir biçimde, söz gelimi Ruslar, Kürtleri Ermenilere karşı kullanmaya çalıştılar.

Nasıl yani? Ruslar Kürtleri Ermenilere karşı mı kullandı?

Evet. Kulağa garip geldiğinin farkındayım. Mesela 1914’te Bitlis’teki Ermeni toplumuna bir saldırı düzenlendi. Osmanlı hükümeti Ermenileri silahlandırdı. Başkent İstanbul Bitlis’ten çok uzaktaydı. Bölgeye hızlı bir şekilde asker gönderme şansı yoktu hükümetin. Hükümet Ermeni toplumunu silahlandırdı ve onlar da saldırgan Kürt aşiretlerini püskürttü.

Yanlış anlamadım değil mi, Osmanlı hükümeti Ermenileri silahlandırdı. Daha önce hiç böyle bir şey duymamıştım.

Osmanlı hükümeti son derece zayıftı. Devlet güçlü değildi. Her neyse, saldırgan Kürtler püskürtüldü ve bunların lideri Bitlis’teki Rus konsolosluğuna sığındı. Orada Dünya Savaşı patlak verene kadar kaldı. Bu ve benzeri olaylar bir bakıma savaşın sonuna dek sürdü.

Cumhuriyetin ilanıyla beraber aynı sorun devam etti. Cumhuriyet devleti merkezîleştirmek istiyordu. Bir ulus-devlet kurmak istiyordu. Kürt aşiret reisleri bunu istemediler. Buna bağlı isyanlar oldu. 1925’teki en çok bilinendir, sonra da bunlar devam etti. Kürt aşiret liderleri bir dereceye kadar parlamenter sisteme dâhil edildi, milletvekili yapıldılar. Aralarından bakan olanlar dahi çıktı.

Benim görüşüme göre Kürt sorunu 1960’larda yeni bir boyut kazandı. “Sorun” bu sefer aşiretlerden değil, eğitimli Kürtlerden kaynaklanmaktaydı. Ankara Hukuk veya Siyasal Bilgiler fakültelerinde eğitim gören Kürtlerdi bu kişiler. Kendilerini farklı bir kültürel topluluk olarak görmeye başladılar. O dönemi çok iyi hatırlıyorum zira Ankara’da yaşıyordum. Kendilerini Kürt diye değil, Doğu Kültür Dernekleri olarak adlandırıyorlardı (‘Devrimci Doğu Kültür Ocakları’ olacak. Akabinde de isimleri ‘Devrimci Doğu Kültür Dernekleri’ oldu. – B.C.). Kürt sorunu “gelişmeye” devam etti ve 1980’ler itibariyle bir ayaklanmaya ve askeri bir soruna dönüştü. Ve bugünlere gelindi.

Kürt çevrelerinde şöyle bir tez vardır biliyorsunuz: Kurtuluş Savaşı sırasında Kemalist liderlik Kürtlere özerklik sözü verdi, 1921 Anayasası’nın yerinden yönetimi mümkün kılan yapısıyla da uyumlu olarak. Ancak 1923’ten sonra, verilen sözler tutulmadı. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?

Bakın… Denir ki, Jön-Türk döneminde Türk milliyetçiliği vardı. Hâlbuki milliyetçilik değil, milliyetçiler vardı. Sayıları da azdı. İttihat ve Terakki’nin gerçek ideolojisi Osmanlıcılıktı. İmparatorluğu korumak istiyorlardı. Ve imparatorluğu milliyetçi olarak koruyamazlardı.

Arapları, Anadolu Rumlarını, Ermenileri ve diğerlerini elde tutmaları gerekiyordu. Bunu sağlayacak olan da Osmanlıcılıktı. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ise ortada imparatorluk kalmamıştı. ABD Başkanı Wilson “Dünya Savaşı sonrasında kurulacak olan devletler, ulus-devletler olacak” demişti. Türkler de bir ulusal ideolojiye gereksinim duydular. Ve Cumhuriyet, daha önce mevcut olmayan bu ulusal ideolojiyi yaratmaya koyuldu.

İmparatorluk zamanındaki lisan “Osmanlıca” diye adlandırılırdı. Osmanlıca gitti, Türkçe’yi yaratmak gerekti. Cumhuriyet bir dil reformu başlattı. Yazı reformu yapıldı. Dil Türkçeleştirilmeye başlandı. Bu 1935’e kadar devam etti. Yani Güneş-Dil teorisi ortaya atılana dek. O günlerde bir İngiliz oryantalist bu teori için der ki; “Dili Türkçeleştirmeye çalışanlar, Türkçe sözcükleri de Türkçeleştirir oldular. Bunu önlemek için Güneş-Dil kuramı ortaya atıldı.

‘Güneş-Dil’e göre bütün dünya dilleri Türkçe’den türemiştir. Dolayısıyla sözcükleri değiştirmenin gereği yoktur, çünkü onlar zaten Türkçe’dir”. Atatürk böylece dil reformunun aşırıya gitmesini durdurmak istemişti.

Uzun lafın kısası, söz konusu olan; bir ulus, bir ulusal dil, bir ulusal kültür yaratmaya yönelik kararlılıktı. Kemalistlerin yapmaya çalıştığı şey; ki burada Kemalist sözcüğünün altını çizmek istiyorum çünkü başka milliyetçiler de vardı, Terakkiperverler gibi…

Onlar da milliyetçiydi, değil mi?

Onlar da milliyetçiydi. Ama farklıydılar. Kemalistler Osmanlı toplumunu dönüştürüp onu artık ataerkil olmayan bir topluma dönüştürmek istiyorlardı. Diğer milliyetçiler ise, söz gelimi İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC), ataerkil toplumu muhafaza etmek istiyorlardı. Kemalistlerin başlattığı süreç halen devam ediyor çünkü ataerkil olmayan bir toplumu reformlarla tesis edemezsiniz. Bunun için belki birkaç yüzyıl gerekmektedir.

Ataerkillik mevzuunda şunu söyleyemez miyiz: Kemalistlerin yaptıkları reformlar aslında İttihatçılar tarafından başlatılmıştı. Söz gelimi, doğru hatırlıyorsam, kadın öğrencilerin Darülfünun’a (İstanbul Üniversitesi) kabul edilmesi 1917’de olmuştu. Kemalistler İttihatçıların başlattığı şeyi devam ettirdi diyemez miyiz?

Kâğıt üzerinde. Büyük oranda kâğıt üzerinde. Cumhuriyetin kurulma sürecinde buna karşı bir isyan oldu. Şimdi adını hatırlayamadığım bir Şeyhülislam “kadın ve erkek öğrenciler birarada okumamalıdır, günahtır” diye karşı çıktı buna. Kadınlara haklarının verilmesi Türkiye’de büyük bir adımdır, ataerkilliğin üstesinden gelme çabaları bağlamında. Kamusal alan kadına açılmıştır. 1929’da düzenlenen ilk güzellik yarışmasının da arkasında kadınları kamusal alana taşıma arzusu vardır. Bu, Türkiye’deki belki de en devrimci değişimdi.

İttihatçılarla Kemalistler arasında olduğunu söylediğiniz derin farklılığın ataerkillik boyutu konusunda ikna oldum ama başka bir şey soracağım. Jön-Türklerin ideolojisi Osmanlıcılıktı dediniz. Peki Balkan Savaşı sonrasında, ve tabii 1. Dünya Savaşı sırasında, Türk milliyetçiliğinin resmen olmasa bile fiilen devletin resmi ideolojisi hâline geldiğini söyleyemez miyiz?

Yalnızca bir avuç Türk milliyetçisi vardı, “Türk yurdu” grubu gibi. Ama bakın, Balkan Savaşı sonrasında bile Arapları imparatorluğa bağlı tutmak çok önemliydi. Hiç kimse “hadi artık Araplardan kurtulup bir ulus-devlet kuralım” demedi. İTC’nin hedeflerine baktığınız zaman, bunların savaş esnasında daha bile emperyal bir hâle geldiklerini görürsünüz. Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı’na girişine dair en yaygın efsanelerden biri, hatalı bir karar verildiği ve savaşın kaybedildiğidir. Hâlbuki 1918 Yazı’na kadar Almanların savaşı kazanabileceklerini düşünüyorlardı. Almanlar 1918 Mart’ından Ağustos’a kadar son bir saldırı dalgası yürüttüler ve bunun sonucunda Almanya’nın Müttefiklere kendi istediği bir barış antlaşmasını dayatabileceği umuluyordu. Bu aynı zamanda Osmanlıların istediği türde bir barış anlamına gelecekti.

Almanlar İTC’ye sordular, savaştaki hedefleriniz nedir diye. Aldıkları cevaplar: Mısır’ı geri istiyoruz. Kıbrıs’ı geri istiyoruz. Arap bölgelerini geri istiyoruz… Osmanlı İmparatorluğu Batı devletlerinden farklıydı. Çünkü Osmanlı Devleti’nde bir anayurt yoktu. Ziya Gökalp’in meşhur şiirini herkes bilir: “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan, vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan”. Turan neresidir? Bir efsane.

Yani coğrafi bir bölge değil.

Değil.

Peki Müslüman bir burjuvazi, Müslüman bir sermaye sınıfı yaratma konusunda İttihatçılarla Kemalistler arasında bir devamlılık görüyor musunuz?

İttihatçılar bir Osmanlı burjuvazisi yaratmak istiyordu. Doğrudur, Müslümanlar imparatorlukta en zayıf unsurdu. Ancak İttihatçılar Rum ve Ermenileri de dışlamak istememişti. Mesela 1917’de ilk Osmanlı milli bankası kuruldu, İtibar-ı Milli Bankası. İstanbul’daki Ermeni toplumu, daha doğrusu o toplumun bankerleri vesaire, bunun arkasındaydı. Osmanlı İmparatorluğu hayatta kalabilseydi bu insanlar önemli roller oynayacaklardı. Ama doğru, İttihatçılar Müslüman bir burjuvazi yaratmak istediler. Çünkü Müslümanlar uzun süre bu faaliyetlerin dışında tutulmuştu. Asker oluyorlardı, idareci oluyorlardı…

Sorunuza dönecek olursak, elbette tarihte devamlılık vardır, keskin kopuşlar yoktur. Ama tarihçi bir konuyu incelerken şunun cevabını arar: Hangisi baskındır, süreklilik mi yoksa kopuş ya da değişim mi? Ben Cumhuriyet’te ikincisinin baskın olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet’i kuranlar bir önceki dönemin Jön-Türkleriydi, bu doğru. Mustafa Kemal de öyleydi. Almanya’da da 1945 sonrası başa geçen insanların çoğu eskiden Nazi’ydi. Bugünkü Papa, Hitler’in gençlik teşkilatının üyesiydi. Ama bu onu Nazi yapmaz.

Dolayısıyla, mühim olan bireyler değildir, bireyler değişir. Cumhuriyet kurulduktan sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’ndan pek çok kişi Halife’nin Cumhurbaşkanı olmasını istiyordu (Hilafet Mart 1924’te, yani Cumhuriyet’in ilanından sonra kaldırıldı – B.C.). Halife’nin İslam dünyasındaki ağırlığının Yeni Türkiye’ye büyük bir prestij sağlayacağını düşünüyorlardı. Ama Mustafa Kemal, “Hayır, geçmişten kopmalıyız, bu devamlılığı istemiyoruz” dedi. Bu devamlılık hâlinde reformlar yapılamazdı, ataerkil toplum yapısı devam ederdi. Cumhuriyet’te değişim baskındır, kopuş baskındır.


Röportaj: BURAK COP

Kaynak : ntvmsnbc
 
 
Feroz Ahmad Kimdir?
Feroz Ahmad 1938'de Delhi'de dünyaya geldi. Delhi Üniversitesi St. Stephen Koleji'nde Hindistan Tarihi eğitimi aldıktan sonra University of London School of Oriental and African Studies'de Ortadoğu tarihi çalıştı. 1966'da Bernard Lewis'in danışmanlığında yazdığı The Committee of Union and Progress in Turkish Politics teziyle University of London'dan doktora derecesini aldı. 1966-67'de Columbia Üniversitesi School of International Affairs'de ders verdi. 1967'de Massachusetts Üniversitesi Tarih Bölümü'nde ders vermeye başladı.Massachusets Üniversitesi'nde 1970 yılında doçent, 1978 yılında profesör oldu. 1980-81'de Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmalar Merkezi'nde dersler verdi. Daha sonra Tufts Üniversitesi Fares Doğu Akdeniz Çalışmaları Merkezi'nde konuk öğretim üyesi ve Fletcher Diplomasi Okulu'nda Diplomasi Tarihi konuk profesörü olarak görev yaptı. 1997-98'de Boğaziçi Üniversitesi'nde Fullbright öğretim üyesi olarak görev yaptı. Emekli olduktan sonra Türkiye'ye yerleşen Ahmad, 2005 yılından itibaren Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ile Tarih Bölüm Başkanlıkları görevini yürütmektedir.
 
Ahmad'ın Osmanlı'nın son dönemi ve modern Türkiye üzerine Türkçe'ye de çevrilen eserleri şunlardır:

* İttihat ve Terakki (İstanbul: Kaynak, 1971, 1984, 1986, 1994)
* Türkiye'de Çok Partili Rejimin Açıklamalı Kronolojisi (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1976)
* Demokrasi Sürecinde Türkiye (İstanbul: Hil Yayınları, 1994, 2008)
* Modern Türkiye'nin Oluşumu (İstanbul: Sarmal, 1995), (İstanbul: Kaynak, 1999)
* İttihatçılıktan Kemalizme, Makaleler (İstanbul: Kaynak, 1985)
* Bir Kimlik Peşinde Türkiye (İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2006, 2007, 2008)
* From Empire to Republic: Essays on the Late Ottoman Empire and Modern Turkey, 2 cilt (İstanbul: Bilgi, Üniversitesi Yayınları, 2008)
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git