|
|
Hanson'ın yüzde 9'uKategori: Avustralya | 1 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 01 Ağustos 2010 07:39:06 Avustralya'da seçimler yaklaşıyor. Gerek İşçi Partisinin, gerekse Liberal - Ulusal Parti koalisyonunun desteği oldum olası yüzde 40'larda dolaşır. Seçim kampanyası sırasında mülteci adaylarının gündeme gelmesinin kökleri ta 1996'ya dayanır. 1996 seçimlerini yüzde 38.8 oy alarak kaybeden İşçi Partisi, 13 yıldır sürdürdüğü iktidarı John Howard'a terk ederken Pauline Hanson adlı ırkçı aday meclise girmeyi başarmıştı.
10 Eylül 1996'da Pauline Hanson'ın mecliste yaptığı ilk konuşma bugüne dek halâ etkisini devam ettiriyor. Bu konuşmada Hanson ülkenin Asyalılar tarafında istilâya uğradığını ileri sürerek çokkültürlülüğe karşı çıkmış, "evime kimi davet ettiğime ben karar verebiliyorsam, ülkeme de kimin geldiğinde söz sahibi olmak istiyorum" demişti. 1998 seçimlerinde Hanson'ın partisinin yüzde 9 dolaylarında oy alması Howard hükûmetini telâşlandırmış ve bir iddiaya göre Liberallerin bugünkü lideri Tony Abbott, Hanson ve partisine dava açanları desteklemek amacıyla "Dürüst Politika İsteyen Avustralyalılar Vakfı"nı kurmuştu. Howard ve Abbott bunu Hanson'ın ırkçı politikalarına karşı olduklarından değil, bu politikalarla Hanson'ın kendilerinden oy götürdüğü kaygısıyla yapmıştı. 2001 seçimleri yaklaşırken bu kaygı telâşa dönüştü. "Tampa Olayı" diye Avustralya tarihine geçen olay 2001 Ağustosunda oldu ve seçimler 2001 Kasımındaydı. Norveç bandıralı Tampa şilebi uluslararası sularda batma tehlikesi olan bir tekneden 438 Afganlıyı kurtarmış, en yakın kıyı Avustralya olmasına karşın Avustralya hükûmeti gemiye yanaşma izni vermemişti. Bir sonraki yıl Tampa ve mürettebatı bu insanları kurtardığı için Birleşmiş Milletler Mülteci ödülünü aldı. Seçimlere bir ay kala, 6 Ekim 2001'de 223 mülteci adayı taşıyan bir tekne bir Avustralya gemisi tarafından durdurulmuş, ve tekne batmıştı. Ertesi gün, dönemin göç bakanı Philip Ruddock bu insanların çocuklarını denize attıklarını iddia etmiş ve "çocuğunu denize atan tür insanların Avustralya'da yeri yok" demeye getirmişti. Bunun kuyruklu bir yalan olduğu daha sonra ortaya çıktı ama, Howard seçim konuşmasında Hanson'ın sözlerini yineleyerek "bu ülkeye kimin geleceğine ve hangi koşullarla geleceğine biz karar veririz" diyerek 2001 seçimlerini kazandı. Hanson'ın partisi zayıflamış ve Hanson bunu, haklı olarak "Howard bizim politikalarımızı çaldı" diyerek açıklamıştı. 15 yıllık Avustralya siyasi tarihine kısaca böyle göz atmamın nedeni bugün halâ ne yazık ki her iki partinin de yüzde 9 kadar olduğu tahmin edilen ırkçı oyların peşinde koşuyor olmasıdır. Seçim sonuçlarının değişken yüzde 5-6'lık oyların nereye kaydığı ile belirlendiği bir ortamda her iki parti de bu ucuz ve utanılası politikaya yönelmektedir. Gough Whitlam ve Malcolm Fraser gibi ilke sahibi devlet adamlarının görünmediği, küçük hesaplar peşinde koşan küçük politikacıların eline kalan bu ortamda bizler de kırk katır ile kırk satır arasında tercih yapma durumunda kalıyoruz. Abbott, alınan göçmen sayısını azalatacağını, nüfus artışını doğumları artırarak sağlayacağını söylüyor. Umarız bu doğum artışı için kendisine etkin bir rol biçmiyordur. Gillard ise göçmen ve özellikle mülteci alımından endişe duyan kişilerin ille de ırkçı sayılmayacağını söyleyerek Hanson ırkçılarına göz kırpıyor ve sırtından hançerlediği Kevin Rudd'ın büyük nüfuslu Avustralya politikası yerine "sürdürülebilir nüfus" (ne demekse?) politikası güdeceğini söylüyor. Rudd'ın başbakanlığını gömen maden şirketlerinden alınacak vergiyi azaltarak durumu idare etmeyi düşünürken Abbott, bu vergiye tümüyle karşı olduğunu söylüyor. Maden şirketleri Gillard'ın verdiği ödünle yetinmeyerek bu azaltılmış vergiye de karşı çıkmaya hazırlanıyorlar. Londra'da Maden Konseyinde konuşan Rio Tinto (Avustralya'nın en büyük maden şirketlerinden biri) genel müdürü Tom Albanese Rudd'ın önerdiği tür bir verginin "uluslararası rekabet"i zedeleyeceğini söyleyerek diğer ülkeleri "kaynak ulusalcılığı" yapmamaları konusunda uyarıyor(!). Eminim Hugo Chavez ve Evo Morales bu Albanese'den akıl almaya can atıyorlardır. İmdi, hepimizin geleceğini bu kadar yakından ilgilendiren konular varken Gillard ve Abbott "sınır koruması" ve mülteci adayları konusu üzerinde neden bu kadar duruyor derseniz size Pauline Hanson'ı hatırlatmakla yetineceğim. Dünyada kişi başına düşen milli gelirine göre en fazla mülteci alan ülke hangisidir dersiniz? Abbott ve Gillard'ı dinlerseniz belki de Avustralya diyeceksiniz. Ve... fena halde yanılacaksınız. Bir numarada Pakistan var. Ardından Kongo, Zimbabve, Suriye, Kenya, Çad, Bangladeş, Etiyopya ve Uganda geliyor. Listedeki ilk 25 ülkenin hepsi yoksul ülkeler. 26. sırada Almanya var. Avustralya listenin sonlarında yer alıyor. 2003 yılından bu yana alınan mülteci sayısında bir artış yok. Yılda 13,000 civarında dolaşıyor. Her yıl Avustralya'ya 200,000 kadar yeni gelen olduğunu düşünürseniz bu rakam yeni gelenlerin yüzde 6.5'unu, tüm nüfusun yüzde 0.5'ini oluşturuyor. Yâni sokakta gördüğünüz her bin kişiden yalnızca 5'i bu yıl gelmiş olan bir mülteci. Bu denli küçük bir rakam için bunca gürültü nedendir derseniz size yine Pauline Hanson'ın yüzde 9'unu hatırlatmakla yetineceğim. Uluslar biçimlenmeden önce, sınırlar, sınır kapıları, tel örgüler, duvarlar çekilmeden önce dünyada nüfus hareketliliği "gücü gücü yetene" şeklinde biçimleniyordu. Fetihleri bir yana bırakırsak, toprağı çoraklaşan, şiddetten kaçan, ya da daha iyi yaşam koşulları peşinde koşan insanlar (eğer varsa) pılısını pırtısını toplayıp bir topraktan diğerine göçebiliyorlardı. Bugünlerde sanki aç ve sefil olmak göçmek için yeterli neden değilmiş gibi Birleşmiş Milletlerin "mülteci" tanımına girmeyenler "ekonomik mülteci" diyerek dışlanıyor. Ben bu ülkenin nimetlerinden yaralanıyorum, bunları başkalarıyla paylaşmak istemiyorum diyenler yalnızca ırkçı değil, aynı zamanda ekonomik ümmîlerdir. Yapılan onlarca araştırma kuşkuya yer bırakmadan kanıtlamıştır ki, özellikle Avustralya gibi yaşlanan bir nüfusa sahip olan ülkeler mülteci ve göçmen almazlarsa 20-30 yıl içinde büyük ekonomik sıkıntı içine gireceklerdir. Rudd bunu görüp Hanson'ın yüzde 9'unu gözardı ederek daha büyük nüfuslu Avustralya'yı savunmuştu. Yazık, meydan Gillard ve Abbott'a kaldı.
Yorumlarumit
{ 01 Ağustos 2010 15:24:09 }
o zaman bir ders verelim bu partilere. Ozellikle en azindan insani konularda en durust politikayi sergileyen Yesller e verelim oyumuzu. Demokratik tepkimizi gosterelim. Belki de parlementoya ucuncu bir guc sokmayi basarir, bu iki duzen partisinin pacalarini tutusturabiliriz. Ne dersiniz?
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|