|
Ayvalık yükünü tutmuş...Kategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 29 Temmuz 2010 03:39:14 Ayvalık'tayım, Vatandaşın Yeri'nde. Aysel Hanım ve Ayşe Kilimci'yle birlikteyim. Bir yılın biriken olaylarını, yaşamımızda yer edenleri, gözlemlerimizi ve yakın gelecekte olacakları konuşuyoruz. Sonra 8 Ağustos'ta yapılacak "Şiir Ayvalık"ta'yı da şair Turgut Baygın geliyor beni almaya. Koyu bir sohbete dalıyoruz tenha bir kahvede
5 – 11 Temmuz, 2010 5 Temmuz, pazartesi Okul karman çormandı. Sınıflar temizleniyor. Bir yılın biriken kâğıt tomarları çöpe atılıyor. Bozuk dolap kapakları onarılıyor... Hummalı bir faaliyet ki, öğrenciler zorla hareket ediyor. Benim aklım sabah okuduğum haberde. Füsun Atalı dün ölmüş. Metin Altıok’la evliyken tanımıştım kendisini. İyi bir denemeci ve eleştirmendi. Ödünsüzdü. Dili kuru değil, kıvraktı. Çok üzüldüm. Okulda hep onu düşündüm. Sonra yeğenim oğlu Can’ın istediği oltayı bulmak için çarşıya gittim. Olta satabileceğini düşündüğüm pek çok yere baktım. Yok. Bulamadım. Onun seveceğini düşündüğüm bir model uçak aldım yapışkanıyla birlikte. Bu tür şeylere meraklı olduğunu biliyorum. Sıcak kendini iyi hissettiriyor. Gölge ve serinlik aranıyor. Yarın okulun son günü. Sonunda tatil başlayacak! 6 Temmuz, Salı Mevsimin ilk dutunu yedim bugün. Okul yolunda upuzun bir dut ağacı var, çıkılacak gibi değil. Dibine dökülenleri üfleye üfleye yemeye çalıştım. Küçük ama lezzetli dutlarla karnım doymadı ama ağzım tatlandı. Okul tatile girdi. Çantalarımı hazırladım öğleden sonra. Tatil başladığı için dünyanın en mutlu adamı olduğumu düşündüm. Bu gece çok uzun olacak, olsun. Yarın Ayvalık’ta olacağım ya, gözüm ne yorgunluk görüyor, ne de başka bir şey. 7 Temmuz, Çarşamba Yorgunluk üstüne düşünmeyi bıraktım artık; yorgun değilim çünkü 24 saattir uyumama karşın. Uçak ve İzmir Ayvalık arasındaki yolculuğumda gözümden uyku akmadı, cin gibiydim. Siteye geldiğimde ise enfes bir uyku çekmiş kadar dinlenmiş duyumsadım kendimi gülleri, narı, asmayı ve komşularımı görünce. Nara çok su verildiği için gelişememiş. Asma budanmadığından yabanileşmiş, çok salkım olmasına rağmen taneler çok küçük, koruk suyu bile çıkmaz. Hava güzel, deniz çarşaf gibi; site tertemiz, sakin; kuş sesleri büyüleyici. Buzdolabında zeytinyağlılar... 8 Temmuz, Perşembe Ayvalık’tayım, Vatandaşın Yeri’nde. Aysel Hanım ve Ayşe Kilimci’yle birlikteyim. Bir yılın biriken olaylarını, yaşamımızda yer edenleri, gözlemlerimizi ve yakın gelecekte olacakları konuşuyoruz. Sonra 8 Ağustos’ta yapılacak “Şiir Ayvalık’ta”yı da şair Turgut Baygın geliyor beni almaya. Koyu bir sohbete dalıyoruz tenha bir kahvede. Ayvalık yükünü tutmuş. Miraç Kandili kutlaması anons ediliyor belediye ses yükselticisinden. Dini bir toplum olma yolundaki hızlı ilerlememize CHP de katılmış demek! Cuma’yı “hayırlamalar”, telefonlarla kandil kutlamalar ve helva dağıtmalar... almış başını gidiyor. Ürkmemeye çalışıyorum. 9 Temmuz, Cuma k. İskender’in yeni şiir kitabı Sarı Şey’i (Sel Yayınları) okuyorum fırsat buldukça. İskender’in günlük yaşamın dilini evirip çevirerek şiirin bünyesine monte etmesi, onun yazdıklarının çok farklı olduğunu gözler önüne seriyor. Kimi dizelerin altını çiziyorum ve çizdiklerimin cazibesine kaptırıyorum kendimi: “benim cinlerim tanrının liginde oynamıyor”. “Sevgilimin gövdesi bir define haritası Her sevişmemizde değişiyor hazinenin yeri” (Azılı Romantik). “cinselliğin derin devletidir kadınlar”. Onun aforizmamsı dizeleri daha çok dikkat çekici. Hava serin ve ben hâlâ denize giremedim. Denizle bakışıp duruyorum. Günbatımı seansları başladı ama, bulutları bir daha bu kadar karamsar görebilir miyim acaba? 10 Temmuz, Cumartesi Şair Gürgenç Korkmazel’in hazırladığı Kıbrıslırum Şiir Antolojisi (Paloma Yayınevi) bilmediğim bir şiir ülkesinin ufkuna yaklaştırdı beni. On beş Kıbrıslı Rum şairin şiirlerini dilimizde okurken Kıbrıslı Türk şairleri düşünmeden edemedim. Ada’nın bu iki halkının yazgıları, yaşamları, tarihleri, mutfakları, coğrafyaları ortak; din ve dilleri ayrı yalnızca. İki tarafın da yazdığı şiirde benzerlikler, kesişmeler... hemen göze çarpıyor. “Parçalara ayırdık bayraklarımızı yaralarımızı sarmak için.” (Ölü Toprak) Pantelis Mekanikos böyle yazıyor bölünmüşlüğü anlatmak için. Mihalis Paşardis, “Şairler” için şu dizeleri koyuyor önümüze: “Anıları saklar şairler Diğerleri unuttuğu zaman Şairler konuşur Diğerleri susup kaldığı zaman”. 11 Temmuz, Pazar Gazetelerin hafta sonu eklerindeki yemekle ilgili yazıları hep dikkatle okurum. Kimi zaman keserim sebze, meyve ve yaz yemeklerine ilişkin yazıları. Aralarından denemeye kaktıklarım da oldu. “Patlıcan Alev Alev” yazısından öğreniyorum şu deyimi: “Patlıcan mevsimi gelince, İstanbul’da deliler ile yangınlar çoğalır.” Patlıcan patlamasının nice mutfağa nasıl zarar verdiğini çok duydum. İmambayıldı, karnıyarık, musakka, patlıcan salatası iyi de, o mor güzelliğin kabuğunu delmeden közlemeye kalkmak ne işler açar insanın başına! Ayvalık’a özgü olduğu söylenen tostta ne ararsanız vardır ve adı da “karışık”tır. Mayonezsizi daha lezzetlidir ve bugün yediğimizin tadı o kadar iyi değildi, çünkü çok kuruydu. Ayranla ıslatmak zorunda kaldık lokmalarımızı. İspanya maçı bir sıfır kazandı ve ahtapot Paul bir kez daha bildi sonucu. Gel de şimdi rahat rahat ahtapot salatası ye!
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|