|
|
Bu Madenler Kimin?Kategori: Avustralya | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 27 Haziran 2010 07:13:15 Avustralya'da 11 yıllık tutucu John Howard rejiminin ardından büyük ümitlerle iktidara gelen ve rekor düzeyde popüler olan Kevin Rudd parti içi bir darbeyle başbakanlığı kaybetti, yerine başbakan yardımcısı Julia Gillard geçti. Her hükûmet gibi Rudd hükûmetinin de bir takım hataları olmuştu ama Rudd'ın siyasal tabutuna çakılan son çivi maden şirketlerinden geldi.
Rudd maden şirketlerinden maden işleme ruhsatı için para almak yerine kârlarından yüzde 40 vergi alma politikasını açıklayınca herbiri küçük devletler kadar güçlü maden şirketleri Rudd’ı devirme kampanyasına girişti. Rudd “maden kaynakları tüm Avustralyalılarındır. Bir kez tükendi mi geri gelmez. Bu kaynaklardan vergi alarak halka hizmet etmek için fon yaratmak gerekir” diyordu. İmalât sanayiinde faaliyet gösteren birçok şirket fabrikalarını işçiliğin ucuz olduğu Asya ülkelerine taşımıştı. Birçok şirketin çağrı merkezi telefon numarasını aradığımızda karşınıza Hindistan’dan ya da Filipinlerden birilerinin yanıt vermesine artık alışmıştık. Ancak birincil sanayi olan tarım ve madencilik alanlarında bu mümkün değil tabii. Ne madenler, ne de tarım toprakları Çin’e ya da Endonezya’ya taşınamıyor. Taşınsa bugüne kadar taşınırdı, hiç kuşkunuz olmasın. Maden şirketleri Rudd’ın tasarısını duyar duymaz yapmayı düşündükleri yatırımları yapmayacaklarını, bunun da işsizliğe yol açacağını söyleyerek şantaja başladılar. Kasım 2009 ile Mayıs 2010 arası maden sektöründe 14,000 yeni iş yaratılmıştı. Ve maden şirketleri bunu göstererek Avustralya’nın küresel mâlî krizin madencilik sektörü sayesinde Avustralya’yı etkilemediğini ileri sürmüştü. Maliye Bakanlığı müsteşarı Ken Henry bunu rakamlarla pek güzel çürüttü ama bu halka pek yansımadı. Avustralya’nın yaklaşık 12.2 milyon olan işgücünün sektörlere göre dağılımı şöyle: Sağlık ve yaşlı bakım sektörü %9.8Yâni Avustralya’da tüm madenler bir anda kapansa işsizlik %1.6 artacak olurdu. Maden şirketlerinin kampanyası başarılı oldu. ABD’de hastane önünde parası olmadığı için ölenlerin Medicare benzeri bir sağlık sistemine karşı olmaları gibi, Avustralya halkının çoğunluğu da maden şirketlerinden %40 fazla kâr vergisi alınmasına karşı çıktı, Rudd’ın popülaritesi düştü ve… devrildi. 1972 yılında başa geçen Whitlam İşçi Partisi hükûmetinin Maden ve Enerji Bakanı Rex Connor idi. Connor “we’ll buy back the farm” (çiftliği geri satın alacağız) derken tarım arazilerini değil, madenleri kamulaştırmayı planlıyordu. Bunu yapmak için elbette uluslarası finansman şirketleri borç vermeyecekti. Connor başka kaynaklardan 4 milyar dollar sağlamaya çalıştı. Birçok skandal yaratıldı, Connor gitti, Whitlam Genel Vali Kerr tarazından “azledildi”. Aynı yıllar Şili’de Allende’nin sosyalist hükûmeti Şili’nin en önemli doğal kaynağı bakır madenlerini kamulaştırma girişiminde bulunmuş, faşist general Augusto Pinochet’in başını çektiği ABD destekli darbeyle katledilmiş, Şili’nin başına 15 yıllık bir faşist yönetim çöreklenmişti. Şili’de silâh gücüyle yapılan darbenin benzeri Avustralya’da Genel Vali yoluyla kansız olarak sahnelenmişti. Bu benzerliklerden çıkarılacak sonuç size kalmış. Avustralya’da İşçi Partisi bir garip yaratıktır zaten. Aşağı yukarı resmîleşmiş üç büyük gruptan oluşur. Sol, orta sol ve sağ. Bu faksiyonlar (fraksiyon değil) sürekli “al takke, ver külâh” pazarlık halindedir. Ama herbiri de bilir ki iktidar olabilmeleri için bu ittifakı bozmamaları şarttır. (Bir de Türkiye’de yüzde bir destekli solun doksandokuz parçaya bölünmesini hatırlayalım!) Kevin Rudd hiçbir faksiyona dayanmadan başa gelmişti. Julia Gillard ise sol faksiyonun parlayan yıldızlarından birisiydi. Kevin Rudd’ın devrilmesi ile Julia Gillard (çoğu NSW’den olan) sağ faksiyonun desteğiyle başbakanlık koltuğuna oturdu. Şimdi sağda, ya da fazla fazla ortada sayılan Kevin Rudd’ın madenlerden halkın daha çok yararlanması yönündeki tasarısı yüzünden devrilerek yerine solda olarak bilinen Julia Gillard’ın sağın desteğiyle başa getirilmesinin hikmeti nedir diye sorarsanız, yakın zamanda göreceğiz derim. Gillard’ın maden şirketleriyle görüşmeye (ve pazarlığa) oturacağını söylemesi ilk yaptığı şeylerden birisi oldu. Bu konuda Gillard’ın ne yapacağı kendisinin rengini açıkça ortaya koyacak. Maden şirketlerinde hisseleri olan, ya da emeklilik birikimleri maden şirketlerine yatırılmış olanlar maden şirketlerinin blöfüne inandılar. Blöf sözcüğü yersiz değil, madenleri alıp Avustralya dışına taşıyamayacaklarına göre. Bence Rudd’ın hatası bu yüzede 40’lık vergiyle halkın büyük çoğunluğuna ne yararlar sağlanabileceğini net olarak anlatamamasıydı. Bu noktada Rudd’ın diplomat geçmişi, net, basit ve sade konuşamaması ayağına dolandı. Umarız Gillard geri adım atmak yerine halkoyunu bu konuda kazanmaya çalışır. Avustralya halkının Evo Morales’in kamulaştırma kampanyasını can-ı gönülden destekleyen Bolivya halkından daha bilgisiz ya da aptal olduğuna inanmak istemiyorum. Rex Connor’ın girişiminden gerekli dersi alan Rudd kamulaştırmadan söz etmiyordu bile. Ama önceleri maden şirketlerinin kârlarının üçte biri Avustralya halkına vergi yoluyla aktarılırken, Çin ve diğer Asya ülkelerindeki talebin ve dolayısyla fiyatın artması sonucu bu oran son zamanlarda üçte birden yedide bire düşmüştü. “Bu madenler hepimizin” gibisinden net ve anlaşılır bir mesaj belki de kamuoyunun desteğini sağlar, maden şirketlerinin oyununu boşa çıkarırdı. Maden şirketleri en azından birşeyler üretiyor, Avustralya’ya katkıları var. Bankalar konusu ise daha içler acısı. Her birimiz (çoluk çocuk dahil) Avustralya’nın 4 büyük bankasının kasalarına her yıl 1000’er dolar para aktarıyoruz. Bunlara el atacak bir hükûmet görebilecek miyiz acaba? Ta 1911’deki Andrew Fisher İşçi Partisi hükûmetinin Commonwealth Bank’i kurarak diğer bankaları yola getirme çabasına benzer bir cesaret gösterebilecek bir lider, bir hükûmet görebilecek miyiz, yoksa soygun devam mı edecek?
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|