|
Her yeni kitap ayrı bir heyecan!Kategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 20 Haziran 2010 03:36:56 Viyanalı şair Ernst Jandl, deneysel şiir ustalarının başında geliyor. Esprili, zekice buluşlarla ördüğü şiirlerinde somut şiirle, dada arasında gidip gelerek sürekli başka biçimler, anlatım olanakları denedi. Ondan yapılan bir seçme şiirler toplamı Dilin İntikamı başlığıyla yayımlandı Pan Yayıncılık tarafından.
24 – 30 Mayıs 24 Mayıs, Pazartesi Her yer kapalı. Hava berbat. Okumaktan, yazmaktan (hiç de kolay olmuyor) başka çare yok. Selami Karabulut’un “2009 Behçet Aysan Şiir Ödülü”n alan Yarım Kalan (Şiirden) kitabını okuyorum. Haiku tadındaki üçlüklerden oluşan kitap Yazdan Kalan, Güzden Kalan, Kıştan Kalan, İlkyazdan Kalan bölümlerinden oluşuyor doğaya yaslanarak, geçmişine, doğup büyüdüğü yerlere gidip gelerek: yalnızlığım balkona kurulmuş akşam sefası bir düşten ötekine esin: kendini bekleyen yeryüzü kandil. Şu üçlük de içime işledi: dallarını tozlu yola eğmiş akasya suskun bozkırın yapayalnız sevinci nasıl da benziyor az önceki bana. 25 Mayıs, Salı Viyanalı şair Ernst Jandl, deneysel şiir ustalarının başında geliyor. Esprili, zekice buluşlarla ördüğü şiirlerinde somut şiirle, dada arasında gidip gelerek sürekli başka biçimler, anlatım olanakları denedi. Ondan yapılan bir seçme şiirler toplamı Dilin İntikamı başlığıyla yayımlandı Pan Yayıncılık tarafından. Bazen göçmen işçi Almancasıyla, kimi zaman da gülük hayatın dilini farklı biçimlerde kullandı. Görselliği de hiç elden bırakmadı: “Yatmak, yanında” şiiri şöyle: senin yanında yatıyorum. kolların beni sarıyor. kolların benden fazlasını sarıyor. kolların, be neysem onu sarıyor ben yanında yatarken ve kolların beni sararken. 26 Mayıs, Çarşamba Şiirlerimi yeni bir kitapta toplamaya çalışıyorum. Merkezkaç olacak bu kez yeni kitabımın başlığı. Merkezden, yani Türkiye’den uzaklığımı imlediğini düşünüyorum bu başlığın.Bu kesin. Deneysel şiirlerimi topladığım dosyamın başlığı bu. Onun yanında “Çınlatma” yer alacak ilk başta..Sonra “Aşkın Beni” bölümü yer alacak. Daha çok lirik şiirlerden oluşacak bu bölüm. Uzun ve tek bir şiirden oluşan “Göç/ük” ise biçimsel ve içeriksel olarak benim biçimimin epeyce dışında ama benim kalemimden çıkma. Sonra “Merkezkaç” alacak sırayı. Şiirde deneyselliği hep önemsedim, önemsiyorum. Bu bölüm de epeyce kabarık olacak bölüme adını veren uzun şiirle birlikte. Son bölüm ise “Unutulmadan” başlığını taşıyacak ve dergilerde kalan ve kitaplarıma girmemiş şiirlerimi bir araya getirecek. Her yeni kitap ayrı bir heyecan! Yeniden yazılacak çoğu ve fazlalıklar atılacak, eksiklikler giderilecek. İnce ayar çalışmasına başlıyorum yani. 27 Mayıs, Perşembe 27 Mayıs 1960 darbesinin ellinci yıldönümü bugün. Bundan sonra ağır iki darbe daha yaşadı Türkiye. 12 Mart şiddetliydi ve Deniz Gezmiş’lerin canını aldı. 12 Eylül daha da ağırdı dini başımıza sardı ve faili meçhul cinayetler, ölümleri gündeme taşıdı. Toplumda hoşgörünün kalmadığı, kinin arttığı, herkesin kendini suçlu gibi gördüğü, hissettiği dönemler yaşandı, hâlâ da yaşanıyor. 27 Mayıs olduğunda ilkokuldaydım. Evimizin balkonuna çıkmıştık gece yarısı duyduğum silah seslerini hiç unutamadım. 12 Mart’ta fakültede öğrenciydim. Başıma bir şey gelmedi ama başkalarının canı yandı, canı gitti. 12 Eylül olduğunda Berlin’deydim. Bir arkadaşım gece yarısı arayıp haber verdi darbeyi. Ondan sonra aklım hep ülkemde kaldı, karım ve oğlumda da. Zor günler çok zor geçti. 28 Mayıs, Cuma Sakin bir gündü.Yorgunluk beni nasıl teslim aldı, nasıl. Şiir Günlüğü’ne odaklandım. Bitirdim sayılır. Birkaç kez daha gözden geçireceğim. Yaz şiirleri, şiir yazları ve “sözcük” başlıklı şiirler üstünde durdum uzunca. Bu iki konu da sıkı araştırma gerektiriyor aslında. Ben ucundan kıyısından değinmek zorunda kaldım. İlhan Berk, “sözcükler” üstüne en çok şiir yazan şair. Sözcükleri canlı bir varlık olarak görür ve onlara ona göre davranır. 29 Mayıs, Cumartesi Misafirlikteyiz. Masa enfes. Rakının tadına diyecek yok doğrusu. Nasıl özlemişim tadına vara vara birileriyle rakı içmeyi. Taze kekik salatasına bayıldım. O bile tek başına bana yarım şişe rakı içirir. Sonra Berlin’de çok ender bulunan tatlı kavun! Bir yandan da Eurovisiyon’u izliyoruz. Her şey politik ya, sanatsal kaygılar öne çıkmıyor pek. Ülkeler komşularıyla olan çıkarlarını gözetiyorlar hep. Bu hemen belli oluyor. İşe yaramaz bir şarkıya hemen on ikiyi verebiliyorlar. Çok iyi bir şarkıyı ise es geçebiliyorlar. Türkiye Almanya ile at başı mücadele etti. ikincilik de çok iyi bir sonuç. 30 Mayıs, Pazar Nedim Gürsel’i hastanede ziyaret ediyoruz Acem Özler’le birlikte.Askeri hastanenin nöroloji bölümünde yatıyor disk kaymasından. Ameliyat mı, yoksa ilaçla tedavi mi? kararsız. Biz de ne söyleyeceğimizi bilemedik. Kimi şeyler önersek de, bizim söylediklerimizden öte doktorların söyledikleri ve verecekler karar önemli. Ayağa basamıyor. Çalışamıyor. Oysa konusu Berlin’de geçen romanını ilerletecekti burada, bir ay boyunca. Üzüldüm durumuna ama elimden bir şey gelmiyor ki.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|