|
Şiirlerimde, imgelerimde yaşayan babamı çok seviyorum!Kategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 11 Haziran 2010 14:56:39 Ne babam, ne de ben "babalar günü"nü yaşadık, bilmiyorduk böyle bir günü. Baba olduğumda öğrendim böyle bir günün olduğunu. Babasız büyümenin benim üzerimdeki yakıcı, can alıcı etkisi şiirlerime imge olarak giriyor elimde olmadan. Yaşlandıkça babasına benzermiş erkek çocuklar, kızlar da annelerine. Benim babama benzediğimi söyleyecek kimse yok etrafımızda ne yazık ki. Babasız büyümenin nasıl bir duygu birikimi oluşturduğunu ise kimse anlayamaz benim gibi, bu duygularımı çocuklarıma anlatmam da kolay değil.
10 – 16 Mayıs 10 Mayıs, Pazartesi Raporum bitti ve yeniden okul yolundayım.Kanal kenarında yürürken güneş olmadan da baharın geldiğini düşündüm. Kaç yıldır bu gri gök altında bunu düşünüyorum. Doğa, kendi kurallarını kendince belirliyor işte! Güneş yok ama her yer yemyeşil! Güneşsizliğe alışık buranın bitki örtüsü; zamanı gelince açıyorlar, başka çareleri yok çünkü. İnsanların bunalımına benzer sorunları var mı acaba Berlin’deki (Almanya’daki) bitki örtüsünün? Bilmiyorum. Biz bunalıyoruz, bari onlar bunalmasınlar! 11 Mayıs, Salı Mehmet Ali Doğan’ın resim dünyasındaki özgünlük beni hep etkilemiştir.Çevreye dikkat çektiğinden değil, yokolan doğayı tablolarına taşıdığında da değil. Ağaçların konuşmasını istediğinden. İlhan Berk’in “Bırak beni / diyor bir ağaç / bırak // konuşacağım” dediği gibi bir şiirinde, o da ağaçları konuşturuyor sanki. Ölüme, yokolmaya direnen ağaçların sözcülüğünü yapıyor. İnsanoğlu ne kadar insafsız doğaya karşı: durmadan ormanları, ağaçları, doğayı tahrip edip duruyor. Sonra da sızlanıyor çevre kirleniyor diye. Çevre kendi kendine kirlemiyor ki! Sızlanma yerine Mehmet Ali Doğan’ın resimlerindeki çerçevelerinden sarkmış dalların feryadını dinlemek gerekiyor onların başına gelenleri daha iyi anlamak için. 12 Mayıs, Çarşamba Kadın Öykülerinde Avrupa, bitti sayılır. Kapak da geldi bugün. Dört seçenekten grisi beni daha çok etkiledi. Abartısız, yalın ve Avrupa havasını verdiği için sevdim kitabın kapağını. Turistik ve bildik görüntüler de kullanılmamış Eyfel gibi, ünlü katedraller gibi... Çok iyi bir seçki oldu Kadın Öykülerinde Avrupa kitabı. Böyle bir kitabın editörlüğünü yapmaktan çok mutluyum. 24 kadın öykücünün kahramanlarının çoğu kadın olan öykülerinin Avrupa’ya farklı yaklaşmalarına seviniyorum. Tipik konu ve turistik gezi izlenimleri betimlemelerinden uzak durmaya çalıştık. Bunu büyük ölçüde de başardığımızı sanıyorum. Haziran başında okurla buluşacak kitabın ilgiyle karşılanacağını umuyorum. 13 Mayıs, Perşembe Bugün Babalar Günü. Babasızlığımın kemiklerinin sızladığı gün! Ne babam, ne de ben “babalar günü”nü yaşadık, bilmiyorduk böyle bir günü. Baba olduğumda öğrendim böyle bir günün olduğunu. Babasız büyümenin benim üzerimdeki yakıcı, can alıcı etkisi şiirlerime imge olarak giriyor elimde olmadan. Yaşlandıkça babasına benzermiş erkek çocuklar, kızlar da annelerine. Benim babama benzediğimi söyleyecek kimse yok etrafımızda ne yazık ki. Babasız büyümenin nasıl bir duygu birikimi oluşturduğunu ise kimse anlayamaz benim gibi, bu duygularımı çocuklarıma anlatmam da kolay değil. Şiirlerimde, imgelerimde yaşayan babamı çok seviyorum! 14 Mayıs, Cuma Okul yok. Ben varım. Gelen dergiler var. Okunacak şiirler, yazılar var. Didim’i görmedim, Ayvalık yakamı bırakmadığından. Didim’n Akköy’ünü de görmedim. Ama Akköy’de çıkan dergileri görüyorum orada yaşayan Güven Pamukçu sayesinde. Akköy dergisi yerel değil, bir büyük kent dergisi. Söke Öykü Roman üçüncü sayısına ulaştı bile. Dosya konusu: “Adana’da Öykü, Roman”. Akbük Şiir, Gezi, Çeviri dergisinin son sayısı Belçika Şiiri’ne ağırlık vermiş. Bir de Didim’de Bir İngiliz dergisi çıkageldi Yaşam, Kültür, Yazın dergisi olarak. Türkçe-İngilizce. Daha ne olsun. Şiirin, edebiyatın nabzı Didim, Söke, Akbük, Akköy’de atıyor bu dergilerle. 15 Mayıs, Cumartesi Nedim Gürsel’le buluştum. Bir ay burada Nedim. Konusu Berlin’de geçen bir roman yazıyormuş. Mekân Berlin olunca elbette buraya gelinecek. Türkiye’den, yazdıklarımızdan, yazılanlardan, tanıdıklarımızdan konuştuk uzun uzun. Şarap da bize eşlik etti. İşine yarayacak kitaplar da götürdüm ona. Havanın kötülüğünden yakındık bir de. Allah’ın Kızları Fransizcaya çevrilmiş. Amerika’da bir kitabı çıkmış. Rusyaçaya da Öğleden Sonra Aşk kitabı çevrilmiş. Nedim, bir dünya yazarı olma yolunda. 16 Mayıs, Pazar İlk mektup 1919 Temmuzunda yazılmış Rilke’ye. Lisa Heise yazmış ve şaire sevgisini belirtiyor ince bir biçimde: “Size günleri, haftaları aşan bir yakınlık duyuyorum.” 2 Ağustos 1919’da da Rilke yanıtlıyor biraz asık suratlı, temkinli ve soğukça: “Bana, hanımefendi, gönderdiğini satırları size yazdıran nedeni anlamamla beraber en daha iyi, ne daha bütün cevaplayamayacağımın teminatını da verebileceğimi düşünmüyorum.” On mektup Rilke’den on üç mektup Heise’den. Henüz Türkçede çıkmadan ben çevirisini okudum. Kitabı ben verdim Melike’ye çevirmesi için. O da bu işin üstesinden geldi. Şimdi bu özel, özgün mektuplara iyi bir yayınevi bulmak kalıyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|