İnternet yorumcusu vatandaşlarımızın yazmayı önemsedikleri kadar doğru yazmayı da önemsemeleri dilimize saygının bir gereğidir. Ana dilini doğru konuşup doğru yazmaya özen göstermeyen, bunun için gerekli çabayı önemsemeyen bir toplum olduğumuz öteden beri hep söylenir ve yazılır.
Resmi ve özel birçok kurumun, kuruluşun her an göz önünde olan isimlerinde, ilan, afiş ve reklâmlarında Türkçenin yazım ve noktalama kurallarına, ifade inceliklerine hiç uyulmadığı; bu yönde hiçbir çabanın gösterilmediği yıllardır bilinmekte ve eleştirilmektedir. Bu alanda hiçbir düzelme yaşanmaz hatta yanlışlar artarken buna bir de son senelerde internet sayfalarındaki okuyucu yorumlarının dil perişanlığı eklenmiştir.
İnternet aboneliği popüler olmaya başladığından beri hemen her gazetenin internet sayfasında, gazetedeki haber, fıkra ve makalelere, siteye üye olan ve isteyen okuyucuya yorum ve değerlendirme yapması olanağı tanındı. Bunun üzerine birçok okuyucu klavyenin başına geçip birçok haber ve makaleye yorum yazmaya başladı. Yorumların da yorumcuların da sayısı her geçen gün çığ gibi büyüyor. Bilhassa kamuoyunu meşgul eden; toplumda gerginliklere, kamplaşmalara ve sansasyona neden olan haber ve makalelere yüzlerce yorum yapılıyor. Bunların pek çoğunun ortak paydası dil perişanlığıdır. Doğru yazmanın hiçbir kuralına uyulmaması, çok sayıda yazım ve noktalama yanlışı yapılması, ifadelerin karmaşıklığı derhal göze batıyor.
Bu yanlışlar 40-50 sene önce yapılsaydı anlaşılabilir, normal karşılanabilirdi. Ama okuma yazma oranının %100’lere yaklaştığı, yaklaşık 15 yıldır gençlerin sekiz yıllık zorunlu temel eğitimden geçtiği, milyonlarca insanımızın yüksek öğrenim gördüğü, Türkçemizin büyük ölçüde kıvamını bulduğu bir zamanda bu yanlışların yapılması kabul edilebilir değildir. Olayın diğer bir acı yanı da yaklaşık on yıllık bir mazisi olan ve artık kronikleşmiş bulunan bu soruna hiç değinen olmamasıdır. Basınımızda Hakkı Devrim, Feyza Hepçilingirler, Necmiye Alpay gibi Türkçenin doğru kullanılması çabasına kendilerini adamış dil uzmanı yazarlarımızın da bu sorunu gözlerinden kaçırmış olmalarıdır.
Bu yorumları yapan vatandaşların büyük çoğunluğunun lise ve üniversite eğitimi aldıklarını varsaymak durumundayız. Çünkü eğitimsiz veya düşük eğitimli kimselerin internet sayfalarına üye olması, iletişim sağlaması ve klavye kullanması kolay değildir. Bunu yapabilen insanların Türkçeyi doğru dürüst yazamamaları çok üzücüdür. Sadece üniversite mezunu olmanın doğru yazmak için yeterli olmadığını gençlerimizin anlaması gerekiyor. Üniversite öğrenimi görmüş birçok kimsenin herhangi bir konuda yazdığı yarım sayfalık bir yazıda onlarca yanlışa rastlamak işten bile değil!
Herhangi bir dili yanlış yapmadan kullanabilmek için yeterli bir dil bilgisinin yanında o dilde yazılmış ve genel kabul görmüş önemli eserleri de sindire sindire okumuş olmak gereklidir. Türk insanının en büyük eksiklerinden biri de böyle bir hevesten, hobiden çok uzak olmasıdır. Bugün yüksek öğrenim görmüş gençlerimiz arasında üç tane romanı tam olarak okumuş olanların sayısı son derece azdır. Hilmi Yavuz’un, “Türkiye’de nitelikli okurun sayısı beş bini geçmez!” sözü doğruya epeyi yakın bir sözdür. Televizyon dizilerini izlemeye cömertçe zaman harcayan insanlar kitap okumak için hiç vakit bulamadıklarını söyleyebiliyorlar.
Türk mizahının unutulmaz yazarlarından Rıfat Ilgaz, ölmeden kısa bir süre önce katıldığı bir televizyon programında şöyle bir açıklamada bulunmuştu: Anadolu’nun birçok yerinde köy kahvelerinde çok hoşunuza giden fıkralar, hikâyeler anlatan köylülerle karşılaşırsınız. Onlara, “Yahu şu anlattığını yaz da bana ver” derseniz, apışıp kalırlar. Çünkü anlattıkları o güzelim fıkra ve hikâyelerin yazıya nasıl döküleceğini bilmezler.
Rıfat Ilgaz’ın bu gözlemi, yazma eyleminin öyle sanıldığı kadar kolay olmadığının, özel bir eğitimin, emeğin ve birikimin sonucu olduğunun bir kanıtıdır.
İnternet yorumcusu vatandaşlarımızın yazmayı önemsedikleri kadar doğru yazmayı da önemsemeleri dilimize saygının bir gereğidir.
Kaynak : İSMAİL ÖZCAN | radikal.com.tr