|
|
Tanrı siyaset sahnesinde ölmeliydi!Kategori: Söyleşiler | Makaleler | 0 Yorum | 29 Mayıs 2010 15:21:03 "Tanrı'dan aldığım güçle" ya da "Tanrı'ya karşı sorumluluklarımı yerine getireceğim" gibi ifadeler siyaseti bulandıracak, siyaseti Tanrı katına yani öteki dünyaya taşıyacak ifadelerdir. Oysa toplumu yönetenler yönetilenlere karşı sorumludurlar ve güçlerini onlardan alırlar.
Çok çok uzun yıllar önceydi. Henüz gök gürültüsünün sebebi bile bilinmiyordu. İnsanlar zorlu şartlar altında sürdürdükleri hayatlarına devam edebilmek için gruplar halinde yaşamaları gerektiğini yeni yeni keşfediyorlardı. Ancak gruplar halinde yaşamak için kurallara ve düzene; düzeni sağlamak içinse bir lidere ihtiyaçları vardı. Böylece içlerinden biri si grubu yönetmeye talip oldu ve liderlik kavramı insan yaşamına giriş yaptı. Uzunca bir süre liderler güçlerini kaslarından yani kaba kuvvetlerinden aldılar. Yöneten ile yönetilen arasındaki şiddet dolu ilişki zaman içerisinde grupiçi ilişkiler sosyalleştikçe daha barışçıl bir hal aldı. Bu sayede insanlar toplumsal kurumları oluşturarak ihtiyaç duydukları düzeni mekanikleştirme arayışına girdiler. Bu arayışlar esnasında Tanrı inancı ve din kavramının insan yaşamına soktuğu kutsallık liderlik kavramını da etkiledi. Böylece liderlik Tanrı’nın elinden çıkan kutsal bir özellik haline büründü. Tanrı’nın yön etme vasfına sahip bireyleri özel olarak belirlediği düşüncesi bir süre sonra yönetenlerin Tanrı’nın seçtiği asil kana sahip oldukları gibi bir inançla süslenerek siyaset ve din kurumunu birbirlerine kaynaştırdı. Bugün artık din ile siyaset arasındaki ilişki oldukça derinleşmiş ve karmaşıklaşmış bir halde. Oysa ulaştığımız uygarlık seviyesine yakından baktığımızda artık ne tanrı kavramına ne de lider kavramına ihtiyacımız var. Ancak görülen o ki; toplumları yönetenlerin Tanrı ile aralarında kurdukları ortaklık öyle kolayına sona erecek gibi gözükmüyor. Çünkü bu ortaklık hem din kurumuna hem de siyaseti Tanrı’nın adı üzerinden yapan siyasetçilere her daim kazandıran bir formül. Tanrı’ya yemin etmek Birkaç hafta önce Almanya’da bakanlık yemini edilirken Tanrı’ya gönderme yapılmasıyla ortaya çıkan gerçekler “modern” Avrupa’da din ve siyaset arasındaki bağın halen mevcut olduğunu ortaya koydu. Yaşanan yemin krizi gösterdi ki; Alman kanunları bakanlık makamına getirilen bireylerden isteyenlerin yemin ederken Tanrı’ya gönderme yapabilmesine izin veriyor. Toplum u yönetme arzusundaki bireylerin ağızlarına rahatlıkla Tanrı’nın adını alabildiklerini, dahası dini siyasete alet edebildiklerini, üstelik bunu seküler yapıları ile tanınan Avrupa ülkelerinden birisinde yapabildiklerini görmek çok ilginç. Oysa ben bu tip “sorunların ” sadece bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşandığını sanırdım, meğer gelişmiş ülkelerde de Tanrı siyaseten halen yaşıyor ve yaşatılıyormuş! Şu bir gerçek ki; Tanrı kavramı hem psikolojik hem de sosyolojik alt yapıya sahip. Bugün insan beyni üzerine yapılan çalışmalar; Tanrı kavramının insanlar için sevdikleri bir arkadaşları ya da onlar için önemli bir insan ile aynı anlama gel diğini gösteriyor. Çünkü Tanrı düşüncesi beynimizde arkadaşlarımızı ya da akrabalarımızı düşündüğümüz zaman uyarılan bölgelerde gösteriyor kendisini. Diğer bir deyişle; Tanrı’nın psikolojik anlamda insan yaşamındaki yeri, sığınılacak, yardımına başvurulacak, dertleşilecek bir dost, bir arkadaş gibi. Ayrıca din kurumu sosyolojik açıdan toplumları bir arada tutan oldukça güçlü bir bağ. Bu nedenle Tanrı’nın psikolojik ve sosyolojik anlamda insan yaşamında ki yeri ihtiyaçlar karşılığında oluşturulmuş ve başka şeyler tarafından doldurulması hemen hemen imkansız. Oysa adına adalet ve hukuk dediğimiz kavramları yarattı ktan ve bu kavramları birer sisteme dönüştürdü ğümüz günden bu yana; din ve Tanrı olgusunun hayatımıza şekil veren politikaları etkilemesine, diğer bir deyişle siyaset ile din arasındaki ilişki ye dur diyebilecek güce ulaşmış durumdayız. Bu nedenledir ki; Tanrı’nın siyaset sahnesinden çekilmesini sağlayabilir, din kurumu ile siyaset arasındaki bağlantıları kopartabiliriz. Ancak bunun için öncelikle dürüstlük, doğruluk gibi kavramları dinin tekelinden çıkartmamız gerekiyor. İnanç bizi ahlaklı yapar mı? Öldükten sonra Tanrı tarafından yargılanacaklarına inanan insanların yeryüzünde doğru, dürüst, ahlaklı insanlar olacaklarına dair beklenti çok eskilere dayanan bir geçmişe sahip. Diğer taraftan; grubun kurallarına uymayanları hukukun terazisinde yargılama çabası da oldukça eski bir uygulama. Bu iki farklı bakış açısı üzerinden insanlar yüzlerce yıldır yaşamlarını devam ettiriyorlar. Ancak, insan yapımı kuralların gölgesinde iyi bir insan olmak ile Tanrı korkusu altında iyi bir insan olmak arasında farklı sonuçlar ve anlamlar bulunuyor. Çünkü birisi bu dünyaya aitken öbürü öteki dünyaya ait. Tanrı’dan korkan insanların yeryüzünde “iyi” birer insan olacaklarına dair beklentinin hiçbir garantisi olmadığını örneklerinden yola çıkarak hepimiz çok iyi biliyoruz. Çünkü Tanrı korkusuna sahip olduğunu söylemek bir insanın iyi bir insan olmasına yetmeye biliyor! Tanrı’nın adını ağzına alıp iktidara gelenlerin, en azından bizim ülkemizde böyle, ne gibi taklalar attığını gördük ve görüyoruz. Bu nedenledir ki; toplumu yönetme arzusu içerisine giren, siyaset sahnesine çıkan bireylerin Tanrı ile aralarındaki ilişkiyi siyaset platformuna taşımaları engellenmeli, bu tip davranışların önüne geçilmelidir. “Tanrı’dan aldığım güçle” ya da “Tanrı’ya karşı sorumluluklarımı yerine getireceğim” gibi ifadeler siyaseti bulandıracak, siyaseti Tanrı katına yani öteki dünyaya taşıyacak ifadelerdir. Oysa toplumu yönetenler yönetilenlere karşı sorumludurlar ve güçlerini onlardan alırlar. Bu nedenle; toplumları yönetenlerin Tanrı’ya karşı değil yönettikleri insanlara karşı sorumluluk duymaları gerekir. Çünkü siyaset sahnesindeki bireylerin davranışları bu dünyaya aittir ve yönetirken sergiledikleri her tür davranış öteki dünyayı değil doğrudan bu dünyayı ilgilendirir. Tanrı siyaset sahnesinden çekilmeli, siyaset sahnesini tamamen sekülerleşmelidir. Yoksa Tanrı’nın adını ağzına alan her kurt kolaylıkla kuzu postuna bürünecektir; ki bu durumda olan gerçek kuzulara yani biz yönetilenlere olmaya devam edecektir. Ne seçilmeden önce ne de seçildikten sonra siyasetçilerin Tanrı’ya gönderme yapmalarının önü kesilmeli, bu bir hukuksal kural haline getirilmelidir. Ancak o zaman siyaset gibi kaygan bir zemini biraz olsun sabitlemeyi başarabilir, biraz olsun insana ait kılabiliriz. Dr. Ozanser Uğurlu: Psikolog
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|